Выбрать главу

“Bunu tabi ki yapacağız.”

Craddock sandalyesinin arkasına yaslanarak, ekledi. “Soruşturmada duymuş olduğunuz gibi adli tabip cinayet saatini tam olarak saptayamıyor. İki haftadan uzun, dört haftadan kısa bir süre önce olduğunu belirtiyor, hepsi bu. Buna göre cinayetin Noel zamanı işlendiğini düşünmemiz gerekiyor. Noel’de burada olduğunuzu söylemiştiniz yanılmıyorsam. Ne zaman geldiniz ve ne zaman gittiniz?” Cedric kısaca düşündükten sonra yanıtladı. “Bir düşüneyim… uçakla geldim. Noel’den önce cumartesi günü geldim… sanırım ayın 21’iydi.”

“Majorka’dan doğru buraya mı uçtunuz?”

“Evet. Sabah beşte hareket ettim ve öğlen saatlerinde buradaydım.”

“Peki buradan ne zaman ayrıldınız?”

“Bir sonraki cuma, ayın 27’sinde.”

“Teşekkür ederim.”

Cedric sırıttı. “Cinayete uyan bir zaman diliminde burada olmam gerçekten şanssızlık, müfettiş. Ama inanın bana bir kadını boğmak hiç de bana göre bir Noel şakası değil!”

“Umarım öyledir, Bay Crackenthorpe.”

Müfettiş Bacon bir şey söylemeden kuşkulu bakışlarla olanları izliyordu.

“Böyle bir eylem barış ve iyi niyet duygularına ters düşerdi, öyle değil mi?”

Cedric bu soruyu doğruca kendi kendine homurdanan Müfettiş Bacon’a yöneltmişti. Ancak nezaketle yanıtlayan Müfettiş Craddock oldu.

“Teşekkürler, Bay Crackenthorpe. Hepsi bu kadardı.”

Cedric odadan çıkıp kapıyı ardından kapadıktan sonra Craddock meslektaşına dönerek sordu.

“Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Bacon, “Her şeyi yapabilecek kadar kendini beğenmiş bir tip” diye homurdandı. “Ben bu tiplerden hiç hazzetmem. Yaşamları dağınık, kuşkulu tipteki kadınlarla yakın ilişkileri olan sanatkâr takımından, değer yargıları normal insanlardan farklı biri.”

Craddock gülümsedi.

“Ben giyim şeklinden de hiç hoşlanmadım” diye ekledi Bacon. “Resmi soruşturmaya bu kıyafetle katılması… saygısızlık. Uzun zamandır gördüğüm en kirli pantolon. Ya kravatını fark ettiniz mi? Boyalı kordonlardan örülmüş gibi. Bana sorarsanız o rahatlıkla bir kadını boğup, bundan huzursuz olmayacak biri.”

“Ama bu kadını boğan o değil… özellikle de Majorka’dan 21’inde ayrıldığı doğruysa. Bu kolayca tetkik edilebilecek bir şey.”

Bacon meslektaşını kuşkulu bakışlarla süzdü.

“Gerçek cinayet zamanını özellikle belirtmediğinizi fark ettim.”

“Bunu şimdilik kendimize saklayalım. İlk aşamalarda bazı bilgilerin bende kalmasını daima yeğlemişimdir.”

Bacon bu fikre içtenlikle katıldığını belirtti. “Zamanı gelince söyleriz” dedi. “En doğrusu bu!”

“Şimdi de” diye konuşmaya başladı Craddock. “Kibar, şehirli beyefendinin konuya ilişkin neler söyleyeceğine bakalım.”

Dudakları ince bir çizgiyi andıran Harold Crackenthorpe’un bu konuda söyleyebileceği çok az şey vardı. “Çok tatsız… gerçek anlamda bu olayın başımıza gelmesi büyük bir şanssızlık. Korkarım gazeteler bu konuya el atacaklar… daha şimdiden bazı gazeteciler röportaj için başvurdular bile… Böyle bir durum… Esef verici…”

Harold yarım cümlelerle konuşmaya birden ara vererek oturduğu koltuğa yaslandı. Burnu kötü kokular alan bir insana benziyordu.

Müfettişin tüm denemeleri sonuçsuz kaldı. Kadının kim olduğu ya da olabileceği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Evet, Noel zamanı Rutherford Hall’e gelmişti. Ancak tam Noel akşamı malikâneye gelebilmişti. Ve hafta sonunu da burada geçirmişti.

“Hepsi bu kadar, teşekkür ederim!” Daha fazla soru yöneltmenin anlamsız olduğu kanısına varan Craddock bu sözlerle soruşturmayı bitirdi. Harold Crackenthorpe’un bu olayda onlara yardımcı olmayacağı konusunda kararını vermişti.

Daha sonra odaya oldukça abartılı bir soğukkanlılıkla Alfred girdi.

Craddock Alfred Crackenthorpe’u dikkatle süzdü; bu yüz ona bir şekilde tanıdık geliyordu. Hiç kuşkusuz ailenin bu bireyini daha önce bir yerlerde görmüştü, ama nerede? Resmini gazetede görmüş olabilir miydi? Anılarında onunla ilgili yüz kızartıcı bir şeyler olduğunu hissediyordu. Alfred’e mesleğini sordu, ancak kaçamak bir yanıt alabildi.

“Şu sıralar sigorta işiyle uğraşıyorum. Kısa süre öncesine kadar yeni tip bir diktafon pazarlıyordum. Bu konuda devrim sayılacak bir alet! Bu işten iyi kazandım.”

Craddock beğeniyle başını salladı. Onun bu davranışından hiç kimse Alfred’in ucuz giysilerinin yüzeysel zarafetinin farkında olduğunu anlayamazdı. Cedric’in giysileri oldukça eskiydi, taraz taraz olmuştu; ama olağanüstü kaliteli bir kumaştan usta işi bir kesimle dikilmiş oldukları anlaşılıyordu. Karşısındaki adamın ise ucuz şıklığı kendisiyle ilgili olarak anlattığı hikâyeyi doğrulamıyordu. Craddock nezaketle rutin sorularını yineledi. Alfred konuyla ilgilenir gibiydi… hatta hoşlanıyordu bile denebilir.

“Kadının daha önce burada çalışmış olabileceği düşüncesi hiç fena değil. Ama oda hizmetçisi olması olanaksız, bildiğim kadarıyla kardeşimin hiç oda hizmetçisi olmadı. Günümüzde artık hiç kimsenin olmadığını sanıyorum. Ancak yine de, başka ülkelerden gelen yabancı yardımcılarımız hep oldu. Polonyalı biri vardı, sonra hayat dolu bir Alman, iki de olabilir. Ancak Emma’nın teşhis edememiş olması bu varsayımınızı suya düşürüyor, müfettiş. Emma’nın çok sağlam bir hafızası vardır. Neyse, kadın Londra’dan geliyorsa…”

“Bu arada kadının Londra’dan geldiği sonucuna nasıl vardınız?”

Bu soruyu belirgin bir kayıtsızlıkla yöneltmiş olmasına rağmen gözleri merak ve heyecanla parlıyordu.

Müfettiş Craddock gülümseyerek başını salladı.

Alfred, ona sorgularcasına baktı.

“Açıklamak istemiyor musunuz? Yoksa cebinden geri dönüş bileti mi çıktı, öyle mi?”

“Olabilir, Bay Crackenthorpe.”

“Öyleyse, Londra’dan geldiğini kabul edecek olursak burada buluşacağı adamın Uzun Ambar’ın sessizlik içinde cinayetini gerçekleştirmek için ideal bir yer olduğunun farkındaymış. Buralardaki koşulları çok iyi bilen biri olmalı. Yerinizde olsam onu bulmaya çalışırdım, müfettiş.”

“Biz de bunu yapıyoruz” diyen Craddock’un bu sözcükleri son derece sakin ve güven vericiydi.

Alfred’e teşekkür ederek gidebileceğini belirtti.

“Biliyor musunuz” dedi Alfred odadan çıktıktan sonra Müfettiş Bacon’a dönerek. “Bu herifi daha önce bir yerde gördüğümden eminim…”

Müfettiş Bacon da Alfred’le ilgili görüşünü belirtti. “Kaypak biri. Bazen kaypaklığın dozunu kaçırıyor.”

* * *

“Benimle görüşmek isteyip istemediğinizden tam olarak emin değilim.” İçeri girip girmemekte tereddüt eden Bryan Eastley kapı ağzında durmuş, ürkekçe soruyordu. “Ne de olsa tam olarak aileden sayılmam…”

“Sanırım siz Bay Bryan Eastley’siniz, değil mi? Beş yıl önce ölen Miss Edith Crackenthorpe’un dul eşi?”

“Bu doğru.”

“Geldiğiniz için çok teşekkür ederiz, Bay Eastley. Özellikle de bize herhangi bir şekilde yardımcı olabilecek bir şey biliyorsanız?”

“Maalesef. Yardımcı olabilmek isterdim. Çok tuhaf bir olay, değil mi? Kışın ortasında uzaktan gelip soğuk rutubetli bir ambarda biriyle buluşmaya çalışmak. Bunu aklım almıyor.”

“Gerçekten de bu çok şaşırtıcı” diye onayladı Müfettiş Craddock.