14– Sana dokunmazlar
Şakacı taşralının biri Kayseri'liye sorar:
– Kayserililer eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?
Kayserili cevap verir:
– Kayseri'ye gidersen, hiç merak etme, sana dokunmazlar.
15– Hangisi zor
Albert Einstein'a sormuşlar:
– İnsanoğlu atomu parçalayıp nükleer enerji elde etmesini biliyor da, tüm insanlığı yok edecek nükleer bomba tehlikesini neden önleyemiyor?
Einstein'ın cevabı şöyledir:
– Politika fizikten daha zor öğrenilir de ondan…
16– Yağmurda da giyilebilir.
Kadın, kılı kırk yararcasına inceledikten, çekişe çekişe pazarlık ettikten sonra kaplan kürkü mantoyu almaya karar verdi. Yine de, parayı öderken sormadan edemedi:
– Yağmurda da giyilebilir, değil mi? Satıcı ilginç bir güvence verdi:
– Aman hanımefendi, şimdiye kadar yağmur altında hiçbir kaplanın şemsiye ile dolaştığı görülmemiştir!
17– Yarı ölü yarı diri
Köylüler aralarında söz birliği etmişler, köyün imamına bir şaka yapmayı kararlaştırmışlar. Numaradan köylünün biri ölmüş, cenazenin yıkanması için hocayı çağırmışlar. Hoca cenazeyi yıkamak için içeri girmiş kapıyı kapamış. Yarım saat geçmiş… Bir saat geçmiş… iki saat geçmiş… Herkesi bir merak sarmış…
Her ölüyü 15 dakikada yıkayıp paklayan hocaya ne oldu?
İkibuçuk saat sonra hoca efendi kan ter içinde dışarı çıkmış. Hemen koşup sormuşlar:
– Hocaefendi ne oldu? Hoca kızgın:
– Yarı ölü, yarı diri herifleri bana yolluyorsunuz, işini bitirip, ruhunu teslim ettirinceye kadar canım çıktı!…
18– Kafadaki çentik
Saçları dökülmeye başlayan orta yaşlı adam, saçlarını ustura ile kazıtmanın saç dökülmesini önleyeceğini duymuştu. Bir denemek için berbere gitti. Sırası gelince koltuğa oturdu:
– Aman ustacığım, perdahlı bir ustura çek saçlarıma… Ama az önceki müşteride olduğu gibi kesik istemem. Beni elaleme rezil etme.
– Siz hiç merak etmeyin beyim. O veresiye traş oluyor da, hesap karışmasın diye çentik attım onun kafaya…
19– Gazetelerin yazdığı
Üç soyguncu bankayı soyduktan sonra kaçıp ormanda buluşmuşlar. Biri:
– Şu paralan sayalım, demiş. İkincisi:
– Boşver yahu, nasıl olsa yarın gazeteler yazar, öğreniriz, diye itiraz etmiş.
Üçüncüsü yerinden fırlamış:
– Deli misiniz yahu, yarın her gazete ayrı ayrı şeyler yazar, birbirimize gireriz…
20– Kim öle kim kala
Padişaha Hindistan'dan nadide bir kumaş gelmiş.
Padişah terzibaşını çağırmış:
– Bak, demiş, bugün çarşamba, cumaya kadar 12 düğmeli bir elbise dikeceksin. Ama düğmeleri altından olacak. Altınları da sen kalıba döküp yapacaksın…
Terzibaşı:
–Ama… diyecek olmuş. Padişah kükremiş: –Aması… kellen…
Terzi çaresiz evine çekilmiş. Eli ayağı titriyormuş. Karısı teselli etmiş:
– Bak kocacığım, sen şu işe bir başla, gerisi Allah kerim… Terzi, önce düğmelerden başlamış. Altın düğme dökmek için önce çivi dökmek, sonra da bunu büküp yuvarlatmak gerekiyormuş.
Terzi cuma günü şafak sökerken binbir zahmetle ancak çivileri dökebilmiş.
Düğme haline getirmeye çalışıyorken kapı çalmış. Terzi korkudan kireç gibi bir yüz ve titreyen bacakları ile kapıyı açmış:
Karşısında üç zaptiye:
– Padişah hazretleri dün gece hakkın rahmetine kavuştular. Tabut için altın çivi lazım. Sen çivileri hazırla…
21– Ne olacak
Adam papağan satın almak üzere bir dükkâna girmişti. Bir ayağına başka, ötekine başka kurdele bağlanmış bir papağan görerek, mağaza sahibine bunun nedenim sordu:
– Sağ ayağındakini çekerseniz,"ingilizce", sol ayağındakini çekerseniz"türkçe"konuşur.
Müşteri sordu:
– Ya ikisini de çekersem ne olur? Papağan dayanamayarak lâfa karıştı: –Ne olacak, düşerim salak…
22– Senin de acelen olurdu
Bir dağın zirvesine konmuş iki kartal arkasında dumandan bir iz bırakarak uçan bir jet uçağı gördüler. Kartallardan biri:
– Bunun çok acelesi olduğuna dair bahse girerim… Ötekisi hemen:
– Tabii kuyruk tüylerin tutuşsaydı, senin de acelen olurdu!
23– En hızlı iletişim
İki bacanak sohbet ediyorlar. Bir ara biri diğerine soruyor:
– Bir haberi en kısa zamanda bir yere ulaştırmak için kaç
çeşit yol vardır?
– Üç yol vardır: Telgraf, telefon ve bir kadın…
24– Fark
Televizyon düşkünü biri ölmüş, cennete buyur etmişler. Cennette her şey güzel, düzenli, gürültü patırtı yok. Bir süre sonra televizyoncunun canı sıkılmış,"şu cehennemi de bir göreyim"demiş.
Alıp cehenneme götürmüşler, içeri girer girmez bir de ne görsün… Bir cümbüştür gidiyor, eğlence gırla, şarkı, çalgı, oyun, güzel kızlar… Dünyada günah namına ne varsa, cehennemde var.
Televizyoncu cennetten vaz geçmiş, rica, minnet, yalvar yakar, kaydını cehenneme aldırmış.
İşlemler tamamlanınca, bir zebani düşmüş önüne:
– Gel benimle, yürü!
İçeri girmişler, tam bir cehennem. Ateşler, alevler, kaynar kazanlarda kaynayan insanlar… Televizyoncu şaşırmış:
– Burası neresi?!
– Cehennem burası işte.
– Ya daha önce gördüklerim neydi?
– Reklamları izlediniz!
25– Ne yer ne yedirir
İki kurt aç kalmış, kıvır kıvır yiyecek bir şeyler arıyor. Biri görmüş geçirmiş tecrübeli, öteki genç ve acemi… Bir kayanın başına geliyorlar, bakıyorlar ki altlarında kalabalık bir koyun sürüsü. Genç kurt, yaşlı olana dönüp çoban köpeğini gösteriyor ve:
– Bak dayı, şurada bize benzeyen biri var. Gidip ondan iki koyun istesek vermez mi? diyor.
Yaşlı kurt başını sallıyor:
– Sen bilmezsin yeğenim, ona koyun iti derler. Kitapsız, ne yer ne de yedirir!…
26– Büyüyünce eşek olursun
Çobanın köydeki lakabı"eşek"miş. Herkesin dilinde"eşek geldi, eşek gitti, eşek şöyle, eşek böyle…"
Karısı bir gün dayanamamış:
– Git ağaya yalvar yakar, senin lakabını değiştirsin. Çoban denileni yapmış, sevinç içinde koşarak eve gelmiş:
– Değiştirdi, değiştirdi!
– Ne koydu?
– Artık lakabım eşek değil, sıpa… Kadın dizlerini dövmeye başlamış:
– Vay başıma gelenler, sen büyür yine eşek olursun!
27– Selam
İki hemşehri aynı bölükte askerliklerini yapıyorlar… Yan‑yana yürüdükleri bir sırada, yanlarından geçen kamyona biri selam durunca öbürü soruyor:
– Neden selam verdin?
– Görmedin mi? Kamyonun üzerinde General Motors yazıyordu.
28– Lahana bölünürse
Manava giden müşteri tezgahtara rica etmiş:
– Şu lahanayı bölüp bana yansını verir misiniz?
– Bölemeyiz, demiş tezgahtar.
– Neden bölemiyorsun, nasıl olsa kiloyla satılmıyor mu? – Reyon şefimiz izin vermez, bölemeyiz…
– Git kendisine sor bakalım belki izin verir.
Tezgahtar hafif sinirli bir halde, koridorun ucunda oturan şefin yanına yürümüş. Müşteri de peşinden… Ancak tezgahtar müşterinin arkasından geldiğini farketmemiş. Reyon şefine sormuş:
– Dangalağın biri lahanayı kes, yarısını ver diyor, ne yapayım?
Tezgahtar sözünü bitirirken arkasında birisinin durduğunu hissetmiş. Bir de dönüp bakmış ki müşteri kendisini dinliyor… Hafif kızararak devam etmiş: