Выбрать главу

“Yine başlama Harold” diye bağırdı Emma.

O sırada ihtiyar Bay Crackenthorpe ile kapandıkları çalışma odasından çıkan Dr. Quimper yanlarına geldi. Gözleri doğrudan Lucy’nin elindeki kokteyl sürahisine takıldı.

“Bu nedir? Bir kutlama mı var?”

“Daha çok durgun suda balık avlanıyor. Hepsi silahlarını takınıp gürültü koparmaya gelmişler.”

“Karşılıklı suçlamalar mı?”

“Çoğunlukla Emma’ya yönelik.”

Dr. Quimper kaşlarını kaldırdı.

“Gerçekten mi?” Lucy’nin elindeki sürahiyi alarak, kütüphanenin kapısını açıp içeri girdi.

“Ah, Dr. Quimper, sizinle de konuşacak bir şeyler vardı” diye Harold öfkeyle bağırdı. “Özel aile meselelerine karışma hakkını size kimin verdiğini ve kız kardeşimi Scotland Yard’a gitmeye ikna etmenizde nasıl bir art niyet olduğunu bilmek isterdim.”

Dr. Quimper soğuk bir sesle yanıtladı.

“Miss Crackenthorpe fikrimi sordu. Ben de söyledim. Benim görüşüme göre en doğrusunu yaptı.”

“Öyle mi dersiniz?…”

“Kızım!”

Bu ihtiyar Bay Crackenthorpe’un alışıldık seslenmesiydi. Ses tam Lucy’nin arkasındaki çalışma odasının kapısından geliyordu.

Lucy ister istemez arkasına döndü.

“Evet, Bay Crackenthorpe?”

“Bu akşam bize ne pişirdiniz? Körili tavuk istiyorum. Körili tavuk pişirmekte ustasınız. Son körili tavuk yediğimizden bu yana asırlar geçmiş gibi.”

“Çocuklar köriden pek hoşlanmıyorlar da…”

“Çocuklar… çocuklar. Çocuklardan bana ne? Bu evde tek önemi olan benim. Ayrıca, neyse ki çocuklar da gitti… bu benim için bir kurtuluş! Sıcak iyi pişirilmiş körili tavuk istiyorum, hepsi bu; duyuyor musunuz?”

“Peki Bay Crackenthorpe, pişiririm.”

“İşte böyle! Siz çok iyi bir kızsınız, Lucy. Bana değer veriyorsunuz, ben de size.”

Lucy mutfağa döndü. Yapmayı düşündüğü tavuk kızartmasının malzemelerini toparlayarak, körili tavuk pişirmek için hazırlıklara başladı. O sırada dış kapının kapandığını duydu ve pencereden öfke içinde evden çıkıp arabasına doğru ilerleyen Dr. Quimper’i gördü.

Lucy içini çekti. Çocukları özlüyordu. Aslına bakılırsa Bryan’ı da özlemiyor değildi.

Neyse, diye düşünerek, mantarları temizlemeye başladı.

Hiç değilse aile için iyi bir akşam yemeği pişirecekti.

Vahşi hayvanları beslemek için!

* * *

Dr. Quimper arabasını garaja bıraktıktan sonra, yorgunluktan bitkin bir halde evine dönüp de kapısını sessizce kilitleyebildiğinde saat neredeyse sabahın üçüydü. Neyse, Bayan Josh Simpkins’in sekiz kişilik ailesine sağlıklı ikizler eklenmişti. Ne var ki Bay Simpkins onların doğumuna pek sevinmişe benzemiyordu. “İkizler” demişti sıkıntıyla. “Onların bana ne yararı var? Dördüz olsalardı neyse, hiç değilse bir işe yarardı. Öyle bir durumda aileye armağanlar yağıyor, basından muhabirler geliyor, gazetelerde resimleriniz çıkıyor ve sayın majeste bile tebrik telgrafı çekiyor. Ama ikiz ne ki? Doyurulması gereken iki boğaz daha! Ailemde hiç ikiz yok, karımın ailesinde de öyle. Bu gerçekten haksızlık!”

Dr. Quimper yukarı kattaki yatak odasına çıktı. Soyunurken giysilerini sağa sola fırlattı. Saatine bir göz attı. Üçü beş geçiyordu. İkizlerin dünyaya gelişleri sırasında hiç beklenmedik komplikasyonlar ortaya çıkmış, neyse ki sonunda her şey yolunda gitmişti. Esnedi. Çok yorgundu… bitkin denecek kadar yorgundu ve artık yatağa girebileceği için seviniyordu.

O sırada telefon çaldı.

Dr. Quimper içinden küfrederek ahizeyi kaldırdı.

“Dr. Quimper?”

“Kim arıyor?”

“Rutherford Hall’dan Lucy Eyelesbarrow. Hemen buraya gelseniz iyi olacak. Herkes birden hastalandı.”

“Hastalandı mı? Nasıl? Belirtiler ne? Şikayetler?”

Lucy hastalık belirtilerini açıkladı.

“Hemen oraya geliyorum. Bu arada…” Yapılması gerekenlere ilişkin kısa talimatlar verdi.

Daha sonra yeniden giyinerek, acil müdahale çantasına birkaç ekstra malzeme daha koyduktan sonra telaşlı adımlarla arabasına doğru ilerledi.

* * *

Üç saat kadar sonra yorgunluktan bitap düşmüş olan Lucy ve doktor mutfak masasının başında oturmuş, koyu kahvelerini yudumluyorlardı.

“Oh!” Dr. Quimper son yudum kahveyi de içtikten sonra fincanı gürültüyle masanın üstüne bıraktı. “Buna ihtiyacım vardı. Evet, Bayan Eyelesbarrow, artık konuya gelebiliriz.”

Lucy, ona dikkatle baktı. Yorgunluktan yüz çizgileri iyice derinleşmişti. Bu haliyle kırk dörtten çok daha yaşlı görünüyordu. Şakaklarındaki saçlar iyice ağarmış, gözlerinin altında halkalar belirmişti.

“Bir doktor olarak anlayabildiğim kadarıyla şimdilik hepsi tehlikeyi atlattılar. Peki ama bu nasıl oldu? Asıl bilmek istediğim bu! Akşam yemeğini kim pişirdi?”

“Ben pişirdim.”

“Peki neler yendi. Ayrıntılı olarak anlatın, lütfen!”

“Midye çorbası. Körili tavuk ve pilav. İrmikli puding, tavuk ciğeri ve domuz pastırmalı kanepeler.”

“Domuz pastırmalı kanepeler mi?” diye sordu Dr. Quimper hiç beklenmedik şekilde.

Lucy gülümsedi. Yorgun olduğu anlaşılıyordu.

“Evet. Domuz pastırmalı kanepeler.”

“Güzel… şimdi teker teker üzerlerinden geçelim. Mantar çorbası… sanırım konserveydi.”

“Hayır. Ben yaptım.”

“Siz mi yaptınız. Neyle?”

“Yarım kilo kadar mantar, tavuk suyu, süt, bir parça tereyağı ve un; ayrıca biraz limon suyu.”

“Aha. O zaman herkes bunun mantardan olduğunu söyleyecek.”

“Mantardan olması olanaksız. Ben de bir kâse dolusu çorba içtim ve sapasağlam ayaktayım.”

“Doğru. Size bir şey olmadı. Bunun farkındayım.”

Lucy’nin yanakları kızardı.

“İma etmek istediğiniz…”

“Hiçbir şey ima etmek istemiyorum. Siz çok zeki bir kızsınız. Eğer demek istediğinizi ima etmemi gerektirecek gibi bir durum olsa siz de çoktan yukarıda inleyerek yatıyor olurdunuz. Siz tüm şüphelerin dışındasınız. Hakkınızda inceleme yaptım, çok iyi referanslarınız var.”

“Böyle bir şeye niçin gerek gördünüz, Tanrı aşkına?”

Dr. Quimper’in dudakları sıkıntıdan ince bir çizgi halini aldı.

“Bu eve girip çıkan, özellikle de kalan insanlar hakkında ayrıntılı bilgim olması gerektiği için. Siz bu yaptığınız işle hayatını kazanan, namuslu genç bir kadınsınız. Ayrıca buraya gelmeden önce Crackenthorpe ailesiyle de hiçbir ilginiz olmadığı kesin. Cedric, Harold ya da Alfred’in kız arkadaşı olmadığınız kesin… dolayısıyla hiçbirine kirli amaçlarında yardımcı olmuş olamazsınız.”

“Gerçekten de böyle bir düşünceniz…”

“Düşündüğüm çok şey var” dedi Quimper. “Ama çok dikkatli olmam gerekiyor. Doktor olmanın en kötü yanı da bu. Neyse devam edelim. Körili tavuk. Ondan da yediniz mi?”

“Hayır. Köri pişirdiğiniz zaman kokusu insanı öyle doyuruyor ki daha sonra yemek içinizden gelmiyor. Ama bir lokma tattım. Yalnızca biraz çorba ve irmikli puding yedim.”

“İrmikli pudingi neyle servis yaptınız?”

“Normal cam kâselerde.”

“Peki, öyleyse, bunların ne kadarı yıkanıp temizlendi?”

“Eğer bulaşığı soruyorsanız, her şeyi yıkayıp yerlerine kaldırdım.”

Dr. Quimper içini çekti…

“Bazen titizlik de zararlı olabiliyor” dedi.

“Evet bu durumda öyle olduğunu ben de anlıyorum, ama korkarım bunu değiştirmek olanaksız.”