Выбрать главу

– Avrupalılar öldürdükleri insanların etlerini yemezler. İhtiyar yamyam:

– Öyleyse ne yaparlar?

Ya fırında yakarlar ya da ormana topluca gömerler. İhtiyar yamyam:

– Allah Allah, bu Avrupalılar ne barbar insanlarmış. Demek maksatsız insan öldürüyorlar.

169– Tasarruf

Neşeyle kapıdan içeri giren genç kadın, gazetesini okuyan kocasına müjdeledi:

– Sana sevineceğin bir haber vereyim mi şekerim? Bugün tam üç kez kırmızı ışık yanarken geçtim arabayla, ama bir kerecik bile trafiğe yakalanmadım. Biriktirdiğim üç ceza parasıyla da kendime güzel bir elbise aldım!

170– Neredeymiş

Adamın biri lokantaya girdi, pirzola söyledi. Garson, pirzolayı getirdi, gitti. Biraz sonra tekrar geldi:

– Pirzolayı nasıl buldunuz efendim? diye sordu. Müşteri lakayt bir tavırla başını salladı:

– Epey güçlük çektim ama, nihayet buldum. Patateslerin arasındaymış.

171– Avantaj

Evin hanımı yeni çocuk bakıcısı ile konuşuyordu:

– Senin çocuk bakıcılığı için gayet iyi referansların var fakat bu iş için çok kısa boylu değil misin?

– Hayır efendim bu benim avantajlarımdan biridir. Eğer çocuğu kucağımdan düşürürsem, düşeceği mesafe daha azdır.

172– Alışkanlık

Bir kahveci çırağı, mesleğinden bıktığı için, bir gemiye tayfa olarak girmişti.

Fakat daha ilk seyahatinde müthiş bir fırtına patlak verdi. Bu sırada arkadaşlarından birinin dev bir dalgaya kapılıp denize yuvarlandığını görünce, feryadı bastı.

O sırada ikinci bir dalga kendisini de kapıp götürürken, alışkanlıkla ilâve etti:

– Denizdeki adam iki oldu…

173– Ehliyet

Kadın direksiyon imtihanına girdiği gün bitkin bir halde eve döndü. Merakla onu bekleyen kocası sordu: – Bari ehliyetini alabildin mi?

– Bilmem!…

– Ne demek bilmem?

– Nasıl bileyim ayol… Ben, hastaneden ayrılırken, imtihan komisyonunun başkanı henüz komadan çıkmamıştı ki…

174– Ufak hata

Cafer işsizdi; nihayet arkadaşlarından biri iş bulabileceği bir müessese tavsiye etti ona. Söylenen yere giden Cafer, akşam utanç içinde eve döndü. Karısı iyice çıkışarak:

– Bu kez de işe girmedin mi? diye sordu. Cafer üzüntüyle:

– Ne yaparsın, ufak bir hata işledim. Bana teklif edilen işi yapıp yapamayacağımı sordular, öyle bir işi gözlerim kapalı yapabileceğimi söyledim. Karısı şaşırarak:

– Eeee? Memnun olmadılar mı? diye sordu. Zavallı Cafer:

– Hayır, diye homurdandı. Anlaşana, teklif ettikleri iş gece bekçiliği idi.

175– Büyük dalgınlık

Bir ressamın atelyesinde:

– Tuhaf bir şey geldi başıma. Bu tabloyu sergiye gönderecektim; oysa yanlışlıkla fırçalarımı temizlediğim tuvali paketleyip göndermişim.

– Aman ne felâket! Geri mi göndermişler?

– Ne gezer, sergilemişler, hatta gazeteler uzun uzun bahsettiler ondan…

176– Ne gülmesi

Şaban, üçüz babası olmuştu. Arkadaşlarından biri kendisini yolda durdurdu, tebrik ettikten sonra:

– Talih sana gülümsedi desene dostum… dedi. Üçüz babası suratını astı:

– Ne gülümsemesi yahu? Kahkahalarla güldü, kahkahalarla…

177– Eskisi gibi koşamıyorum

Karakolda komiser suçluya sordu:

– Seni niye yakaladılar? Suçlu içini çekerek:

– Komiserim, eskisi kadar hızlı koşamıyorum da ondan…

178– Çürük diş

Eski limanda bir müşteri, balık tezgâhına yaklaşır. Bir barbunya balığını tutup koklar ve tiksinerek yerine bırakır:

– Bu da ne demek oluyor? diye haykırır öfkeyle balıkçı."Nesi varmış barbunyanın?"

– Nesi olacak, kötü kokuyor, taze değil! Öfke ile tekrar bağırır balıkçı:

– Barbunyam taze değil ha? Daha bu sabah denizden çıkmıştır…

Müşteri çekinerek bir mazeret uydurur:

– Öyleyse çürük bir dişi olmalı…

179– Kayıp mayo

Fıkra bu ya; bir fil, öğle sıcağında denize girmiş tatlı tatlı serinliyordu. Fare kumsaldan seslendi ona:

– Nonoş biraz buraya gelsene…

– Ne var ne istiyorsun?

– Gel de öyle söyleyeyim…

Fil oflaya puflaya sudan çıktı, kumsala geldi… Fare şöyle bir baktıktan sonra:

– Tamam, dedi. Gidebilirsin. Mayomu bulamadım da yanlışlıkla sen mi giydin diye bakacaktım!

180– Taşlama

İki eski arkadaş yolda karşılaştılar. İlki sorar:

– Nasılsın bakalım?

– Allah'a şükür. Yakında evleniyorum.

– Sahi mi? Kimi alıyorsun?

– Çok yaman bir kız. Beni hem güzel, hem zeki, hem de zevkli bulan biri…

– Nee? Şimdiden bu kadar yalan söyleyen bir kızı almaya karar verdin ha?

181– Pipo

Bir kral, diğerine emrinde ne kadar çok insan çalıştırdığını anlatmaya çalışıyordu:

– Sadece pipomla uğraşan bir adamım var, dedi. Öteki de:

– O da birşey mi? dedi."Benim pipomla görevli dört tane adam var: Birinci getirmek, ikinci doldurmak, üçüncüsü yakmak için."

– Ya dördüncüsü?

– O da içmek için… Çünkü pipo içmesini sevmem.

182– Tazminat

Adamın biri, bir tazminat davası açmak istiyordu. Avukata müracaat etti ve dedi ki:

– Size durumu anlatayım, eğer bu tazminatı alabileceksem davayı açalım, yoksa hiç teşebbüs etmiyelim.

Ve oturup bütün olayı anlattı. Avukat dikkatle dinledikten sonra:

– Ne duruyorsunuz? Yüzde yüz siz haklısınız. Karşınızdakinin suçluluğu o kadar açık ki, tutar yeri yok. Bir dakika bile kaybetmeden bu davayı açalım, muazzam bir tazminat alırız…

Avukatın bu heyecanına karşılık, adam hiç ses çıkarmadan, dinleyip başını salladı:

– Hiç dava açmasanız daha iyi olur.

– Neden ama?

– Zira ben karşı tarafın durumunu anlattım.

183– Kravatın önemi…

Çölde bir adam. Susuzluktan kumların üstünde sürünürken birden bir kervan görünmüş. Adam"Suuuu su"diye yalvarırken, kervanbaşı:

– Su veririm ama, bir bardak su vermek için develerime yüklü kravatlardan bin tane alman gerekir, demiş.

– Kardeşim, çölün ortasında ben kravatı ne yapayım? demeye kalmamış, kervan çekip gitmiş.

Adam kıvranıyor susuzluktan… Az sonra bir kervan daha görünmüş. Biçare yine su istemiş. Bu kervanın başı da:

– Olur, demiş,"ama bir bardak su vermek için develerimde yüklü kravatlardan beş bin tane alman gerekir."

– Yahu çölde bu kravat merakından öleceğim. Ben su diyorum siz kravat, demeye kalmamış, o kervan da gitmiş.

Adamcağız sürüne Sürüne ilerlemiş. Birden karşısına şahane bir köşk çıkmış. Çölün ortasında bir köşk. Su bulmak hayaliyle köşkün kapısına yönelmiş. Kapıda üniformalı, iri‑yarı bir kapıcı… Eli de silahlı:

– Dur, giremezsin?

– Niye giremiyorum?

– Bu köşke kravatsız girmek yasaktır!

184– Fiyat

Delikanlı, nişanlısına nişan yüzüğü almak için kuyumcuya girdi. Elmas taşlı birini beğenip, fiyatını sordu.

Delikanlı fiyatı duyunca hayretle bir ıslık çaldı, sonra bir başkasını gösterip sordu:

– Ya bu kaça diye?

– O mu? O da iki ıslık!…

185– Ölmeyen vakit

Hâkim sanığa sordu:

– Anlatılanlara göre şehrimizin en lüks lokantasında otururken cebinizden tabancayı çıkartıp salondaki saate ateş etmeye başlamışsınız. Doğru mu?

– Evet efendim. –Neden?