“Şöyle demek istiyorum… böyle demek istiyorum… Sert bir insan değilim… Dr. Quimper’e gelince… yaşlı, pimpirikli kadınlardan farksız ama çok iyi bir doktor, şikayetlerimden anlıyor… ama ona kalsa beni pamuklar içinde tutacak. Yemek konusunda sabit fikirli! Noel’de yemeği biraz fazla kaçırıp midemi bozduğumda panikledi… ne yedim? Ne zaman? Kim pişirdi? Kim servis yaptı? Vesaire vesaire… her ne kadar sağlığım kusursuz sayılmazsa da tüm gücümle size yardımcı olabileceğimden emin olabilirsiniz. Evimde bir cinayet işleniyor… ya da ambarımda! İlgi çekici bir bina değil mi? Elizabeth döneminde yapılmış, o devrin karakteristik özelliklerini taşıyor! Yöredeki mimar öyle olmadığını söylüyor, ama adam ne söylediğinin farkında bile değil. 1580’den bir gün bile sonra yapılmış olamaz… neyse şu anda konu değil bu. Şimdi sadede gelelim. Benden ne öğrenmek istiyorsunuz? Şimdilik varsayımlarınız ne?”
“Henüz herhangi bir varsayım öne sürmek için çok erken, Bay Crackenthorpe. Hâlâ bu kadının kim olduğunu anlamaya çalışıyoruz.”
“Yabancı olduğunu söylediniz, değil mi?”
“Öyle sanıyoruz.”
“Düşman ajanı mı?”
“Sanmam. Olmadığını söyleyebilirim.”
“Söyleyebilirim! Söyleyebilirim. Onların her tarafa yayıldıklarının farkında değil misiniz? Ülkeyi bir tarayın, göreceksiniz. Göçmen bürolarının onlara niçin izin verdiğini anlayamıyorum. Sanayi casusu olarak faaliyet gösterdiklerinden eminim, hatta bu konuda bahse bile girerim. Maktul kadının da casus olduğuna eminim.”
“Brackhampton’da mı?”
“Her yer fabrika dolu. Kapımın hemen dışında bile bir tane var.”
Craddock Bacon’la göz göze geldi; deneyimli müfettiş hemen açıkladı.
“Teneke kutu fabrikası.”
“Onların gerçek faaliyetlerinin ne olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Hiçbir konudan emin olmamak gerekir. Size anlatılan hiçbir şeyi aslını araştırmadan kabul etmemelisiniz. Neyse diyelim ki casus değildi, peki o zaman neydi? Sevgili oğullarımdan biriyle ilişkisi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse hiç kuşkusuz Alfred’ledir. Harold olamaz, o çok dikkatli ve tedbirlidir. Cedric’e gelince bu ülkede yaşamaya tenezzül etmiyor. Bu durumda bu eksik etek Alfred’in kadınlarından biri olmalı. Belalılarından biri onunla buluşmak için buraya geldiğini düşünüp onu buraya kadar izledi ve öldürdü. Bu varsayıma ne dersiniz?”
Müfettiş Craddock ince bir kurnazlıkla bunun yalnızca bir varsayım olduğunu belirtti. Ancak Bay Crackenthorpe bunu fark etmedi.
“Hıh! Alfred her zaman korkağın tekiydi. O bir yalancıdır, bunu da unutmamak gerek, her zaman öyleydi. İnsanın yüzüne baka baka yalan söylemekten çekinmez. Oğullarımdan hiçbiri işe yaramaz. Hepsi ölümümü bekleyen akbabalardan farksızlar, yaşamdaki tek hedefleri bu!” Pis pis güldü. “İstedikleri kadar bekleyebilirler! Onlara bu iyiliği asla yapmayacağım. Neyse eğer bana başka bir sorunuz yoksa… yoruldum artık. Biraz dinlenmek istiyorum.” Yeniden dışarı çıktı.
“Alfred’in eksik eteği mi?” diye Bacon homurdandı. “Bana kalırsa ihtiyar bunu uyduruyor.” Sustu, tereddütle ekledi. “Bana kalırsa Alfred temiz bir insan, bazı ticari dolaplar çevirdiği kesin ama bu konumuzun dışında. Ne dersin… benim asıl kafamı kurcalayan hava kuvvetlerinden olan.”
“Bryan Eastley mi?”
“Evet. Daha önce de onun tipinde bir iki kişiyle karşılaştım. Bir anlamda kendilerini yaşamın rüzgarına kaptırıp dünyanın dört bir yanına savruluyorlar; yaşamlarında tehlikeyi, ölümü, heyecanı, macerayı çok erken tanıyorlar. Ve sonra birden yaşamı fazla yavan buluyorlar. Yavan, boş ve tatminsiz. Bir anlamda onlara haksızlık etmiş oluyoruz. Aslında bu konuda nereye kadar gidebileceğini bildiğimi de iddia edemem. Ama bir şekilde dolu dolu bir geçmiş ve boş bir gelecekle karşımızda durdukları da bir gerçek. Üstelik de canla başla yaşamlarını riske atabilmiş insanlar bunlar; sıradan bir insan ahlaki değerlerden çok sağduyularının etkisiyle, içgüdüsel olarak güvenliğini sağlamaya çalışır. Ancak bu kahramanlar korkuyu tanımıyorlar, lügatlarında tedbirli olmak diye bir şey yok. Eğer Eastley bir kadınla ilişkiye girmiş olsa ve onu öldürmek istese…” Susarak ellerini çaresizliği belirtir şekilde açtı. “Peki ama onu niçin öldürmek istesin ki? Ayrıca bir kadını öldürecek olsa bile onu niçin kayınpederinin ambarındaki bir lahidin içine koysun? Bana sorarsan bu adamlardan hiçbirinin cinayetle herhangi bir ilgisi yok. Eğer olsa, neden cesedi kendi arka bahçelerinde bırakmak gibi bir hata yapsınlar ki?”
Craddock da ona bu konuda katıldığını belirterek, buna bir anlam veremediğini söyledi.
“Burada yapacak başka işimiz var mıydı?”
Craddock olmadığını söyledi.
Bacon, Brackhampton’a giderek bir fincan çay içmelerini önerdiyse de Craddock, eski bir dostunu ziyaret etmeyi planladığını söyleyerek bunu reddetti.
Bölüm 10
Miss Marple porselen köpek bibloları ve Margaret’in armağanları karşısında oturmuş, mutluluk içinde Müfettiş Dermot Craddock’u süzüyordu.
“O kadar mutluyum ki” diye açıkladı. “Bu olayın soruşturmasının size verilmiş olması beni gerçekten sevindirdi. Bu görevi sizin üstleneceğinizi umuyordum.”
“Mektubunuzu aldıktan sonra” diye açıkladı Craddock. “Doğruca polis merkezine gittim. O sıralarda Brackhampton’dakiler de aynı konuyla ilgili olarak yardım için bizi aradılar. Bunun yerel bir olay olmadığı, kendi sorumluluk sınırlarını aştığı görüşündeydiler. Sizden bahsettiğimde emniyet müdürümüz çok heyecanlandı. Sanırım vaftiz babam ona sizinle ilgili çok şey anlatmış.”
“Sevgili Sir Henry!” diye mırıldandı Miss Marple sevgiyle.
“Benden kendisine Little Paddock’s davasından bahsetmemi istedi. Daha sonra ne söylediğini bilmek ister misiniz?”
“Eğer özel ve gizli değilse anlatmanızı isterim.”
“Bu iki yaşlı kadının çözümünü kafalarında tasarlayıp olanaksız gibi görünmesine rağmen haklılıklarının ortaya çıktığı çok çapraşık davalara benziyor” dedi. “Bu yaşlı hanımlardan birini tanıdığına göre seni bu davayla görevlendiriyorum. Böylece buraya geldim işte! Şimdi sevgili Miss Marple, nereden başlayalım? Bu sizin de anlayacağınız gibi resmi bir ziyaret değil. Yardımcımı da getirmedim. Öncelikle ikimizin baş başa verip olayı gözden geçirmemizin daha doğru olacağını düşündüm.”
Miss Marple gülümsedi.
“Eminim” dedi. “Sizi yalnızca görev başında tanıyan birinin bu insanca duygusal yönünüzü bilmesi olanaksız. Ayrıca her zamankinden daha da hoş görünüyorsunuz. Kızarmayın… Neyse, neler öğrendiniz?”
“Sanırım, hemen hemen her şeyi. Arkadaşınız Bayan McGillicuddy’nin St. Mary Mead Polis Merkezi’ne yaptığı ihbarı, bunun trendeki kondüktör tarafından teyidini ve Brackhampton gar müdürünün ifadesini inceledim. Diyebilirim ki herkes üzerine düşen tüm araştırmaları yapmış, demiryolları görevlileri ve polis. Ancak sizin yaptığınız tahminlerin hepsinden daha isabetli olduğunu söyleyebilirim.”
“Tahmin değil!” diye itiraz etti Miss Marple. “Benim daha büyük bir avantajım vardı. Elspeth McGillicuddy’yi tanıyorum. Ama diğerleri tanımıyordu. Kimse onun hikâyesini doğrulayamıyordu; kayıp olduğu bildirilen bir kadın da olmadığı için diğer insanların hepsi doğal olarak tüm bunların ihtiyar bir kadının kurgulamaları olduğunu düşündüler. Yaşlı kadınlar bu türden hayal ürünü hikâyeler anlatırlar… ama Elspeth McGillicuddy asla.”
“Elspeth McGillicuddy asla!” diye yineledi Müfettiş Craddock. “Onu tanımayı çok isterdim. Keşke Seylan’a gitmemiş olsaydı. Bu arada onun da orada sorgulanmasını ayarlamaya çalışıyoruz.”