Выбрать главу

Adını ve Londra’daki adresini verdikten sonra sorulmasını beklemeden ekledi. “Hakkımda bilgi alabileceğiniz birkaç isim ve adreslerini de vermek isterim.”

Verdiği isimler çok tanınmış saygın kişilere aitti; donanmadan bir amiral, Oxford Üniversitesi’nden bir öğretim üyesi ve kraliyet ailesine mensup bir bayan. Müfettiş Bacon duyduğu isimlerden hiç istenmeden çok etkilenmişti.

“Evet, Bayan Eyelesbarrow, Uzun Ambar’a gitmenizin nedeninin orada boya bulmak olduğunu söylemiştiniz, değil mi? Boyaları bulduktan sonra bir manivela kolu alıp lahidin kapağını yerinden oynatıp içinde cesedi buldunuz. Peki ama lahidin içinde ne bulmayı umuyordunuz?”

“Ceset arıyordum” diye yanıtladı Lucy.

“Ceset arıyordunuz… ve buldunuz! Sizce de bu çok olağandışı bir öykü değil mi?”

“Oh evet, gerçekten olağandışı ve gizemli bir öykü. Ancak sizden bana konuyu açıklama olanağı vermenizi rica edeceğim.”

“Bence de açıklamanız doğru olacak.”

Lucy sansasyonel keşfine kadar olan olayları harfi harfine açıkladı.

Müfettiş anlatılanları tam bir sessizlik içinde ilgiyle dinledi.

“Yaşlı bir hanım tarafından bu evde işe girmek ve evle çevresini bir ceset aramak için görevlendirildiğinizi söylüyorsunuz. Bu doğru mu?”

“Evet.”

“Peki bu yaşlı hanım kim?”

“Miss Jane Marple. Şu aralar Madison Road 4’te oturuyor.”

Müfettiş adresi not aldı.

“Bu hikâyeye inanmamı mı bekliyorsunuz?”

Lucy nezaketle gülümsedi. “Miss Marple ile konuşup onun da onayını almadığınız sürece hayır.”

“Onunla elbette ki konuşacağım. Kendini aşan konulara karışan biri olmalı.”

Lucy, Miss Marple’ın bedensel zayıflığı olmasa müfettişin onunla ilgili yorumunda tamamen haklı sayılabileceğini düşündüyse de bunu belirtmeyi gereksiz görerek, sordu.

“Miss Crackenthorpe’a ne anlatmayı düşünüyorsunuz? Benimle ilgili olarak, demek istiyorum?”

“Niçin soruyorsunuz?”

“Mise Marple ile yaptığım anlaşmaya göre benden yapılması isteneni yapıp bulmamı istediği cesedi buldum. Ancak şu an için Miss Crackenthorpe’un yanında çalışıyorum. Evde doyurulmayı bekleyen iki çocuk var; bu olanlardan sonra sanırım yakında daha birçok akraba da merak nedeniyle buraya geleceklerdir. Onun ev işlerinde yardımcıya ihtiyacı var. Eğer ona bu göreve gelmemin tek nedeninin ceset avına çıkmak olduğunu söyleyecek olursanız büyük olasılıkla işime son verecektir. Diğer yönden söylemezseniz işimi sürdürüp ona yardımcı olabilirim.”

Müfettiş Lucy’yi sert bakışlarla süzdü.

“Şu an için bunları hiç kimseye söylemeyi düşünmüyorum” diye açıkladı. “İfadeniz henüz doğrulanmadı. Her şeye rağmen tüm bunları uydurmuş da olabileceğiniz ihtimalini göz önünde tutmam gerekiyor…”

Lucy ayağa kalktı.

“Teşekkür ederim. O zaman mutfağa dönüp işlerime devam edeyim.”

Bölüm 7

“Sizce bu konuda Scotland Yard’dan destek istememiz daha doğru olmayacak mı? Siz ne düşünüyorsunuz, Bacon?”

Polis müdürü Müfettiş Bacon’ı soran gözlerle süzüyordu. Müfettiş iriyarı, kuvvetli bir adamdı… Yüzünde tüm insanlardan iğreniyor gibi bir ifade vardı.

“Kadın bu yöreden değil!” dedi. “İç çamaşırlarına bakılırsa, onun yabancı olduğunu da düşünebiliriz. Yine de…” diye ekledi Müfettiş Bacon aceleyle. “Şu an için bu konuda bir açıklama yapmayı düşünmüyorum. Resmi soruşturmanın sonuna kadar bu konuyu elimizde bir koz olarak saklamanın doğru olacağı düşüncesindeyim.”

Polis müdürü başıyla onayladı.

“Soruşturma tamamen resmi olacak değil mi?”

“Evet efendim. Sorgu yargıcıyla görüştüm bile.”

“Soruşturma ne zaman?”

“Yarın. O zamana kadar Crackenthorpe ailesinin diğer fertleri de gelmiş olacaklar. Kim bilir belki aralarından biri kadını teşhis edebilir. Hepsi burada olacaklar.”

Elinde tuttuğu listeyi gözden geçirdi.

“Harold Crackenthorpe, şehirde yaşıyor, çok önemli pozisyonda olan biri olduğu anlaşılıyor. Sonra Alfred… onun ne iş yaptığını bilmiyorum. Cedric… O ailenin yurtdışında yaşayan bireyi. Ressam.” Müfettiş bu son sözcüğü söylerken ağzını küçümseyen bir biçimde buruşturmuştu. Polis müdürü bıyık altından gülümsedi.

“Crackenthorpe ailesinin bu cinayetle herhangi bir şekilde ilgisi olduğunu düşünmeniz için bir neden yok, değil mi?” diye sordu.

“Cesedin onların arazisinde bulunmuş olması dışında hayır” diye yanıtladı Müfettiş Bacon. “Tabi ailenin sanatkâr olan bireyi, şu yurtdışında yaşayan ressam onu teşhis edebilir. Beni asıl rahatsız eden şu trenle ilgili olarak anlatılan saçmalıklar.”

“Ah, evet. Şu yaşlı kadını ziyaret ettin değil mi?… Adı neydi?… (Masasının üzerinde duran not defterine bir göz attı.) Miss Marple?”

“Evet, efendim. O bu konuda çok kesin ve ısrarlı konuşuyor. Bunamış olup olmadığını kesin olarak söyleyemem ama öyküsünde ısrarlı olduğu kesin… arkadaşının trende gördükleri ve sonrasıyla ilgili. Aslında bütün bu durum yaşlı kadınlarda sıkça görülür… bilirsiniz bahçelerinde uçan daireler gördükleri ya da kütüphaneden aldıkları kitapta Rus ajanlarını deşifre ettikleri gibi öyküler uydururlar… yaşlı kadının bilinçaltının bir çeşit yanılsaması olduğunu söylemek isterdim. Ama onun bu genç bayanı ayarladığı, kendine yardımcı olup cesedi bulmasını istediği de kesin… üstelik o da bu görevi başarıyla gerçekleştirdi.”

“Ve cesedi buldu” diye belirtti polis müdürü. “Evet, bu çok dikkat çekici bir öykü. Marple, Miss Jane Marple… bu isim bana hiç yabancı gelmiyor… bir yerlerden anımsıyor gibiyim… Neyse, Scotland Yard’la bağlantı kuracağım. Bence de bunun bizim görev alanımızı aşan, yöresel bir olay olmadığını söylemekte haklısınız. Yine de konuyu şimdilik gizli tutalım. Basına da mümkün olduğunca az bilgi vermeye çalışalım.”

* * *

Soruşturma tamamen şekilsel bir olaydı. Cesedi teşhis etmek isteyen kimse çıkmadı. Lucy’den cesedi buluşuyla ilgili ifadesini yinelemesi istendi; adli tabip ise ölümün zamanını ve boğulma suretiyle gerçekleştiğini belirtti. Kovuşturmanın geri kalanı ise ileri bir tarihe bırakıldı.

Davanın yapıldığı mahkeme salonundan çıktıklarında Crackenthorpe ailesini fırtınalı ve soğuk bir hava karşıladı. Beş kişiydiler: Emma, Cedric, Harold, Alfred ve ölen kız kardeşleri Edith’in kocası olan Bryan Eastley. Crackenthorpe ailesinin yasal işleriyle uğraşan ve onların yasal temsilcisi olan avukatlık bürosunun kıdemli ortaklarından Bay Wimborne da onlarla birlikteydi. Tüm zorluklara rağmen Londra’dan mahkemede bulunmak için bizzat gelmişti. Hep bir arada bir süre için adliyenin dışında üşüyerek durdular. Dışarıda hatırı sayılır bir kalabalık birikmişti; “lahitteki ceset” konusuyla ilgili ayrıntılar gerek Londra gazetelerinde gerekse yerel basında oldukça yer almıştı.

Bir mırıltı duyuldu. “İşte onlar…”

Emma sert bir şekilde, “Haydi gidelim!” dedi.

Kiraladıkları büyük Daimler araba önlerine yanaştı. Emma hemen binerek Lucy’yi yanına çağırdı. Bay Wimborne, Cedric ve Harold onları izlediler. “Alfred’i ben küçük arabama alabilirim.” Bunu diyen Bryan Eastley’di. Şoför kapıyı kapadı ve araba yola koyuldu.