“Böyle söylemeyin” dedi Bayan Kidder. “Mantarlar tehlikeli şeyler. Koca bir yemeğin içinde tek bir zehirli mantar bile, herkesi götürmeye yeterli.”
“İlginç ama!” diye ekleyen Bayan Kidder evyenin içinden gelen tabak çanak şangırtılarına rağmen konuşmasını sürdürdü. “Felaketler hep çifter çifter geliyor. En büyük kız kardeşim kızamık çıkardığında, Ernie düşüp kolunu kırmıştı. Üstelik aynı zamanda kocamın da her tarafında çıbanlar çıktı. Hepsi aynı hafta içinde! İnanılacak gibi değil, değil mi! Şimdi de aynı şey burada oldu. Önce o korkunç cinayet; şimdi de Bay Alfred’in mantardan zehirlenerek ölmesi. Kendi kendime şimdi sıra kimde diye sormaktan alıkoyamıyorum.”
Lucy aynı şeyi kendinin de merak ettiğini fark ederek sıkıldı.
“Kocam burada işe devam etmeme karşı” diye sürdürdü konuşmasını Bayan Kidder. “Buranın uğursuz olduğu kanısında… Ama ben Miss Crackenthorpe’u çok uzun zamandır tanıdığımı, çok iyi bir bayan olduğunu ve bana güvendiğini söylüyorum. Zavallı Bayan Eyelesbarrow’u yalnız bırakamam, kızcağız evin tüm yükünü tek başına kaldıramaz, dedim ona. Sizin de yükünüz çok ağır, bayan, bu kadar çok tepsi!”
Lucy o an için evdeki yaşamın tepsilerden oluştuğu konusunda ona hak vermek durumundaydı; bütün günü yataktakiler için yemek hazırlayıp tepsilerle servis yaparak geçiriyordu.
“Şu hemşireler de ellerini bile oynatmıyorlar” diye yakındı Bayan Kidder. “Tek istekleri kendilerine devamlı çay servisi yapılması. Bir de yemek hazırlanması. Bundan çok sıkıldığımı söylemeliyim.” Diğer sabahlarda yaptığından daha farklı işler yapmış kadar büyük bir rahatlık içinde konuşuyordu.
“Siz de kendiniz için hiç dinlenme fırsatı yaratmıyorsunuz” dedi Lucy ciddiyetle.
Bayan Kidder bu yanıttan mutlu olmuşa benziyordu. Lucy ilk tepsiyi alarak merdivenlerden çıkmaya başladı.
Bay Crackenthorpe onu görünce hoşnutsuzlukla, “Bu da ne?” diye sordu.
“Et suyu ve fırın sütlaç.”
“Onları geri götürün” dedi Bay Crackenthorpe. “Bunlara elimi bile sürmem. Hemşireye biftek istediğimi söylemiştim.”
“Dr. Quimper biftek yememeniz gerektiğini söyledi” dedi Lucy.
Bay Crackenthorpe homurdandı. “Ben kendime geldim. Yarın yataktan kalkarım. Diğerleri nasıl?”
Lucy, “Harold kendini çok daha iyi hissediyor. Yarın Londra’ya dönüyor” diye yanıt verdi.
“Neyse ondan kurtuluyoruz!” dedi Bay Crackenthorpe. “Peki ya Cedric… onun da yarın adasına dönme umudu var mı?”
“O kadar çabuk gidebileceğini sanmıyorum.”
“Yazık. Peki ya Emma? Niçin benimle ilgilenmiyor?”
“Onun daha yatması gerekiyor, Bay Crackenthorpe.”
“Kadınlar şımarık yaratıklar!” diyen Bay Crackenthorpe hemen ardından ekledi. “Ama siz güçlü ve iyi bir kızsınız. Bütün gün koşturdunuz, değil mi?”
“Oldukça koşuşturduğumu söyleyebilirim.”
Yaşlı Bay Crackenthorpe memnuniyetle başını salladı. “Siz iyi, güçlü bir kızsınız” diye yineledi. “Size daha önce söylediklerimi unuttuğumu sanmayın. Güzel bir günde görmeniz gerekeni göreceksiniz. Emma sonsuza kadar kendi sözünün geçmesini sürdüremeyecek. Diğerlerinin benden cimri bir ihtiyar olarak bahsetmelerine de aldırmayın. Yalnızca tutumluyum. Bir kenarda yüklü miktarda param var ve günü gelince onu kimin için harcayacağımı çok iyi biliyorum” diyerek çapkın bakışlarla Lucy’yi süzdü.
Lucy beline dolanmak isteyen elden ustaca sıyrılarak odadan çıktı.
Daha sonra Emma’ya tepsisini götürdü.
“Oh, teşekkürler Lucy! Kendimi oldukça sağlıklı hissediyorum. Acıktım, bu iyiye işaret, değil mi? Tatlım.” Lucy tepsiyi kucağına yerleştirirken Emma konuşmaya devam etti. “Teyzenize karşı çok mahcubum. Sizi onu ziyaretten alıkoyduk, değil mi?”
“Hayır, gerçekten onu arama fırsatım olmadı.”
“Herhalde sizi çok özlemiştir.”
“Hiç üzülmeyin, Miss Crackenthorpe. Ne kadar kötü günler geçirdiğimizi biliyor ve anlayışla karşılıyordur.”
“Bari onu telefonla aradınız mı?”
“Son günlerde arayamadım.”
“Onu her gün arayın. Yaşlı insanlar için yakınlarından haber almanın büyük önemi vardır.”
“Çok anlayışlısınız” diyen Lucy, mahcubiyet içinde mutfağa gitti ve bir başka tepsi aldı. Son günlerde evdeki hastaların durumuna kendini öylesine kaptırmıştı ki başka hiçbir şeye zaman ayıramamıştı. Cedric’e yemeğini verdikten sonra Miss Marple’a telefon etmeye karar verdi.
Evde yalnızca bir hemşire kalmıştı. Lucy merdivenlerde onunla karşılaşınca başıyla selam verdi.
Cedric hiç alışılmadık derecede düzenli ve bakımlı görünüyordu. Yatağında oturmuş, etrafına dağılmış kâğıtlara bir şeyler yazıyordu.
“Merhaba Lucy!” dedi. “Yine benim için hangi iğrenç çorbayı pişirdin? Şu kahrolası hemşireden kurtulabilseydim, konuşmasına dayanamıyorum. Bana ‘biz’ diye hitap ediyor. ‘Bu sabah nasılız? İyi uyuduk mu? Yine çok deli yatmışız, şu çarşafların haline bakın.” Hemşirenin konuşma tarzını yüksek sesle taklit etmeye çalışıyordu.
“Çok neşelisiniz” dedi Lucy. “Neyle meşguldünüz?”
“Plan yapıyorum” diye yanıtladı Cedric. “Babam öte dünyaya göçünce bu araziyi ne yapacağımı planlıyordum. Bildiğiniz gibi burası hiç de küçümsenmeyecek bir arazi. Kendim bir iş yapıp değerlendirmekle, tamamını parselleyip satmak arasında kararsızım. Burası işyerleri için paha biçilmez bir yer. Ev özel bir hastane ya da bakımevi olabilir. Bir başka ihtimal de arazinin yarısını satıp ele geçecek parayla diğer yarısında bir şeyler yapmak. Siz ne dersiniz?”
“Henüz burası sizin değil” dedi Lucy soğuk, kayıtsız bir ses tonuyla.
“Ama yakında olacak. Burası diğer varlıklar gibi bölünmeyecek, tamamen benim olacak. Üstelik burayı dolgun bir fiyata satarsam bu gelir değil, sermaye sayılacak ve büyük bir vergi ödemekten de kurtulmuş olacağım. Düşünsenize dünya kadar para!”
“Sizin parayı küçümsediğinizi sanıyordum.”
“Olmayan parayı elbette ki küçümserim” dedi Cedric. “Bunun böyle olması da gerekiyor. Ne kadar tatlı, çekici bir kızsınız, Lucy; ne dersiniz, yoksa uzun zamandır hoş bir kadınla beraber olmadığım için mi böyle düşünüyorum?”
“Sanırım öyledir” dedi Lucy.
“Hâlâ herkesi, her şeyi düzene sokmak için koşuşturuyor musunuz?”
“Asıl biri sizi düzene sokmuşa benziyor” dedi Lucy onun gözlerinin içine bakarak.
“Bu o kahrolası hemşire” dedi Cedric üzerine basarak. “Alfred için resmi soruşturma yapıldı mı? Sonuç ne?”
“İleri bir tarihe ertelendi.”
“Polis daha tedbirli olmaya başlamış. Bu kitlesel zehirleme olayı kafaları karıştırıyor, değil mi? Zihnen, demek istiyorum. Belirgin bir şeyi kastetmiyorum. Ve ekledi: Kendinize dikkat edin, kızım!”
“Ediyorum” dedi Lucy.
“Küçük Alexander tekrar okuluna döndü mü?”
“Bildiğim kadarıyla şu aralar Stoddart-West’in evinde konuk. Sanırım okulları ancak öbür gün açılıyor.”
Lucy yemek yemeden önce telefona giderek, Miss Marple’ı aradı.
“Sizi ziyaret edemediğim için çok özür dilerim, ama burada yapacak o kadar çok işim var ki.”
“Tabi anlıyorum canım. Ayrıca şu an için yapabileceğimiz bir şey yok. Beklememiz gerekiyor.”
“Peki ama ne bekliyoruz?”
“Elspeth McGillicuddy çok yakında geri dönecek. Ona mümkün olduğunca çabuk, bulduğu ilk uçakla eve dönmesi için mektup yazdım. Bunun onun için bir görev olduğunu da özellikle belirttim. Artık daha fazla endişelenmene hiç gerek yok canım.” Sesi sevecen ve rahatlatıcıydı.