– Paşımızu pelaya sokacaksun, niye patlattun lastikleri? diye sorunca, Temeclass="underline"
– Ha pu arapanın plakası kaçla paşlayu? Diğerleri plakaya bir göz atmışlar, hep bir ağızdan:
– 61 ile paşlayu, diye cevap vermişler. Temel tekrar sormuş:
– Peçi haçan 61 neresidur? Arkadaşları:
– Trabzondur, diye cevap verince Temel sonunda baklayı ağzından çıkarmış:
– Ha uşaklar anladinuz mu şimdi neden lastikleru patlatmişumdur… Pirazcık memleçet havası alalum diye. dü–şünmiştum de..
252– Senu Adem usta mi sünne ettu?
Karadenizli küçük abdest bozmak için ayakyoluna girer. Vaziyetini alıp başlar işemeye. Bir süre sonra yanına başka biri gelir, O da vaziyet alır.
İlk giren sonradan gelene sorar:
– Sen Hemşinli misun?
– Evet.
– Senu Âdem usta mi sünnet ettu?
– Evet, evet amma nereden pildun?
– Yarim saattur ayağuma işeyisun! Âdem usta hep böyle yan çeser…
253– Kaz uçar da…
Oflu İlyas Hoca caminin avlusunda bir kaz görünce:
– Allah'ın evinin bahçesindeki şey hocaya aittir, diyerek tutmak için kovalamaya başlamış.
Caminin avlusunda bir kovalamacadır gidiyor. Sağa sola kaçan kaz selameti minarenin merdivenlerine çıkmakta bulmuş. Hoca da peşinden koşturmuş. Bir ara iyice sıkışan kaz minareden uçarak hocanın elinden kurtulmuş. Kazın elinden gitmekte olduğunu gören hoca da:
– Ula kaz uçar da laz uçamaz mı? diyerek kendisini minareden boşluğa bırakmış…
254– Sandalyeye oturamaz ya…
Temel, oğlu ile birlikte televizyonun karşısına oturmuş, haberleri dinliyordu. Bir ara spiker bir geminin İstanbul boğazında karaya oturduğunu söyleyince küçük İlyas babasına dönerek sordu:
– Pabacuğum, cemi neden karaya otirayu?
Temel"Allah, Allah!"gibilerden başını sallar ve en uygun cevabı yapıştırır:
– Koskoca ceminun sandalyeye oturacak hali yoktur ya uşağum!
255– Deneme
Kamyon şoförü Dursun, İngiltere'ye mal götürecek… Akşam kahvede, büyüklerden biri uyarıyor:
– Aman dikkat et! İngiltere trafiğinde soldan gidilir. Denemediğin iştir. Çok tehlikelidir.
Dursun kabul eder mahiyette söyle cevap veriyor:
– Çok haklısın, İlyas Dayı! Ben de Samsun‑Rize arasında denedim, gördüm ki çok tehlikeli çoook…
256– Mazeret
Temel askerliğini yapıyormuş. Bölükte kırk ere izin vermişler. Geç kalırlarsa çadır hapsi var, ancak iyi bir mazeretleri olursa affedilecekler. Kırk kişiden otuz dokuzu da geç kalmış, hep aynı mazeret:
– Atla istasyona celeydum. At çatladı, tren kaçti, geç kaldum.
Derken kırkıncı kişi olarak Temel çıkagelmiş.
– Senin de mi atın çatladı, diye sormuşlar.
– Hayır, yoldaki otuz tokuz at leşini geçemedum.
257– Termostaki olağanüstülük
Temel, karısına yeni aldığı termosu anlatıyordu:
– Bu nesne gerçekten olağanüstü. Yazın ayranı sekiz saat süreyle buz gibi soğuk muhafaza ediyor. Kışın da çayı sekiz saat süreyle kaynar halde tutuyor.
– Pekala, dedi karısı,"bunun neresi olağanüstü?"
– Bu termos, ne zaman kış, ne zaman yaz olduğunu nereden biliyor?
258– Ördekle otomobili kıyas
İlk kez Karadeniz'in bir köyüne gidiyordu. Otomobili ile ağaçların arasından geçmiş ve bir derenin kıyısına gelip dayanmıştı. Ne yapacağını düşünürken, çevreye bakındı ve ilerideki ağaçların altında oturarak kemençesini çalan bir Karadeniz uşağını gördü.
Yanına giderek sordu:
– Bu otomobille karşıya geçebilir miyim? Dere derin midir?
Karadenizli köylü:
–Hiç derun değul, geçepilursun…
Yabancı teşekkür etti, otomobiline binerek motoru çalıştırdı ve yavaşça dereye sürdü. Biraz sonra otomobil suya batarak kaybolmaya başladı. Canını, zor kurtaran yabancı, büyük bir hiddetle kıyıya çıktıktan sonra köylüye çıkıştı:
– Bu mu senin derin değil dediğin su? Canımı güç bela kurtardım.
