Выбрать главу

– Hadi bakalım atla! dedi.

Temel uçağın kapısını açtı ve kendini boşluğa saldı. Yıldırım gibi yere iniyordu. Yerden bu inişi seyredenler:

– Eyvah, paraşüt açılmadı, dediler.

Hakikaten Temel, kurşun gibi yere inmeye devam ediyordu. Şimdi yere çarpıp parçalanacaktı. Herkes gözlerini kapadı. Fakat tesadüf ki meydanın bir kenarında bir saman yığını vardı. Büyük bir şans eseri olarak Temel bu saman yığınının üzerine düştü. Hemen koştular. Bir de ne görsünler, rahat rahat oturmuş saymaya devam ediyor:

–Yedi…Sekiz…

325– Konuşmayı pileydu da…

Temel, karısına bir sürpriz yapmak için elden düşme güzel bir papağanı satın alarak eve yollamıştı. Akşam eve dönünce sordu:

– Kuş nerede?

Fadime, kocasını mutfağa götürdü, fırını açtı ve Temel, biçare papağanın nar gibi kızarmış tüysüz vücudu ile karşılaştı.

– Uy ne yaptın Fadime? diye bağırdı. Haçan Tavuk de–ğilidu o, papağan idu. Tam elli milyon saymışum pen ona.

– Elli milyon mu? Haçan avuç içu kadar kuşa elli milyon verilit mu?

– Tabii verilur. O kuş konişmasinu pileydu.

– Konuşmayı piley muydu? O halde çeserken niye sölemedi baa?

326– Cephede

Temel askerlik günleri… Gece zifiri karanlık… Önde onbaşı, arkada Temel bütün hatları geçerek düşmanın âdeta burnuna sokulduktan sonra onbaşı duraklar:

– İşte burada nöbet bekleyeceksin!

Temel karanlıkta çevresine bakmdıktan sonra:

– Şey… Ya beni kim bekleyecek?

327– Yolu sapadır

Temel, Almanya'daki kardeşinin yanına gitmeye karar verdi. Yolculuk başlamıştır… Komşusu Cemal'in at arabasıyla Rize şehirlerarası otobüs terminaline gitti. Oradan otobüse bindi, Ankara'ya gitti. Uçağa bindi, Hanover şehrine indi. Oradan tekrar otobüse bindi, kardeşinin evine vardı. Bir ay kaldıktan sonra aynı yollardan geri döndü ve köyüne ulaştı. Köylüler çevresini aldılar:

– Anlat pize Alamanya'yu, nasıl bir yerdur? Temel'in ilk intibaı şöyledir:

– Eyi hoş yerdur amma, yolu çok sapadur!

328– Bale

Temel İstanbul'a gezmeye gelmiş. Entel bir arkadaşı da onu baleye götürmüş. Hayatında ilk kez bale seyreden Temel, parmaklarının uçlarında dans eden kızlara bakmış, bakmış:

– Taha uzun poylu kizlaru seçselerdu ya, demiş.

329– Telsiz telefon

Temel bilim adamıdır. Bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya başlar:

– Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Bu demektir ki bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır.

Neyse konuşma sırası Türkiye'ye gelir ve Temel başlar anlatmaya:

– Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama birşey bulamadık. Öyleyse bizim atalarımız telsiz telefon kullanmışlardır.

330– Kano

Malum tayfa, yani İngiliz, Fransız ve Laz bir adaya düşüyorlar. Bunları vahşi bir kabile yakalıyor ve bağlıyor direklere. Kabile şefi gelip bunlara bir teklifte bulunuyor:

– Benden getiremeyeceğim birşey isteyen kurtulur, eğer getirirsem derinizden kano yaparım diyor ve suda yüzen kanoları gösteriyor.

İngiliz isteğini bildiriyor:

– Bana Manchester United takımının kalecisinin imzaladığı bir futbol topu getir.

Şef çadırdan çıkarıyor bir top… İngilizin istediği top. İngiliz daha:

– Ama nasıl olur falan demeye kalmadan yüzüyorlar, doğru suya…

Fransız:

– Bana 1820 Napolyon şarabı getir, diyor ve kıs kıs gülüyor. Şef giriyor çadıra bir şişe şarapla çıkıyor… Fransızın istediği şarap. Fransız da aynen yüzülüp suya…

Laza geliyor sıra:

– Bir çatalınız var mı? Şef:

– Salak mı lan bu herif? İsteyecek birşey bulamamış mı diye düşünürken bir yandan da bir çatal alıp geliyor, veriyor laz'a.

Laz vücuduna batırmaya başlıyor çatalı… Bir yandan da bağırıyor:

– Alın lan size kano, alın size kano, hadi bakiim…

331– Yabancı dil

Cemal ve Temel bir yabancıyla karşılaşıyorlar. Adam bunlarla İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca konuşuyor, ama bir türlü anlaşamıyorlar. Cemal utanıyor:

– Ula pi yabancı dil öğrenmedik, deyince Temeclass="underline"

– Ula uşağum öyle deme, bak tört dil pilen adam derdini anlatamayi.

332– Bilgi

Küçük Temel okul dönüşü annesine müjdelemiş:

– Bugün öğretmen bir soru sordu, bir tek ben bildim. Annesi merak etmiş:

– Soru neydi?

– Bizim evin adresi.

333– Çöpe ihtiyaç

Bundan yıllar önce Temel, Karadeniz bölgesindeki ücra köyünden"ya nasip"deyip çıkmış, İstanbul'a taşınmış. Taşındığının ilk günleri… Bir akşam oturduğu apartmanın kapıcısı gelip"Çöööp"diye bağırınca Temel cevap vermiş:

– İhtiyacımız yoook.

334– Kaşuk Maşuk

Temel Reis, hanımını kaplıcaya götürür. Gazinonun bahçesinde çaylarım yudumlarken, karısı üzerinde– otel, motel, restorant yazan duvarı işaret ederek:

– Ha pu oteli annaduk, ya moteli ne oliy? der. Reis bilgiç bilgiç karşılık verir:

– Uy, biz kaşuk maşuk derük ya, ha öyle bir şeydur da.

335– O kadar düşündükten sonra

Ege bölgesinde bir yerde zeybek oynayanları izleyen Temel yanındakilere şöyle demiş:

– Haçan o kadar tuşun dükten sonra pen da oynarım.

336– Laz ve kaz

Christopher Colombus Amerika'nın keşfedildiği yıllarda çölde yürürken tam karşısında bir laz ve bir kaz görmüş. Kendisine çok ilginç gelen bu olaydan ötürü bu çöle Laz ve Kaz ismini veren bu önemli kâşiften sonra konuşma özürlü Amerikalılar Laz ve Kaz diyemedikleri için bölgeye Las Vegas adını koyup olayın anısına tam Laz ve Kazın bulundukları noktaya bir kumarhane kurmuşlardır…

337– Gelişmiş teknoloji

Temel Eskişehir'den Ankara'ya gidecek. Neyse… Bir trene binmiş. Karşısındakine nereye gittiğini sormuş, İstanbul'a gittiğim öğrenince,

– Teçnoloji ne çadar çelişti, pen purada oturayrum Ançara'ya sen çarşumda oturaysun istanbul'a cideysun.

338– Mektup

Sevgili oğlum Temel,

Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için bu mektubu yavaş yavaş yazıyorum.

Artık, senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz. Baban bir gazetede, insanların başına genellikle evlerinin 2 km civarındaki bölgelerde kaza geldiğini okumuş; o yüzden taşındık. Sana yeni adresi veremiyorum çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşehrilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler. Bu evde garip bir çamaşır makinası var. Geçen gün içine 4 gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha o gömlekleri görmedim.

Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün sürdü; ikincisi ise dört gün.

Sevgili oğlum!

Benden istediğin yeleği postaya verdim, ancak halan, o koca düğmelerle paketin çok ağır olacağını söyledi; o yüzden düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin.

NOT: Sana biraz da para gönderecektim ama zarfı bir kere yapıştırmış bulundum.

Sevgiler, Annen Safinaz

339– Nasıl toprak

Karadenizli duymuş ki, tavukçulukta iş var, tavuk çiftliği kuranlar iyi para kazanıyor. Düşünmüş:

– Ha bu kadar erazi var, bunca yıl mısır ektik de ne öldü O yıl mısır ekmekten vazgeçmiş, almış 500 civciv, teker