– Ne yani, senun cönlün olsun diye siyanür mü içeyum?
313– Bugün ayın kaçı?
Ayın kaçı olduğunu hatırlamayan Cemaclass="underline"
– Pugün ayın kaçı, diye sormuş. Temel pratik zekasıyla cevap vermiş:
– Gazeteye bak.
– Pakayrum ama pu tünkü gazete.
314– Acı
Vurdum duymazlığı ile bütün yakınlarını çileden çıkaran Temel'i komşusu nefes nefese yakaladı. Ve herşeye rağmen acı haberi alıştıra alıştıra verme yoluna gitti:
– Buraya celiyken evinizun öninden geçtum.
– Olabilur… Bizum ev yolin tam üstündedur.
– Ama önünde kalabaluk var idu.
– Olabilur… Bir olay vardur herhal…
– Ula senin karı gebe idu, değil mu?
– Kadınların gebe kalmasu gayet doğaldur.
– Sahi doğuran senin karinmuş.
– Her gebe kadun doğirur.
– Hemi de ikiz doğirmuş.
– Onlar soyca öyledur. Kendu da ikiz idu.
– Yazık ki çociğun biri ölmüş!
– İsabet olmiş… Bu zamanda iki çociğa bakmak güç idur.
– Sonra diğeru da ölmüş!
– Ha bu ikizler böyledur. Biri ne yaparsa, öteki de aynini yapar.
– Daha sonra da anneleri ölmiş!
– Normaldir. Hangi ana iki çociğinun acusuna da‑yanabilur ki?!
315– Arası iyi değil
Gözü, bankta oturmuş portakal soyan adama takıldı. Soyuyor, tuzluyor, yanındaki çöp kutusuna atıyor… Bir süre izledikten sonra yanına gidip sordu:
– Affedersiniz, güzelim portakalları tuzlayıp çöpe atmanız garibime gitti de…
– Efendum, penum tuzlu portakalla aram eyu değuldur da
316– Çatal temizliği
Temel lüks bir lokantaya gitmişti. Sofradaki çatalı peçeteyle şilince garson özür dileyerek hemen yeni bir servis açtı. Temel, yeni gelen çatalı yine peçeteye sildi. Garson tekrar özür dileyerek çatal değiştirdi. Bir kaç kez daha böyle devam ettikten sonra Temel dayanamadı:
– Yeter kardeşim, bütün çatalları bana mı temizleteceksin yoksa…
317– Nöbette dalga
Nöbetçi subayı, Temel ile Dursun'u nizamiye nöbetinde dalga geçer görünce çılgına döndü.
Dursun'un kulaklarında pamuk tıkalıydı ve elindeki kağıttan Temel'e bir şeyler okuyordu.
– Nedir bu rezillik, diye bağırdı komutan.
– Temel'e yavuklusundan mektup gelmiş. Okuması yok, ben okuyorum ona…
– Peki kulakların niye tıkalı? diye hayretle sordu komutan.
– Temel sevgilisinin ona yazdıklarını benim duymamı istemiyor da…
318– Çivi
Temel kafatasının sertliği konusunda iddialı, kafayla çivi çakıyor. Kahvede bir deneme yapıyor halkın huzurunda. Çiviyi duvara dayayıp kafayı bir vuruyor, çivi biraz giriyor, bir daha vuruyor, çivi biraz daha duvara saplanıyor. Bir daha vuruyor ancak bu kez çivi kımıldamıyor. Sebebini araştırıyorlar, bir bakıyorlar ki Cemal dışarda duvara başını dayamış uyuyor.
319– İlginç koleksiyon
Temel ruh doktoruna gitmişti…
– Ben sahanda yumurtayı çok seviyorm. Karım ise bu sevgimden ötürü sizi görmemi istedi…
Doktor:
– Asıl sizin karınız ruh hastası olmalı… Ne var bunda… Ben de sahanda yumurtayı çok severim.
– Sahi mi? diye çığlık attı Temel."O zaman gelin bir gün bize de, size sahanda yumurta koleksiyonumu göstereyim!
320– Kızılderililer arasında
Kızılderili katliamının en yoğun olduğu dönemlerde Karadenizli Temel ile Cemal zengin olmak için Amerikaya gitmişler… Bir süre işsiz güçsüz dolaştıktan sonra duvarlardaki bir ilan gözlerine çarpmış. İlanlarda"Bir Kızılderili kafası getirene 100 dolar ödül"yazılıymış. Karadenizli iki kafadar da bir Kızılderili görmüşler, öldürmüşler ve 100 dolar ödüllerini almışlar."İyi para yahu biz bu işten zengin oluruz"diyerek Amerika'da Kızılderililerin bol olduğu bölgenin yolunu tutmuşlar…
Günlerce aç, susuz yol aldıktan sonra o bölgeye ulaşmışlar ama yorgunluktan da canları çıkmış. Sızıp kalmışlar. Cemal bir ara birtakım sesler duyup güç bela gözlerini açmış, bir de ne görsün, bir sürü Kızılderili etraflarında şarkı söyleyip dansediyorlar. Hemen Temel'i dürtmüş:
– Ula Temel, çabuk kalk, zengin olduk demektir…
321– Bir sizden, bir bizden
Çok eski yıllarda Maçkalılar tarlaya tuz ekmişler. Gel zaman, git zaman ekilen tuz bir türlü bitmek bilmemiş. Neticede tuzu çalan veya yiyen bir haşeratın olduğu kanaatine vararak beklemeye, gözlemeye karar vermişler. Silahlanm alan iki arkadaş tuz tarlasını beklemeye başlamışlar. Uzun zaman ne gelen olmuş ne giden… Öğle sıcağı basmış, bir kenara çökmüşler. Bu sırada birinin alnına bir sinek konmuş. Alnına sinek konan, arkadaşını dürterek sineği göstermiş:
– İşte bizim tuzları yiyen… Vur oni…
Arkadaşı silahını çektiği gibi sineğe ateş etmiş. Hem sinek, hem arkadaşı öbür dünyayı boylamış. Diğeri arkadaşının ölüsü başında şöyle söylenmiş:
– Bir sizden, bir bizden. Biz de olduk bir okka tuzdan.
322– Ters iş
İstanbul'a yeni gelmiş bir Karadenizli gördüğü camilere, onların kubbelerine ve yüksek minarelerine hayran olmuş:
– Ula, ha pu ne güzel cami… Acaba nasul ederler oni, ha pu kadar güzel, diye kendi kendine söylenir.
Onu duyan bir külhanbeyi yaklaşarak:
– Abi bunun tohumu vardır, ekersin böyle güzel minare biter, der.
Karadenizli hemen külhanbeyine yalvarır:
– Aman gözünü seveyim, pul bana bir cami dohumu, her kaç kuruş ise vereyim.
Külhanbeyi Karadenizliye havuç tohumunu satarak ekmesi için memleketine gönderir.
Memleketine giden Karadenizli havuç tohumlarını tarlasına eker. Artık heyecanla beklemekten başka yapacak birşey yoktur. Gel zaman git zaman vakti gelen tohumlar filizlenip büyümeye başlar. Heyecanı had safhaya varan karadenizli bekler ki camiye benzer, minareye benzer bir şey yok ortada… Kafası bozularak çekip kökünden çıkarır havucu. Bir de bakar ki havucun kökü minare gibi büyümüş. Hayretler içinde söylenmeye başlar:
– Tuh, yazuklar olsun baa… Dohumu ters ekmişum de minare büyümemiş.
323– Yanlış işaret
İki laz kardeş tatil gününün sabahı bir sandal kiralayıp balık avına çıkmışlardı. Bir süre kürek çekerek kıyıdan açılmışlar sonra bir yerde durarak oltalarını salmışlar, beklemeye başlamışlardı. Aradan yarım saat ya geçmiş ya geçmemiş, sandal avlanan balıklarla dolmuştu. Her iki kardeş de hayatından pek memnundu. Balığın çok bol olduğu bir yere geldiklerini anlamışlardı. Kardeşlerden biri ötekine:
– Dursun! Buraya bir nişan koy da yarın yine aynı yeri bulmamız kolay olsun…
Akşama doğru sahile döndüler. Karaya çıkarlarken Temel kardeşine tekrar sordu:
– Dursun, işaret koymayı unutmadın değil mi? Dursun:
– Hayır unutmadım. Temel tekrar sordu:
– Peki ne yaptın?
– Sandalın ucuna tebeşirle bir çarpı işareti yaptım. Temel bu cevaba çok kızmıştı:
– Hiç öyle şey olur mu? Tekrar aynı sandalı kiralayacağımızı nereden biliyorsun?!
324– Paraşüt
Temel, paraşütle atlamaya merak sarmış. Bir kursa müracaat etmiş, kaydını yaptırmış. Teorik dersler bittikten sonra uygulama için ilk atlayışın yapılacağı gün gelip çatmıştı. İlk atlayış için hayli heyecanlıydı. Öğretmenler paraşütü sırtına geçirdiler ve usûlünü öğrettiler.
– Atladıktan sonra 10'a kadar sayacak, o zaman açma düğmesini çevireceksiniz. Yalnız sayarken fazla acele etmeyin.
Temel söylenenleri can kulağı ile dinlemişti. Kâfi derecede yükseldikten sonra pilot: