Harold sinirlendi.
“Bu arada Emma, polise gidip bulunan cesedin Edmund’un Fransız sevgilisi olabileceğini söylemek nereden aklına geldi? Aklını mı kaçırdın sen? Şimdi onlar kadının gerçekten buraya geldiğine ve aramızdan birinin onu öldürdüğüne inanacak, bunu araştırmaya başlayacaklar.”
“Hayır Harold. Lütfen bunu abartma!”
“Harold haklı!” diye söze karıştı Alfred. “Bunu yaparken ne düşündüğünü hiç anlayamıyorum. Nereye gidersem gideyim sivil polislerce izlendiğim hissinden kurtulamıyorum.”
“Ona bunu yapmamasını söylemiştim” dedi Cedric. “Ama Quimper kafasını karıştırdı, ona cesaret verdi.”
“Bu onu hiç ilgilendirmez.” Harold iyice sinirlenmişti. “O kendi ilaçlarıyla, tozlarıyla ve toplumsal sağlık konularıyla uğraşsın.”
“Yeter artık, tartışmayı bırakın” dedi Emma çekinerek. “Bu yaşlı bayan… adı her neyse… bizi ziyarete geleceği için çok seviniyorum. Yabancı birinin aramıza katılması ve bir süre için de olsa tekrar tekrar aynı soruları irdelemekten alıkoyması çok hoş olacak. Artık gidip kendime biraz çekidüzen vermem gerekiyor.”
Odadan çıktı.
“Bu Lucy Eyelesbarrow” diye söze başlayan Harold bir an için sustu. “Cedric haklı; ambarı karıştırıp lahidin içine bakması çok tuhaf. Bu tam Herkül işi! Ona karşı belki de tedbirli olmalıyız. Bugün öğlen yemeğindeki davranışları da çok iticiydi…”
“Onu bana bırakın” dedi Alfred. “Kısa sürede onun neyin peşinde olduğunu ortaya çıkarırım.”
“Lahidi açmaya neden gerek gördüğünü anlayamıyorum?”
“Belki de o gerçek Lucy Eyelesbarrow değil” diye atıldı Cedric.
“Peki ama bunun ne anlamı olabilir ki…” Harold şaşkınlık içinde diğerlerine bakıyordu. “Tanrı kahretsin!”
Birbirlerini endişeyle süzdüler.
“Şimdi de sıkıcı bir ihtiyar çaya geliyor. Tam da bizim biraz düşünmeye ihtiyacımız olduğu bir zamanda.”
“Bu konuları bu akşam yeniden tartışırız” dedi Alfred. “Bu arada yaşlı teyzeden Lucy hakkında bilgi almaya çalışalım.”
Önceden planlandığı şekilde Lucy arabasıyla gidip onu evinden alarak malikâneye getirmişti. Miss Marple şöminenin başında otururken, kendisine sandviç servisi yapan Alfred’i nazik ve hoş görünümlü tüm erkeklere baktığı beğeni dolu bakışlarla süzüyordu.
“Çok teşekkür ederim… rica edeyim?… Ooo, yumurta ve sardalyalı sandviç mi; evet ondan da memnuniyetle bir tane alırım. Korkarım çay saatlerinde açgözlülüğüm tutuyor, yemeğin dozunu biraz fazla kaçırıyorum. Biliyor musunuz, insanın yaşı ilerleyince… Tabi akşamı çok hafif bir yemekle geçiştiriyorum… Dikkatli olmam gerek.” Yeniden ev sahibesine döndü. “Ne kadar güzel bir eviniz var. Ne kadar sanat eserine sahipsiniz. Bu bronz heykeller bana babamın Paris’teki müzayedelerden aldıklarını anımsatıyor. Büyükbabanızdan kalmış olmalı? Klasik stilin örnekleri, öyle değil mi? Çok etkileyici! Ağabeylerinizin yanınızda olması ne güzel. Günümüzde aileler o kadar dağınık ki, bazısı ta Hindistan’a gidiyor, ama sanırım bu aralar orası gözden düştü, Afrika’ya, o havası sağlıksız bölgelere gidilmeye başlandı?”
“Ağabeylerimden ikisi Londra’da yaşıyor.”
“Bu sizin açınızdan çok güzel.”
“Ama ağabeyim Cedric, ressam ve o İbiza’da, Balear Adaları’nda yaşıyor.”
“Ressamlar adalarda yaşamayı yeğliyorlar, öyle değil mi?” dedi Miss Marple. “Örneğin Chopin… Majorka’da yaşıyordu, değil mi? Ama o müzisyendi. Gauguin demek istemiştim. Trajik bir yaşam, boşa harcanmış bir ömür. Ben şahsen o adalı kadınların resimlerinden pek bir şey anlayamıyorum. Çok beğenildiklerini ve değerli olduklarını biliyorum ama o canlı parlak, koyu renkler bana pek hitap etmiyor. O resimlere bakarken gerildiğini hissediyorum.”
