Dünyaca ünlü bir İtalyan ayakkabı firması, mallarına pazar bulmaları için iki pazarlama uzmanını Afrikaya gönderdi. Bir kaç gün sonra uzmanlardan birinden şöyle bir telgraf geldi:
– Burada satış imkânsız. Çünkü herkes çıplak ayakla geziyor…
Diğer pazarlama uzmanı ise şu telgrafı çekmişti:
– Burada herkes çıplak ayakla gezdiği için milyonlarca ayakkabı pazarlayabiliriz.
138– İşimi bilirim
Beceriksiz bir berber, bir adamı traş ediyordu. Berber bir ara ustura ile gerdan kısmında çalışırken, müşterinin fena halde canı yandı. Adam acı ve hiddet dolu bir sesle bağırdı:
– Bu nasıl traş?! Usturayı biraz yatık tutsana… Gırtlağımı kestin be…
Pişkin berber, azarlayıcı bir ciddiyetle cevap verdi:
– Haydi sus bakayım… Yalanın bu kadarı da olmaz. Ben işimi bilirim. Hiç gırtlağı kesilen adam konuşabilir mi?
139– Köse kalmak evla
Münasebetsiz ve uluorta konuşmalarıyla bilinen kızıl sakallı bir adam, bir gün parkta gezinirken gördüğün köse bir bahçıvanla alay etmeye kalkışır:
– Ne o sakal dağıtılırken yetişemedin mi? Köse bahçıvanın cevabı zekicedir:
– Efendim, Allah sakal dağıtırken ben geç kalmışım. Benden önce gelenler, beğendiklerini alıp alıp gitmişler. Ortada kala kala bir kızıl sakal kalmıştı. Düşündüm, taşındım, kızıl sakallı olmaktansa köse kalayım daha olur dedim.
140– Öğüt
Büyük bir iş adamı oğluna öğüt veriyordu:
– Oğlum… İş hayatında muvaffak olmak istiyorsan, iki kaideye daima riayet edeceksin…
– Neymiş onlar baba?
– Birincisi şerefli olmak… ikincisi de ihtiyatlı olmak.
– Şerefli olmak nedir baba?
– Daima, başına felâket geleceğini bilsen bile, verdiğin sözden asla dönmemek.
– Anladım… Peki ya ihtiyatlı nasıl olunur baba?
– O da hayatta asla söz vermemektir…
141– İyi dostmuş!…
Ölmek üzere olan bir adam, hem arkadaşı, hem de ortağı olan zatı başucuna çağırmıştı:
– Dinle beni, birazdan öleceğim. Senden af dilemek istiyorum. On sene önce kasadan eksilen beş bin lirayı hatırlıyorsun tabii. O parayı ben almıştım!…
– Biliyorum!…
– Mağazamızdaki yangını da hatırlıyorsundur. Sigorta şirketinin ödediği zarar, ziyan sana söylediğimden çok fazlaydı. Aradaki farkı kendime alakoymuştum.
– Biliyorum!…
– Ne iyisin, dostum. Bir şey daha var. Çoktandır karın…
– Biliyorum.
– Sen meğer hakiki bir dostmuşsun. Bana kızmadın ya. Nasılsa ölüyorum, bana hakikati söyleyebilirsin.
– Boş yere üzülme. Sana neden kızayım? Bütün bunlar yüzünden seni zehirleyen ben değil miyim?
142– Neden?
Küçük kız, annesinin üzerine sıçradı. Karnına çıktı, küçücük ayaklarıyla tepinmeye başladı. Kadın hamile idi:
– Dur yavrum, dedi. Küçük kardeşinin canını acıtırsın. Afacan kız, parlak gözlerim annesine dikerek sordu:
– O, iyi, uslu bir çocuk değil mi, anne?
– Evet yavrum…
– O halde, onu niçin yedin?
143– O kızımı döverse
Kocasından dayak yiyen kadıncağız, ağlayarak gelip babasına şikayet eder. Babası da fena halde kızarak, kızına şiddetli bir tokat atar ve:
– Git o kocan olacak herife söyle, o benim kızımı döverse işte ben de onun karısını döverim, der.
144– Diğerleri nerede?
Küçük afacan annesine yaklaşarak onu eteğinden çekti ve:
– Anneciğim, dedi. Benim öteki kardeşlerim nerede? Anne hayretle çocuğuna baktı:
– Hangi kardeşlerin oğlum? Sen bizim biricik ço‑cuğumuzsun.
– Ben de öyle biliyorum ama, babam hep aYınen seni doğururken, ben de dokuz doğurdum, diyor da…
145– İnşallah karıcığım
İyi anlaşamayan karı koca birgün yine münakaşaya tutuşmuşlardı. Kadın bir ara:
– Herif, herif!… Sen benim iyiliklerimi ödemek için omuzlarında taşımalısın beni. deyince kocası:
– İnşaallah karıcığım. Allah o günleri de gösterir bir gün, der.. '
146– Gülmüş…
Küçük afacan, ağlaya ağlaya annesinin yanına geldi.
– Ne oldu oğlum, niye ağlıyorsun?
– Babam çekici eline vurdu.
– İyi, ama sen niye ağlıyorsun buna?
– Ben de gülmüştüm de!…
147– Derhal
Adamın biri, an yetiştiren bir çiftçiye gelerek şikayette bulundu:
– Arabamla buradan geçerken, arılarınızdan biri beni soktu. Kaza yapabilirdim…
– Siz bana derhal suçluyu gösterin beyefendi. Elinden uçuş iznini aldım mı görür o!…
148– Köylü ve prens
Bir prens kendi bölgesinde bir köyü geziyordu. Köylünün birine neden eşeklerin boynuna çıngırak astığını sordu.
– Eşek yürümeyip durursa çıngıraktan ses gelmez ve ben de eşeğin yürümediğini anlarım.
– Peki ya eşek yürümeyip de başını iki yana sallayarak seni aldatmaya kalkarsa…
– Aman efendim neler söylüyorsunuz? Nerede şimdi sizin gibi zeki eşekler…
149– İyi mi bari?
Yaşlı kadın, gişeden bilet alırken sordu:
– Filmin konusu ne acaba?
– Bir doktor efendim.
– Bu kadar para aldığınıza göre, iyi bir doktor mu bari?
150– Kanguru
Avustralya'yı ziyaret eden Amerikalı bir turist bir Avustralyalıya sorar:
– Nedir bunlar? –Öküz…
– Peki ya şunlar?
– Koyun…
– Ya vah… vah… Oysa bizde öküzler bunlardan en az iki misli… Koyunlar da üç misli olurlar.
Amerikalı birden sustu… Karşıdaki kanguruyu işaret ederek sordu.
– Kuzum bu hayvanın adı nedir? Avustralyalı kayıtsız cevap verdi:
– Ha… O mu? Çekirge…
151– Katır tekmesi
Eskiden bir kasabada ileri gelenlerden birinin mahkemeye bir işi düşmüş. Kadı rüşvet olarak adamın bakımlı katırını ister. Fakat adam vermediğinden kadı da mahkemede işini görmez.
Aradan zaman geçer. Öteki ne yapıp edip kadıyı işinden attırır. Bir gün bir yerde konuşurlarken kadı durumundan söz ederek şöyle der:
– Bu bir tekmedir ama, kimin tekmesi anlayamadım. Öteki ipicu verir:
– Kimin olacak kadı efendi, bizim katırın tekmesi…
152– Fark etmez!
Bir gazinodan çıkarlarken karı‑koca kavga etmeye başladılar. Erkek:
– Sen beş para etmeyen bir kadınsın, dedi. Kadın bağırdı:
– Öyle mi? Kamtlasana. Erkek:
– Dur, kanıtlayım, dedi ve bir taksiyi çağırdı:
– Pıer Loti'ye kaça götürürsün?
– İki milyona bayım.
– Ya karım da birlikte olursa?
– Farketmez, aynı fiyat. Erkek karısına dönerek:
– Gördün mü? dedi. Seni hesaba bile katmıyor.
153– Yıldönümü
Yüksek sosyetede tertiplenen bir kokteyl gecesinde evlilik üzerine sohbet ediliyordu. Bir ara yaşlıca bir hanım yanındaki beye sordu:
– Söyleyin beyefendi, dedi. Kocalar neden evlenme yıldönümlerini kolay unuturlar da kadınlar daima hatırlarlar?
Tecrübeli bey:
– Bu işin sırrı, kadınların balıkçılara benzemelerindendir, diye atıldı.
Hanımefendinin anlayamaması üzerine izah etti:
– Bir balıkçı oltasına takılı balığı daima hatırlar, balık ise bu müthiş anı unutmayı tercih eder.
154– Keşke…
Bundan yıllar önce televizyonun ülkemize yeni girdiği yıllarda köylünün biri büyük kentte bir mağazayı geziyordu. Birden gözü asansörün kapısına takıldı."Bu da neyin nesi acaba?"diye düşünürken, yaşlı bir kadın kapıyı açıp asansöre bindi. Kapı kapanınca köylü iyice meraklandı. Yaşlı kadının o daracık dolaba niye girdiğini bir türlü çözememişti. Beklemeye başladı, derken kapı açıldı. Asansörden genç, güzel, son derece şık giyinmiş bir kadın indi.