-E-
ebedî: Sonsuz, ölümsüz. ecir: Ücret.
eda: (Metinde) Davranış, tavır.
edibe: Edepli, terbiyeli. efkâr. Tasa, kaygı.
ehemmiyet: Önem.
ekseriya: Çoğunlukla.
elâlem: Yabancılar.
elan: Şimdi, henüz, daha. -
elem: Üzüntü, dert, keder.
elhamdülillah: Allah'a şükür.
elzem: Çok gerekli, vazgeçilmez.
emniyet: Güven.
emrihazın Emir kipi.
encümen: Komisyon, komite.
endam: Vücut, beden, boy pos.
erganun: org.
erkânıharp: Kurmay subay.
ervah: Ruhlar.
esasen: Aslında.
esatir Mitoloji. Tarih öncesi dönemden bugüne gelen efsaneleri inceleyen ilim.
esef buyurmak: Üzülmek.
esef: Acıma, yerinme.
eskaza: Yanlışlıkla, kaza ile.
esrar. Gizler, sırlar.
evrak: Yazılmış kâğıtlar, mektuplar, kitaplar vs.
-F-
fadıla: Erdem sahibi, üstün.
fantezisi: (Metinde) Süslü ve hayalci. Ortamın gerçekliğine uymayan.
faraza: Sözgelişi.
fasıla: Ara.
felekiyat: (Felekiyyat) Astronomi.
fen: Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad.
fenlenmek: Yaşına göre bilmemesi gereken şeyleri öğrenmiş olmak.
ferace: Kadınların sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzayan üst giysisi.
feragat: Vazgeçme.
ferah: Gönül şenlendiren, iç rahatlığı veren.
ferahfaza: Ferah artırıcı.
ferda: Gelecek zaman, yarın.
fevkalâdelik: Olağanüstülük.
fitnelik: Karıştırma, ara bozma.
fıtri: Yaradılıştan olan.
flört: Kadınla erkek arasındaki yakın ilişki.
fondan: İçinde likör, tatlı veya hoş kokulu maddeler bulunan, ağızda kolayca eriyen bir tür şekerleme.
fütursuzca: Önemsemeyerek, aldırmayarak.
-G-
gaflet: Dalgınlık, dikkatsizlik, aymazlık.
gaile: Sıkıntı, dert. gam: Tasa, kaygı, üzüntü. ganaim: Ganimetler, düşmandan alınan şeyler. garez: Kin, düşmanlık. garp: Batı.
gayrı: Artık, bundan böyle. gayri ihtiyari: irade dışı. grandiose: (Fr.) Ulu, yüce. güzide: Seçkin.
-H-
hacer-i esved: (Kara taş) Kabe kapısı yanında bulunan ve hacıların öpmeleri hac şartlarından olan taş.
hacet kalmamak: Gereği olmamak.
had: Sınır, derece.
haiz: Elinde bulunduran, taşıyan.
hakeza: Böyle, yine.
halayık: Kadın köle, cariye, hizmetçi.
hâlim: Huyu yumuşak.
halis: Saf, katışıksız.
halketmek: Yaratmak.
halûk: iyi huylu.
hami: Gözeten, koruyan.
harcırah: Yolluk.
hâre: Dalgalı ya da dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler.
harîm: Herkesin giremeyeceği yer.
haset etmek: Kıskanmak, çe-kememek.
hasılı: Kısacası, sözün kısası.
hassaten: Özellikle.
hasut: Çok haset eden, kıskanç.
haşan: Çok yaramaz, ele avu-ca sığmayan çocuk.
haşiye: Not.
hatip: Konuşmacı.
hattat: Güzel yazı yazan.
hatun: Kadın.
hava tebdili: Hava değişimi.
haysiyet: Onur, özsaygı.
hazain: Hazineler.
hazan: Sonbahar.
hazin: Dokunaklı, hüzün veren.
helâllik dilemek: Ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak.
hengâme: Patırtı.
herze: Saçma, saçma söz, zevzeklik.
hicran: Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık acısı.
hiddet: Öfke, kızgınlık.
hikmet: (Metinde) Sebep, gizli sebep.
hilaf: Aykırı, karşıt, ters.
himaye: Koruma.
himmet: Yardım, kayırma.
hizmet-i vataniye: Vatan hizmeti.
hodkâm: Bencil, egoist.
hoyrat: Kaba, kırıcı ve hırpa-layıcı.
hulâsa: Kısacası.
hususiyet: Özellik.
hülasa: Özetle.
hüzün: Gönül üzüntüsü.
-I/İ-
ıtlak =etmek: Bir kocanın karısını boşaması.
iblağ etmek: Vardırma, eriştirme, ulaştırma.
ibni (ttm): Oğul.
idadi: Lise.
idare-i maslahat: tşi şöyle böyle bugünlük görme.
idrak: Anlama yeteneği, anla-
yş-
ifa etmek: Yapmak.
iffet: Namus.
iğfal etmek: Bir kadını aldatmak, baştan çıkarmak.
ihsan etmek: Bağışlamak.
ihtimam: Özen, dikkatli davranma.
ihtiyar: (Metinde) Seçme.
ihtiyat: Sakınma, ölçülü davranma.
ihtiyatsız: Tedbirsiz.
ihtizaz: Titreşme, titreşim.
ikâmet: Oturma.
ikmal-i nevakıs: Eksikleri tamamlama.
iktidar: Bir işi yapabilme gücü.
iktifa etmek: Yetinmek.
ilanihaye: Sonsuza kadar.
ille velâkin: Gelgelelim, bununla birlikte.
ilm: Bilim.
ilmihaclass="underline" Din kurallarını öğretmek için yazılmış kitap.
iltizam: Kayırma, bir tarafı tutma.
imdi: Şimdi, artık.
imtizaç etmek: Uyum sağlamak.
inha: Resmî bir göreve atama veya bir üst aşama için yazılan yazı.
inhimak: Çok düşkünlük, bir şeye fazla düşme.
inkişaf: Meydana çıkma, gelişme.
insaniyetli: İnsanlığı olan.
iptida: Başlangıç, bir işe başlama.
iptila: Düşkünlük, tiryakilik.
irab: Düzgün konuşma ve gerçeği belirtme.
irade: (Metinde) Emir.
irfan: Kültür, bilme, anlama.
ismet: Namus.
istida: Dilekçe.
istidad: Yetenek.
istif af: Günahtan, kötülükten çekinme.
istihare: Bir inanışa göre, girişilecek işin hayırlı olup olmadığını rüyadan anlamak için aptes alıp dua okuyarak uyuma.
istihkâm: Düşmana karşı savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş askeri yer, güçlü siperler.
istikran Kararlılık.
istintak etmek: Sorguya çekmek.
ıstırap: Sıkıntı, büyük üzüntü.
istiskaclass="underline" Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme.