Выбрать главу

“Peki Bay Wimborne mektuba ilişkin olarak ne düşünüyor?”

“Bu konuyu onunla görüşmedik. Martine’nin telgrafının gelmesini bekliyorduk.”

“Başka bir şey yapmadınız mı?”

“Evet yaptım. Londra’daki adrese bir mektup yazıp üzerine ‘lütfen iletin’ notu düştüm ama herhangi bir yanıt alamadım.”

“Bütün bunlar çok ilginç… Hımm…”

Craddock Emma’yı keskin bakışlarla süzdü.

“Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?”

“Ne düşüneceğimi bilemiyorum.”

“O zamanki tepkiniz neydi? Mektubun doğruluğuna inandınız mı… yoksa babanız ve ağabeylerinizle aynı fikirde miydiniz? Bu arada eniştenizin bu konudaki görüşü neydi?”

“Oh, Bryan mektubun gerçek olduğunu düşünüyordu.”

“Ya siz?”

“Ben… emin değildim.”

“Peki bu konudaki duygularınız… farz edelim ki bu kız gerçekten ağabeyiniz Edmund’un dul eşi. Peki o zaman neler hissederdiniz?”

Emma’nın yüz ifadesi yumuşadı.

“Edmund’dan çok hoşlanırdım. En sevdiğim ağabeyimdi. Mektup bana Martine gibi bir kızın içinde bulunduğu koşullarda kaleme alacağı türde görünmüştü. O zamanki olaylarla ilgili olarak anlattıkları tamamıyla doğaldı. Savaş son bulduğunda evlenmemiş ya da onu ve çocuğunu koruyabilecek bir erkekle beraber olduğu sonucuna vardım. Sonra belki de bu adam ölmüş ya da onu terk etmişti; o da eski eşi Edmund’un ailesine başvurmasının doğru olacağını düşünmüştü. Zaten Edmund’un isteği de buydu. Mektup bana gerçek ve doğal göründü, ama Harold onun Martine’i tanıyan, olayları yakından bilen, inandırıcı bir mektup yazma yeteneğine sahip bir dolandırıcı tarafından da yazılmış olabileceğini belirtti. Bu konuda haklı olabilirdi ama yine de…”

Sustu.

Craddock nezaketle sordu.

“Gerçek olmasını mı istiyordunuz?”

Emma müfettişe minnettarlıkla baktı.

“Evet, gerçek olmasını istiyordum. Edmund’un bir oğlu olması beni öylesine mutlu edecekti ki.”

Craddock başını salladı.

“Sizin de belirttiğiniz gibi ilk bakışta gerçek bir mektuba benziyor. Ancak sonra olanlar tuhaf; Martine Crackenthorpe’un aniden Paris’e dönmeye karar vermesi, ondan bir daha haber alamamanız. Ona nezaketle yanıt vermişsiniz; onu evinizde ağırlamaya hazırlanmışsınız. Peki ama eğer Fransa’ya döndüyse, niçin size tekrar yazmaya gerek görmedi? Tabi mektubu yazan gerçek Martine ise… Yok eğer bu mektubu gönderen bir dolandırıcıysa, her şeyi açıklamak çok daha kolay. Bay Wimborne’un da bu konuyu ele alıp araştırmaya başlaması kadını korkutmuş olabilirdi. Ama böyle bir durum da olmadığını söylüyorsunuz. Yine de ağabeylerinizden birinin böyle bir şey yapmış olması mümkün. Belki de bu Martine’in geçmişinde herhangi bir araştırmada ortaya çıkmasından çekindiği bir şey vardı. Yalnızca Edmund’un sevgi dolu kız kardeşini kandırmanın yeterli olacağını düşünmüş olabilir; karşısına basiretli, kuşkucu, becerikli işadamlarının çıkacağını hesaba katmamış olabilir. Sizden pek fazla soruşturulmadan çocuk için yüklüce bir miktar para koparmayı hayal etmiş olmalı. Aslında pek çocuk da sayılmaz ya; şu anda on beş on altı yaşlarında olmalı. Ancak bütün bunlar yerine kendini hiç ummadığı zorlukların karşısında bulunca yılmış olabilir. Ayrıca böyle bir durumda çeşitli yasal sorunların da kendiliğinden ortaya çıkacağını düşünmüş olmalı. Eğer Edmund Crackenthorpe’un yasal bir evlilikten doğan bir oğlu varsa, bu büyükbabanın büyük servetinin vârisi olması sonucunu da doğuracaktır, değil mi?”

Emma başını salladı.

“Duyduğum kadarıyla böyle bir durumda Rutherford Malikânesi ve çevresindeki arazilerin de sahibi olacak… bugün için değer biçilemeyecek kadar değerli toprakların.”

Emma huzursuzlaşmıştı.

“Bunu hiç düşünmemiştim.”

“Neyse, hiç endişelenmeyin” dedi Müfettiş Craddock. “Buraya gelip bildiklerinizi benimle paylaşmakla çok doğru yaptınız. Hemen incelemeye başlıyorum; ama bana öyle geliyor ki bu mektubu, yazan bayanla (büyük bir olasılıkla o yalnızca biraz para koparmayı hayal eden bir dolandırıcıydı), lahit içinde bulunan bayan arasında hiçbir ilişki yok.”

Emma derin rahat bir nefes aldı.

“Bunları size anlatmış olmaktan mutluluk duyuyorum. Çok iyisiniz.”

Craddock, onu kapıya kadar geçirdi.

Daha sonra da Dedektif-Çavuş Wetherall’i telefonla aradı.

“Bob elimde tam sana göre bir iş var. 126 Elvers Crescent, No:10’a git. Yanına Rutherford Hall’da yaşayan kadınların resimlerini al. Bak bakalım orada kendini Bayan Crackenthorpe diye tanıtan bir kadınla ilgili olarak neler bulacaksın? Ya orada yaşayan ya da orayı mektup adresi olarak kullanan, Bayan Martine Crackenthorpe diye birine ilişkin bilgi istiyorum, Aralık ayının 15’iyle sonu arasında orada bulunmuş olasılığı kuvvetli.”

“Peki efendim.”

Craddock daha sonra masasının üstünde kendisini bekleyen diğer işleriyle ilgilenmeye başladı. Öğleden sonra da tiyatro artist ajansı olan bir dostunu ziyarete gittiyse de sorularına tatmin edici bir yanıt alamadı.

Aynı gün öğleden sonranın oldukça geç bir saatinde ofisine döndüğünde Paris’ten gelen bir telgrafın masasının üstünde onu beklediğini gördü.

Verdiğiniz bilgiler Maritski Bale Topluluğu’ndan Anna Stravinska diye birine uymakta. Teşhis için buraya gelmenizde yarar var. Müfettiş Desin.

Craddock derin bir nefes aldı. Yüz ifadesi rahatlamıştı.

Sonunda! Martine Crackenthorpe oyununu bir sonuca bağlayabileceğiz, diye düşündü. Paris’e hemen o akşam feribotla gitmeyi kararlaştırdı.

Bölüm 13

“Beni çaya davet etmeniz gerçekten büyük bir nezaket” dedi Miss Marple karşısında oturan Emma Crackenthorpe’a bakarak.

Miss Marple her zaman olduğundan daha dalgındı ve sevimli görünüyordu… tam saygın, sevecen bir yaşlı kadın görüntüsündeydi. Parlayan gözlerle etrafını süzüyordu. Üstüne hokka gibi oturan şık kostümü içindeki Harold Crackenthorpe’u; yapmacık bir gülümsemeyle sandviç ikram etmeye çalışan Alfred’i ve yıpranmış tüvit ceketi içinde şöminenin başında ailenin diğer bireylerini karamsar bakışlarla süzen Cedric’i inceliyordu.

“Buraya gelebilmenize gerçekten çok sevindik” dedi Emma nezaketle.

Ortamda öğle yemeğinden hemen sonra, aynı mekânda olan gerginliğin izine bile rastlanmıyordu… Emma yemeğin hemen ardından heyecanla, “Aman Tanrım, tamamen unutmuşum. Bayan Eyelesbarrow’a bugün yaşlı teyzesini çaya getirmesini söylemiştim” diye bağırmıştı.

Harold sinirli bir halde kabaca, “Onu hemen atlat. Konuşmamız gereken çok şey var. Aramızda yabancının işi yok” diye fikrini belirtmişti.

Alfred de yaklaşık aynı görüşteydi. “Mutfakta ya da başka bir yerde kızla çayını içsin.”

“Söz konusu bile olamaz” dedi Emma kararlılıkla. “Bu çok kaba bir davranış olur.”

“Bırakın gelsin” dedi Cedric. “Böylece biz de biraz muhteşem Lucy’den bahsetme fırsatı bulmuş oluruz. Bu kız hakkında daha çok bilgi edinmek istediğimi itiraf etmeliyim. Ona ne kadar güvenebileceğimi bilmiyorum. Çok gizemli biri.”

“Çok iyi referansları var ve tam anlamıyla güvenilir biri” dedi Harold. “Bunu çoktan araştırdım. Ne de olsa insan neyle karşı karşıya olduğunu bilmek istiyor. Özellikle de karşında onun gibi etrafta dolanıp tesadüfen kadın cesedi bulan biri varsa!”

“Bir de bu kahrolası cesedin kim olduğunu bilseydik” dedi Alfred.