Cedric’i onaylamayan bakışlarla süzdü.
Cedric ise gülümseyerek sordu. “Bize biraz Lucy’den bahseder misiniz, Miss Marple? Nasıl bir çocuktu?”
Miss Marple gülerek neşeyle yanıt verdi.
“O her zaman çok akıllı bir çocuktu. Gerçekten öyleydin, tatlım… lütfen sözümü kesme! Matematik konusunda olağanüstüydü. Rakamlarla arası çok iyiydi. Anımsıyorum da, bir defasında kasap benim için hazırladığı bifteğin bedelini yanlış hesapladığında…”
Miss Marple büyük bir heyecanla Lucy’nin çocukluğuna ilişkin anılardan başlayıp sözü köy yaşamına ilişkin kişisel deneyimlerine getirdi.
Bu anılar seli Bryan ve çocuklarının üstleri başları pislik içinde ve ıslanmış olarak delil arama çabalarından dönmeleriyle kesildi. Derken çay servisi yapıldı. Bu arada odaya giren Dr. Quimper de Miss Marple ile tanıştırıldı. Adam kaşlarını kaldırarak, odayı gözden geçirdikten sonra merakla sordu.
“Umarım baban bugün kendini kötü hissetmiyordur, Emma?”
“Yok hayır… yalnız bugün öğleden sonra biraz yorgun olduğunu söyledi…”
“Sanırım ziyaretçilerden sıkılıyor” diye söze karıştı Miss Marple muzip bir gülümsemeyle. “Bunu kendi babamdan çok iyi biliyorum. Anneme hep, ‘Yine mi senin ihtiyar gevezeler geliyor?’ derdi. Sen benim çayımı çalışma odama getir. Bu anlamda çok saygısızdı.”
“Lütfen bunun size karşı yapılmış…” diye söze başlayan Emma’nın konuşması Cedric tarafından kesildi
“Sevgili oğulları geldiği zaman babam çayını hep çalışma odasına ister. Psikolojik açıdan ondan beklenen bir tutum, değil mi doktor?”
Sandviçleri ve çikolatalı pastayı yemek için çok ender zaman bulabilen bir adamın iştahıyla midesine indirmekle meşgul olan Dr. Quimper homurdanarak yanıtladı.
“Psikolojiyi psikologlara bırakmak gerek. Günümüzün en önemli sorunu herkesin kendini amatör bir psikolog olarak görmesi. Hastalarım bana komplekslerini ve nevrozlarını kendi kendilerine teşhis koyup anlatıyorlar, ama bana bu konuda konuşma fırsatı tanımıyorlar. Teşekkürler Emma, bir fincan çay daha alırım. Bugün öğlen yemek yemeğe fırsatım olmadı.”
“Doktorların yaşamının çok saygın ve fedakarlıklarla dolu olduğunu düşünmüşümdür hep” diye fikrini belirtti Miss Marple.
“O zaman pek fazla doktor tanımamış olmalısınız” diye açıkladı Dr. Quimper. “Etraf şarlatanlarla dolu, hatta başka bir deyişle kan emicilerle. Aslında öyleler de! Neyse, hiç değilse şu sıralar hizmetlerimizin karşılığını alıyoruz, devlet bunu sağlıyor. Artık hiçbir şekilde ödenmeyeceğini bildiğimiz faturalar kesmek zorunda kalmıyoruz. Ancak asıl sorun, hastaların devlet babanın cebindeki son meteliği almaya kesin kararlı olmaları; bunun sonucunda küçük Jenny gece iki defa fazla öksürse ya da küçük Tommy birkaç ham elma fazla yese, gecenin yarısı bile olsa doktorun hemen emirlerine koşması gerekiyor. Of, neyse! Mükemmel bir kek bu Emma! Çok iyi bir aşçısın!”
“Ben yapmadım. Bayan Eyelesbarrow yaptı.”
“Sizinkiler de tıpkı bunun gibi çok lezzetli” dedi Dr. Quimper nezaketle.
“Gelip babamı görmek ister misiniz?”
Emma ayağa kalktı ve doktor da onu takip etti. Miss Marple onları odadan çıkana dek gözleriyle izledikten sonra, “Miss Crackenthorpe gördüğüm kadarıyla ailesine çok düşkün ve saygılı bir evlat!” dedi.
Cedric atıldı. “İhtiyara nasıl dayanabildiğini anlayamıyorum.”
Harold telaşla söze karıştı. “Burası çok rahat bir ev ve babam da ona çok bağlı.”
Cedric fikrinde ısrar etti. “Em çok iyi kalpli bir kız. Hizmet etmek için doğmuş bir kız kurusu o!”
Miss Marple’ın gözlerinde bir parıltı belirdi. “Böyle mi düşünüyorsunuz?”