Köylü kemençesini çalmayı bırakıp üstü başı sırılsıklam adama baktıktan sonra, kendine has Karadeniz şivesiyle söyle dedi:
– Pen de pişey anlamadum hemşerum. Biraz önceyclu karşuya pi ördek geçti. Su ancak peline kadar celeydu…
259– Kıçınız kaşınınca
Temel, basını şapkasının üzerinden kaşıyormuş. Arkadaşları neden böyle yaptığını sormuşlar.
Temel gayet sakin:
– Kıçiniz kaşininça, pantolonunuzu çıkaray misinuz da, demiş.
260– Enteresan rüyalar
Uzun zamandır birbirlerini görmeyen Temel ile Dursun bir gün karşılaşmışlar, sarılıp öpüşmüşler.
Dursun:
– Ula Temel geçende seni rüyamda gördüm, demiş. Temel meraklanmış:
– Hayırdır inşallah, de bakalum, nasil gördün?
– Sen öldün, seni gömdüler, mezarında ot bitti, bizim sarı inek geldi, otları yedi, sonra ahıra gitti pisledi… Baktum ki çok değişmişsun!
Temel lafı fena yemiş ama, altında da kalmamış:
– Ben de seni rüyamda çordum, sen de öldün, mezarında otlar bitti, bizim kara öküz yedi, gitti ahıra pisledi, baktım, hiç değişmemişsun!
261– Hazır cevap
Köyündeki bütün arazisini satarak İstanbul'a yerleşmiş olan yeni zengin Temel, İstanbul'un lüks otellerinden birinde kalmaktadır… Sabahleyin otelin salonuna iner ve kendine mükemmel bir kahvaltı getirmelerini söyler. Garson elinde bir tepsi dolusu şeyle gelir ve Temel bunu sağına, soluna bakarak zenginler gibi yemeye çalışır… Ne var ki iri iri yeşil zeytinleri bir türlü çatalıyla tutamamaktadır… Bunu gören garson, büyük bir kibarlık içinde gelir ve tek hamlede çatalı zeytine batırarak Temel'e uzatınca bizimki:
– Ha pen oni pi saattir yormasuydum sen zor yakalar idun…
262– Eve gidince
Bir toplulukta fıkra, anlatılıyordu. Herkes katılırcasma kahkahalarla gülüyordu. Yalnız tek bir adam hiç gülmüyor, kasları çatılmış, küskün gibi oturuyor, asık suratı kimsenin gözünden kaçmıyordu. Nihayet yanındaki dayanamadı ve bir aralık:
– Siz niçin gülmüyorsunuz? Yoksa rahatsız mısınız? diye sordu.
– Hayır, rahatsız deyilum. Fakat fıkra anlatana küs‑mişum da, onun içun eve gidince güleceğum…
263– Trendeki muhabbet
Temel İstanbul'a gidiyordu. Trene Eskişehir'den binmişti. Yalnızdı. Ama yalnızlık Temel için sorun değildi. Çoğu Karadenizli gibi o da cana yakın ve sokulgandı. İnsanlarla samimiyet kurmakta başarılıydı. Bu kez de öyle oldu. Karşısında oturan yolcuyla “Nasilsimız, iyimisunuz, has misinuz”la başlayıp kısa yaşam öyküsüne uzanan bir yarenliğe girişti. Bir süre sonra söz klasik soruya"Efendum azimet nereyedur"a gelmişti. Şirin görünmeye çalışarak:
– Hemşerum, siz kismetse nereye cideysunuz? diye sordu. Karşısındaki yolcu:
– Ankara'ya, diye cevapladı. Temeclass="underline"
– Uy kurban oldiğumun Allah'ı, şu yaptiğun işe pak. İki adam ayni trende karşı karşıya oturiyuz, pirimiz Ankara'ya cidiy, öbirimuz İstanpul'a
264– Herkesten önce
Temel, sinemada, ısrarla en ön sıradan bilet alıyor, gidip perdenin hemen önüne oturuyordu. Bu durumunu bilen arkadaşları:
– Hayrola, gözlerin mi bozuldu? dediler.
– Yoo… Filmi herkesten önce seyretmek istiyorum da…
265– İnadın bu kadarı…
Karadenizli bir vatandaş bir Fransız turisti kayıkla gez‑diriyormuş. Fransız bir ara sıkışmış ve yellenmeye başlamış. Buna içerleyen Karadenizli de yellenmeye başlayınca bir yarıştır almış yürümüş. Bir Fransız, bir Karadenizli derken Fransızın sermayesi tükenmiş. O zaman Karadenizliye dönerek, yarım yamalak Türkçesiyle: