“Ne gibi?!” Kimyager öne çıkmıştı.
“Detaylar sonra. Her şeyi kaydettik, endişelenmeyin. Bilgi teorisine tamamen farklı bir rotadan ulaşmışlar. Ama bunun üzerine çalışma yapmaları yasaklanmış, bazı özel alanlar dışında. Atombilim, en zayıf oldukları konu, özellikle de nükleer kimya.”
“Dur bir dakika — ne demek, yasaklanmış?” diye sordu Mühendis.
“Bilgi teorisinde bir araştırma izlemelerine izin verilmemiş.”
“Kim yasaklıyor?”
“Bu karışık bir iş,” dedi Doktor. “Onlar sosyal dinamiklere geldiklerinde biz hâlâ denizdeydik.”
“Onları nükleer araştırmaya iten bir dürtü yok,” dedi Fizikçi, “Çünkü enerji açıkları yok.”
“Her şey sırayla! Şu yasaklanmış araştırmaya gelelim!”
“Bir sandalye al. Ona başka sorularımız da olacak,” dedi Sibernetikçi.
Kaptan yüzünü mikrofona götürdü ama Sibernetikçi onu durdurdu. “Bekle. Cümlenin yapısı ne kadar karmaşık olursa, bilgisayar gramerde o kadar zorlanır. Ses analizörü de yetersiz… Bu yüzden cevaplar her zaman anlamlı olmayabiliyor. Zaten kendiniz de göreceksiniz.”
“Gezegende senin türünde birçoğu var,” dedi Fizikçi, mikrofona dikkatle ve tane tane konuşuyordu. “Gezegende sizin organizasyon sisteminiz nedir?”
“Hoparlör iki kez ciyaklayıp sustu. Bir süre İkicanlı cevap vermedi. Sonra boğuk boğuk öksürdü.
“Bizim organizasyon sistemimiz. İkili. İlişkilerimiz. İkili,” dedi hoparlör. “Toplum. Merkezcil kontrol. Bütün gezegen.”
“Mükemmel!” diye bağırdı Mühendis, heyecanlı. Sonradan katılan üç adam da heyecanlanmışlardı ama meslekdaşları, hemen hemen tamamen ilgisizlikle ve bezgin yüzlerle oturuyorlardı.
“Toplumunuzda kim kural koyuyor? Bireyin ya da grubun en tepesinde kim var?” dedi Kaptan mikrofona. Hoparlör haşırdadı, bir vızıltı çıkardı ve kontrol paneli üstündeki kırmızı ışık yandı.
“Böyle soramazsın,” diye açıkladı Sibernetikçi. “’En tepesinde’ gerçek anlamı olmayan ve mecazi bir ikili. Bana bırak.” Öne abandı. “Merkezcil kontrolde kararları kaçınız veriyor? Bir? Birçok? Çok fazla sayı?”
Hoparlör ciyakladı. “Bir. Birçok. Çok fazla sayıda. Kontrol. Bilmiyorum. Bilmiyorum,” diye tekrarladı.
“Bunun ne anlama gelmesi gerekiyor?” diye sordu Kaptan şaşkınlıkla.
“Soralım.”
“Sen bilmiyorsun, ya da gezegende hiç kimse bilmiyor?” dedi Sibernetikçi mikrofona.
İkicanlı öksürdü ve bilgisayar çevirdi:
“İkili ilişkiler. Bir şey. Biliniyor. Diğer şey. Bilinmiyor.”
“Ben,” diye başlamıştı ki Kaptan, Sibernetikçi sözünü kesti.
“Bekle,” dedi, çünkü İkicanlı yüzünü yavaşça kendi mikrofonuna uzatıyordu. İki kere öksürdü. Bilgisayar devam etti:
“Birçok gezegen devri. Önceden. Merkezcil ’kontrol. Bölündü. Ara. Bir İkicanlı. Ara. Yüz on üç gezegen devri. Ara. Gezegen devri yüz on bir. Bir İkicanlı. Ölüm. Ara. Diğer İkicanlı. Ölüm. Bir. Bir. Ölüm. Ölüm. Ara. O zaman. Bir İkicanlı. Bilinmeyen kim. Merkezcil kontrol biliniyor. Bilinmeyen kim.”
“Buna ne anlam veriyorsun?” diye sordu Kaptan.
Sibernetikçi cevap verdi: “Bugünden itibaren geriye sayarak yüz on üç yıl gidildiğinde — bu sıfır yıl olacak-çok üyeli bir merkezcil hükümetleri varmış. Sonra bunu bireylerin yönetim süreci izlemiş. Yüz on iki ve yüz on bir yıllarında ise şiddetli saray darbeleri olmuş. İki yıl içinde birbiri ardına dört yönetim gelmiş. Şu çok açık ki, ölümleri doğal değil. Sonra yeni bir yönetim ortaya çıkmış; varlığı bilinen, ama kimliği bilinmeyen bir yönetim.”
“Anonim bir hükümet mi demek istiyorsun?” diye sordu Mühendis.
“Öyle görünüyor. Biraz detay almaya çalışalım bakalım.”
Mikrofona döndü. “Bir bireyin merkezcil kontrolda kararları verdiği biliniyor, ama, bunun kim olduğu bilinmiyor?”
İkicanlı öksürdü, biraz duraksadı, yine öksürdü ve hoparlör konuşmaya başladı: “Hayır. Ara. Altmış gezegen devri. Biliniyor. Bir İkicanlı karar veriyor. Ara. O biliniyorsa hiç İkicanlı yok. Ara. Merkezcil kontrolda kimse yok. Biliniyor.”
“Şimdi kafam karıştı işte,” dedi Fizikçi.
Sibernetikçi bilgisayara doğru eğilip yaslanmıştı. Dudaklarını kemiriyordu.
“Genel bilgiye göre merkezcil hükümet yok, öyle değil mi?” diye sordu. “Ama gerçekte merkezcil hükümet var?”
Bilgisayar bir gürültü değiş tokuşuyla İkicanlıya aktarmasını yaptı. Adamlar, kulaklarını hoparlöre yaklaştırmış, beklediler.
“Doğru. Evet. Ara. Merkezcil hükümetin varlığına dair bilgi. Kim sahip, var. Yok. Bu bilgiye sahip olan kim. Var, o zaman yok.”
Birbirlerine baktılar.
“Hükümetin var olduğunu söyleyenin kendi varlığı bitiyor mu?” diye sordu Mühendis, yarı fısıldayarak. Sibernetikçi yavaşça başını salladı.
“Ama bunun hiçbir anlamı yok!” dedi Mühendis. “Hükümetin bir kumanda merkezi olmalı, bununla birlikte, direktifleri, kanunları yaymalı ve bunları yerine getirecek bünyeleri olmalı, bir hiyerarşisi, bir ordusu. Askerlerle karşılaşmadık mı biz?” Fizikçi elini onun omzuna koydu. Mühendis sustu. İkicanlı öksürmeye başladı ve bilgisayarın yeşil ışığı hızla yanıp söndü. Hoparlör konuştu, “Bilgi ikili. Ara. Bir bilgi. Bilen var. Ara. Başka bilgi. Bilen, var, sonra yok.”
“Gizli bir bilgi mi var?” diye sordu Fizikçi. “Bu gizli bilgiyi bilen öldürülüyor?”
Hoparlör yine ciyakladı ve İkicanlı, bilgisayarın öbür tarafından öksürdü.
“Hayır. Kim, o zaman yok. Ölüm değil.”
Adamlar rahat bir soluk aldılar.
“Böyle bireylere’ne olduğunu sor,” dedi Mühendis.
“Bunu sorabileceğimi sanmıyorum,” dedi Sibernetikçi. Ama Kaptan ve Mühendis ısrar edince, biraz homurdanarak, “Tamam, ama cevap konusunda söz vermiyorum,” dedi.
“Gizli bilgiyi yayanın geleceği nedir?” dedi mikrofona.
Bilgisayar ve İkicanlı arasındaki gürültü diyaloğu bir süre devam etti, sonra hoparlör cevap verdi:
“Kim. Böyle bir bilgi. Kendi kendini kontrol eden bir grupta. Bilinmeyen derecede bir olasılık. Dejenerasyon. Ara. Kümülatif etki. Var olmayan terim. Adaptasyon gereği. Çatışma. Ve potansiyel güçte zayıflama. Var olmayan terim. Ara. Az sayıda bir gezegen devri. Ölüm.”
“Ne dedi?” diye sordu Kimyager ve hepsi birden dönüp
Sibernetikçi’ye baktılar. O da’ omuz silkti.
“Hiçbir fikrim yok. Size söyledim. Soru çok karmaşık. Adım adım ilerlememiz gerek. Benim tahminime göre, böyle bir bireyin sonu hiç de kıskanılacak kadar cazip değil. Zamansız bir ölümü bekleyebilir — son cümle çok açıktı-ama bütün gelişmenin tekniğini sorarsanız, bilmiyorum. Kendini kontrol eden grup ilginç, ama ona gelene kadar, üstünde düşünülecek bir dolu şey var.”
“Ona şu kuzeydeki fabrikayı sor,” dedi Mühendis.
“Sorduk,” dedi Fizikçi. “Bu da bir başka karmaşık soruydu. O konuda bir teorimiz var…”
“Teori diyerek neyi kastediyorsun? Size cevap vermedi mi?” diye sözünü kesti Kaptan.
“Şöyle böyle. Fabrika, çalışmaya hiç başlamadan terkedilmiş. Bunu biliyoruz. Ama nedeni çok açık değil. Elli yıl kadar önce üzerlerinde biyolojik bir ‘yeniden yapılanma’ planı yürürlüğe girmiş. Vücut fonksiyonlarının ve formlarının şekli değiştirilmiş. Karışık bir hikaye bu. Gezegen nüfusunun hemen hemen tamamı bir dizi cerrahi işlemden geçmiş. Ama bu, anlaşıldığı kadarıyla, genetik bilginin bilinçli şekilde mutasyonu yoluyla, şu andaki nesilden çok, gelecek nesilleri değiştirme olayıydı. En azından, biz böyle algılıyoruz. Biyoloji alanında iletişim zorlaşıyor çünkü.”