Выбрать главу

Bu uyarı yerini buldu. Emma Crackenthorpe telaşla, “Buraya gelmiş olmanız yeterli. Teşekkürler” dedi.

“Bir şey değil. Resmi soruşturma sırasında ailenin çıkarlarını koruyan yabancı birinin olmasının yararı var. Müfettiş ile Rutherford Hall’da bir görüşme ayarladım. Her ne kadar olay şimdilik karanlık görünüyorsa da kısa sürede her şeyin açığa çıkacağından eminim. Bana sorarsanız olanlar çok belirgin. Emma’nın söylediği gibi Uzun Ambar’ın anahtarının kapının dışındaki çiviye asılı durduğu yöredeki birçok kişi tarafından biliniyor. Kış aylarında pek uğranılmayan bir yer olduğundan yöresel çiftlerin burayı gizli buluşma yeri olarak kullanıyor olmaları çok doğal. Hiç kuşkusuz bir çiftin arasında kavga çıktı ve genç adam bir an için kendini kaybetti. Yaptığının dehşeti içinde kıvranırken de lahidi fark etti ve cesedi ortadan kaldırmak için mükemmel bir yer olduğuna karar verdi.”

Lucy, evet, bu da olası görünüyor. İlk etapta düşünülmesi gereken bu, diye aklından geçirdi.

Cedric, “Yöreden bir çift dediniz… ama kimse kızı teşhis edemedi” diye söze girdi.

“Daha araştırmanın başındayız. Kısa bir süre içinde hiç kuşkusuz bir tanıyan çıkacaktır. Tabi söz konusu adamın bu yöreden biri olması, kızın başka bir yerden, örneğin Brackhampton’un başka bir bölgesinden gelmesi de mümkün. Brackhampton büyük bir şehir, son yirmi yılda inanılmayacak kadar büyüdü.”

“Eğer ben olsam, soğuk bir ambarda genç bir adamla bulaşmak istemezdim.” Cedric yine söze karıştı. “Sinemada biraz el tutuşmayı filan yeğlerdiniz, değil mi Bayan Eyelesbarrow?”

“Bu ayrıntılara girmemiz gerekli mi? Konuyu değiştirsek olmaz mı?” dedi Harold sıkıntılı bir ses tonuyla.

O anda araba Rutherford Hall’un ana giriş kapısının önünde durdu ve hep beraber arabadan indiler.

Bölüm 8

Kütüphaneye girdiklerinde Bay Wimborne’un gözleri parladı; kurnaz bakışlı, yaşlı gözleriyle önceden tanıdığı ve orada buluşmak üzere sözleştiği Müfettiş Bacon ve hemen arkasındaki açık kumral saçlı yakışıklı adamı süzdü.

Müfettiş Bacon hemen adamları birbirlerine tanıştırdı.

“Sizi New Scotland Yard’dan Dedektif-Müfettiş Craddock ile tanıştırmak isterim.”

“New Scotland Yard mı?… Hımm.” Bay Wimborne’un kaşları çatıldı.

Nazik ve hoş davranışlı bir insan olan Dermot Craddock karşısındakini beklemeden, hemen konuşmaya başladı.

“Bu olayda yerel polis tarafından yardımımız istendi, Bay Wimborne” dedi. “Crackenthorpe ailesini temsil ettiğinizi göz önüne alarak size ayrıntılar hakkında biraz gizli bilgi vermemiz iyi olacak.”

Gerçeğin yalnızca bir parçasını açıklayıp, tamamını açıklamış gibi bir izlenim uyandırma konusunda kimse Müfettiş Craddock kadar başarılı olamazdı.

“Sanırım bu konuda Müfettiş Bacon’ın da bir itirazı olmayacaktır” diyerek meslektaşına baktı.

Müfettiş Bacon bütün ciddiyetiyle onaylayarak, bütün bunların önceden planlandığını belli bile etmedi.

“Durumu kısaca özetleyeyim” diye söze girdi Craddock. “Elimizdeki birtakım delillere dayanarak maktulün bu bölgeden biri olmadığı, yurtdışından bu ülkeye geldiği ve buraya Londra üzerinden ulaştığı sonucuna varabiliyoruz. Onun (henüz bundan kesin olarak emin değiliz ama) Fransa’dan gelmiş olduğunu düşünüyoruz.”

Bay Wimborne’un kaşları yeniden çatıldı.

“Doğru mu bu?” dedi. “Doğru mu?”

“Bu olasılığı göz önünde bulunduran polis müdürümüz” diye ekledi Müfettiş Bacon. “Olayın bizden çok Scotland Yard’ın görev alanına girdiği kanısına vardı.”

“Şu an için tek umudum olayın bir an önce çözülmesi” diye belirtti Bay Wimborne. “Sizin de kolayca anlayacağınız gibi bu olay Crackenthorpe ailesini çok üzdü. Olayla doğrudan bir ilişkileri olmamakla beraber, yine de…”

Bir an için susunca Müfettiş Craddock söze karıştı.

“Arazinizde cinayete kurban gitmiş bir kadın cesedi bulunması elbette ki hiç hoş bir şey değil. Bu konuda sizinle tamamen hemfikirim. Mümkünse aile bireyleriyle kısa bir görüşme yapmak isterdim…”

“Ama niçin, anlayamıyorum…”

“Buna niçin gerek duyduğumuzu, onların bana ne söyleyebileceklerini mi? Büyük olasılıkla önemli hiçbir şey ama… kim bilebilir ki? Bu arada en önemli bilgileri sizden alabileceğimden emin olduğumu söyleme cesaretimi hoş görün. Bu ev ve aile hakkındaki bilgileri.”

“Bütün bunların yurtdışından gelip burada öldürülen tamamen yabancı bir genç bayanla ne ilgisi olabilir?”

“İşin püf noktası da bu zaten” diye Craddock yanıtladı. “Buraya niçin geldi? Daha önceden bu evle bir ilişkisi var mıydı? Acaba çok önceleri burada, örneğin hizmetçi olarak çalışmış olabilir mi? Hanımefendinin oda hizmetçisi olarak belki de. Yoksa buraya Rutherford Hall’da Crackenthorpelardan daha önce yaşamış birini ziyaret etmeye mi geldi?”

Bay Wimborne buz kadar soğuk bir sesle Rutherford Hall’da 1884 yılında Josiah Crackenthorpe tarafından yaptırıldığından bu yana bu malikânede yalnızca Crackenthorpe ailesinin yaşadığını belirtti.

Craddock, “İşte bu ilginç!” dedi. “Bana biraz ailenin geçmişinden söz eder misiniz?…”

Bay Wimborne omuzlarını silkti.

“Anlatacak o kadar az şey var ki. Josiah Crackenthorpe çikolata, şeker, bisküvi, sos gibi ürünler üreten bir fabrikanın sahibiydi. Bu işten büyük bir servet yaptı. Bu malikâneyi inşa ettirdi. En büyük oğlu, Luther Crackenthorpe şimdi burada yaşıyor.”

“Başka oğlu var mı?”

“Bir oğlu daha vardı; 1911’de bir trafik kazasında öldü.”

“Peki Bay Crackenthorpe hiç bu evi satmayı düşünmedi mi?”

“Bunu yapması olanaksız” diye yanıtladı avukat soğuk bir ifadeyle. “Babası vasiyetnamesiyle onun elini kolunu bağladı.”

“Bana biraz bu vasiyetnameden bahseder misiniz?”

“Buna gerek var mı?”

Müfettiş Craddock gülümsedi.

“Aksi takdirde gereği halinde, Somerset House’a gidip vasiyetnameye benim şahsen bakmam gerekecek.”

Bay Wimborne istemeden sinsice gülümsedi.

“İşte bunda haklısınız müfettiş! İtiraz etmemin tek nedeni bunun konuyla doğrudan bir ilişkisi olmamasıydı. Josiah Crackenthorpe’un vasiyetnamesine gelince, bu bir sır değil. Adı geçen büyük servetinin tamamını yediemine bıraktı; paranın getirisi yaşadığı sürece her yıl oğlu Luther’e ödenecek, onun ölümünden sonraysa eşit olarak Luther’in çocuklarına, Edmund’a, Cedric’e, Harold’a, Alfred’e, Emma’ya ve Edith’e paylaştırılacak. Edmund savaşta öldü, Edith ise dört yıl önce öldü. Bundan dolayı Luther Crackenthorpe’un yaşamının son bulmasının ardından servet Cedric, Harold, Alfred, Emma ve Edith’in oğlu Alexander arasında bölüştürülecek.”

“Peki ya ev?”

“Ev Luther’in yaşayan en büyük oğluna ya da vârislerine kalacak.”

“Edmund Crackenthorpe evli miydi?”

“Hayır.”

“Peki bu durumda malikâne kimin?…”

“Onun bir küçüğü olan oğlanın, yani Cedric’in olacak.”

“Bay Luther Crackenthorpe’un bu konuya müdahale etme hakkı yok mu?”

“Hayır.”

“Sermaye üzerinde hiçbir yönetim hakkı yok mu?”

“Hayır.”

“Bu biraz tuhaf değil mi?” Müfettiş Craddock sinsice gülümsedi. “Bence babası ondan pek hoşlanmıyormuş.”