Выбрать главу

Az sonra bir motor daha durdu. Pilot yine aynı anonsu yaptı:"Yolculuk biraz uzayacak."

Sonra bir motor daha… Ve aynı anons. Temel huzursuzlandı:

– Bir motor daha durursa, bütün gece buradayız demektir.

237– Kulak

Temel, iki kulağı da yanık olarak doktora koşar:

– Ütü yapıyordum, telefon çaldı. Telefon diye ütüyü kulağıma götürünce yandı, der.

Doktor:

– Öbür kulağın nasıl yandı peki? diye sorar. Temel cevaplar:

– Onu da cankurtaran çağırırken yaktım!

238– İstanpul'da olmasam…

Her nasılsa Temel çevreye epeyce borç yapmış. Alacaklılardan kaçmak için kapısına"Temel İstanpul'a cittu"diye bir kağıt asmış. Kapı çalınınca teras kata kaçıyormuş. Yine bir gün kapı çalmış. Bizim ki hemen teras'a kaçmış. Bir de ne görsün alacaklılar eve girmiş eşyaları götürüyorlar. Temel kendi kendine:

–Uyy, pen İstanpul'da olmasam size şimtu cösterirdum…

239– Terslik

Temel, merak salmış, omuzuna dövme yaptırmaya karar vermiş."Temel"yazacaksın demiş, dövme ustasına…

Dövme bitince hevesle koşup eve gelmiş. Doğru aynanın karşısına geçmiş… Bakması ile haykırması bir olmuş…

– Hay Allah kahretsin. Ters yazmış adam yazıyı…

240– Telafi

Teıliel parkta oturmuş etrafı seyrederken yaşlı bir adam,"selamünaleyküm"diyerek Temel'in yanına oturdu.

Derken iki gözü kör birisi elinde bastonu ile yerleri yok‑laya yoklaya önlerinden geçti gitti.

Yaşlı adam:

– Şu Allah'ın hikmetine bak! İnsan kör ise, dokunma hissi yahut koku alma hissi çok güçlü oluyor… Sağır ise, diğer duyu organları kuvvetli oluyor. Yani, bir yerde eksiği varsa başka yerde telafi ediliyor, dedi.

Temeclass="underline"

–, Doğru söylersin bey amca, ben de dikkat ettim… Bir adamın bir bacağı kısa ise, öteki bacağı her zaman biraz daha uzun oluyor…

241– İshal

Temel şiddetli ishal olmuş, birkaç gün ishalden kur‑tulamayınca hastaneye kaldırmışlar. Doktor kısa bir muayeneden sonra hastabakıcıya talimatını vermiş:

– Hasta şiddetli ishal. Kendisini hemen tekerlekli sandalyeye koyun ve ilgili servise götürün.

Hastabakıcı Temel'i tekerlekli sandalyeye koymuş ama yanlışlıkla koridorun sonundaki ilgili servis yerine koridorun başındaki psikiyatri kliniğine götürüp bırakmış.

Aradan iki üç gün geçmiş. Temel'e ilk teşhisi koyan doktor klinikleri dolaşırken Temel'i psikiyatri kliniğinde görünce şaşkınlıkla sormuş:

– Yahu sen ishaldin, ne arıyorsun psikiyatri kliniğinde? Temel kafasını sallamış:

– Ne pileyum sizin hastabakıcı puraya getirdu…

– Peki ishal durumun şimdi nasıl?

– Aynen eskisi gibi ama…

– Aması ne?

– Artık kafama takmayrum…

242– Anahtar! bendedur

İstanbul'dan sılaya dönen Hopalı Halim, Tan vapurunun güvertesinde kemence sesine uyarak Sıksaray havasıyla horan kurmuş hemşehrilerinin arasına girer, o da oynamaya başlar. Deniz dalgalıdır, vapurun bir sağa, bir sola yalpa vurduğu sırada Halim'in güverte kenarına bıraktığı tahta bavulu denize düşer. Seyircilerden biri telaşlanır:

– Arkadaş, bavulun düştü, deyince, uyunun heyecanı içinde kendinden geçen Halim:

– Anahtari bendedur, anahtari bendedur, karşılığını verip oyuna devam eder.

243– Şoförsüz cideyi

Temelle Cemal yıllar önce Almanyanm Berlin şehrine gitmişlerdi. İki katlı bir otobüse binip yola koyuldular. Az sonra Temel yukarı kata çıktı. Ama çıkmasıyla inmesi bir oldu:

– Ula Cemal, dedi. Yukardaki otobüsün şoförü yok! Kendi kendine cideyi otobos da!…

244– Hangi Temel?

Temel Alman turiste, Karadeniz dağlarını gösteriyordu. Alman anlattı…

– Bizim orada bir dağ var… Ona doğru"Helmut"diye bağır… Karşıdan on kere"Helmut, Helmut, Helmut…"diye yankı gelir.

Temeclass="underline"

– O da bir şey mi? dedi. Sen şimdi şuna bak. Sonra dağa doğru bağırdı:

– Temeeelll… Karşıdan ses geldi:

– Hangi Temeell, hangi Temeeelll?

245– Avuç içi kadar

Yolu Yeşilköy'e düşen iki Karadenizli, hava meydanının kenarına oturmuş, inip kalkan uçakları seyrederken aralarında sohbet ediyorlarmış:

– Ula pileymisun neye hayret edeyrum?…

– Neye?

– Elin oğli ha avuç içi kadar tapanca ile şu dev gibi uçağı nasil kaçirayi?

– Uyy… Hiç tüşünmeden konişaysun Dursun…

– Nedendur?

– Tüşünmeymisun ki göğe çıkince bu koskoca uçak da avuç içi kadar küçüleyi…

246– Amigonun böylesi

Karadeniz futbol takımlarından biri sahasında İstanbul takımlarından biri ile oynayacaktır. Kulüp yöneticileri lidelik yarışında önemli olan bu maç için yeni bir amigo bulurlar… Amaç takım oyuncularının coşması ve rakip takımı moralmen çökertmektir.

Maçtan önce amigo, seyircilerle son kez prova yapar. Talimat yenilenir: Sağ kolum havada iken bizim takım için, sol kolum havada iken rakip takım için bu kez aleyhte bağıracaksınız… Eğer iki kolum havada ise"Sessizlik…"

Maç başlar başlamaz amigo sağ kolunu havaya kaldırır. Tabii bütün Karadenizli taraftarlar hep bir ağızdan:

– Ya ya ya, şa şa şa bizim takım çok yaşa! diye bağırırlar. Biraz sonra amigonun sol kolu havaya kalkar, bu kez tribündeki taraftarlar:

– Rakip takım yuh, rakip takım yuh… diye inler.

Biraz sonra amigonun kolları havadadır. Tribünlerdeki Karadenizli taraftarlar hep bir ağızdan: – Sessizlik… sessizlik… sessizlik…

247– Ayakkabı

Temel, oğluna yeni ayakkabı almış ama, oğlu ayakkabıyı giymemiş.

Meraklanan Temel sormuş:

– Ayakkabını niye ciymeysun?

– Beş altı gün sonra ciyeceğim da!

– Ha o niyedur?

– Satici ne dedu: 5–6 gün sıkar demedu mu?

248– Kasketli mi kasketsiz mi?

Temel yeni aldığı kasketini hevesle arkadaşlarına gösterir:

– Bu kasket peni on yaş gençleştirdu. Arkadaşları:

– Haçan kaç yaşindasun, diye sormuşlar. Temel'in cevabı:

– Kasketli mu, kasketsiz mu?

249– Kayıp kangal

Temel ile Dursun konuşuyorlardı. Temeclass="underline"

– Ula Tursun, biliy misun yeni alduğum safkan kangal cinsu köpeğum kayboldu

Dursun hiç istifini bozmadan:

– Kardaşum ne duruysun hemen gazeteyle ilan et, adresini telefonum ver, olsun pitsun.

Temel, şaşkın bir şekilde.

– Ula dalga mi geçiysun, gazete ilaniylan köpek pulunur mi? diye sordu.

– Etme Temel! Hiç duymadun mi? Hep böyle buluyiler daa…

– Ula ha bu kangalların akilli olduklarini pilirdum da gazete okuyacak kadar tahsilli olduklaruni hiç duymamiş idunı…

250– Yüksek çitler

Karadeniz'in dağ, köylerinden birinden telefon direkleri dikilerek telefon hatları geçirilmektedir… Engebeli arazide, teknisyenler durmaksızın çalışırlarken karşılaştıkları köylüler de onlara bakıp bakıp gülmektedir… Yine böyle bir gülme sırasında telleri bir kenara bırakan teknisyenin biri sorar:

– Neden gülüyorsunuz hemşerim?

– Niye gülmeyelum uşağım? Yaptığınız çit çok yüksek, onin altundan inekler geçer…

251– Memleket havası alalım

Karadenizli dört arkadaş, Boğaz'da bir lokantaya gidip kafaları iyice çekmişler… Tabii hepsinin de burnunda memleketleri tütüyor. Anılar anlatılmış, içkiler birbiri ardına içilmiş ve sonunda dışarı çıkılmış. Birden aralarından Temel sıyrılmış ve cebinden çıkardığı bıçakla orada park etmiş olan bir otomobilin lastiklerine saplamaya başlamış. Arkadaşları çevresini sarıp: