Выбрать главу

istismar. Birinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme.

istizah: Bir işin açık söylenmesini isteme, açıklama isteme.

işret: içki.

iştirak etmek: Katılmak.

itibar: Saygınlık, güvenilirlik.

izbe: Basık, loş, nemli, kuytu yer.

izdivaç: Evlenme.

izzetinefis: Onur, özsaygı.

-K-

kabiclass="underline" Mümkün, olabilir.

kadr (kadir): Değer, kıymet.

kâinat: Evren, dünya.

kalem odası: Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü oda.

kalfa: Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların başında bulunan kadın, ilkokullarda hoca yardımcısı.

kamarot: Gemilerde yolcuların işlerine bakan görevli.

kameti artırmak: Bağırarak konuşmak.

kâmiclass="underline" Olgun.

kanaat getirmek: inanmak, aklı yatmak.

kasavet: Üzüntü, sıkıntı.

kati: Kesin.

kâtip: Sekreter, yazıcı.

kaviclass="underline" Söz, sözleşme, anlaşma.

kelime-i teyyibe: (Kelime-i tayyibe) Yatıştırıcı hoş söz.

kepazelik: Rezalet.

kerliferli (kelli fellf): Kılığı kıyafeti düzgün, olgun ve gösterişli.

kesb-i şeref etmek: Şeref duymak.

kibir: Büyüklük, kendini büyük görme.

koket: (Fr. Coquette) Güzel görünmeye özen gösteren. Zarif görünmeye, süslenmeye düşkün.

kolcubaşı: Bir şeyi korumak için bekleyen görevlilerin başı.

komfinyon: (Fr. Communion) iman birliği.

kötek: Dayak.

krep: Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir çeşit ince kumaş.

kurum satmak: Böbürlenmek.

(tm)" •-* """

laden: Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk.

lâhza: Zamanın bölünmeyecek kadar kısa parçası, an.

lakayt: ilgisiz.

lâkin: Ama, fakat.

lândo: Dört tekerlekli, karşılıklı iki oturma sırası bulunan, atlı binek arabası.

lata: Osmanlılar'da ilmiyenin giydiği bir tür üstlük.

levazım: Gerekli olan şeyler, gereçler.

levha: Bir yere asılmak için yazılmış yazı.

leziz: Lezzetli.

lisan-ı Fransevi: Fransızca.

-M-

maahaza: Bununla birlikte.

Maarif Nezareti: Millî Eğitim Bakanlığı.

maarif: Millî Eğitim.

maateessüf: Ne yazık ki, üzülerek söylüyorum ki.

mabeyinci: Osmanlı Devle-ti'nde padişahların dışarıyla olan ilişkilerine bakan, buyruklarını ilgililere bildiren, bazı kişilerin dileklerini kendisine ileten görevli.

mağmum: Tasalı, üzgün.

mahcup: Utangaç, sıkılgan.

mahdum: Erkek evlât, oğul.

mahdut: Az, sınırlı, sayısı belli olan.

mahfe: Deve, fil gibi hayvanların sırtına konan, üzerinde oturmaya yarayan sepet, bir çeşit eyer.

mahlûk: Yaratık.

mahmurluk: Uykudan sonra duyulan ağırlık ve sersemlik.

mahsub: Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş.

mahsus: (Metinde) Bilerek.

mahut: Bilinen, adı geçen.

mahzun: Üzgün, üzüntülü.

maişet: Geçim, geçinme.

makale: Bilim, fen konularıyla

siyasi, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete veya dergi yazısı.

makam-nezaret: Bakanlık nezareti.

' makbuclass="underline" Beğenilen, hoş karşılanan.

makbule geçmek: Çok beğenilmek, hoşa gitmek.

mâlik olmak: Sahip olmak.

malûm: Bilinen.

malûmatlı: Bilgili.

manastır: Kesin kuralları olan, rahip veya rahibele-

• rin dünya ile ilgilerini keserek yaşadıkları yapı, keşişhane.

manevi: Görülmeyen, duyularla sezilen.

maren: (F. Marin) Denizci.

marifetli: Ustalıklı, hünerli.

mazari: Dilbilgisinde geniş zaman.

mazbata: Tutanak.

mazi: Geçmiş.

mazlum: Sessiz, uysal ve boynu bükük.

mecburiyet: Zorunlu olma durumu.

mecidiye: Eskiden kullanılan ve o zamanın 20 kuruşu değerinde olan gümüş sikke

melaclass="underline" Bıkma, usanma.

melun: Kötü, lanetli.

memalik: Ülke.

menazın Manzara.

menazır-ı tabiiye: Tabiat manzarası.

mendebur: Sümsük, sünepe, pis, iğrenç.

menetmek: Yasaklamak.

meret: inatçı, kaba.

meşakkat: Güçlü sıkıntı, zorluk.

meşk: Alışmak ve öğrenmek için yapılan çalışma.

meşru: Yasal. Yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu.

meşum: Uğursuz, kötü.

metanet: Metin olma, dayanıklılık.

methetmek: Övmek.

metruk: Terk edilmiş.

meyiclass="underline" Eğilim. Sevme, gönül verme.

meyus: Ümitsiz, üzgün.

meziyet: Yetenek.

meziyetli: Yetenekli.

mihmandar: Resmî konukları ağırlamak ve onlara kılavuzluk etmekle görevlendirilen kimse.

mihnet: Sıkıntı, zahmet, eziyet.

mihr: Sevgi.

miralay: Albay.

miskin: Çok uyuşuk, zavallı.

mizaç: Huy, yaradılış.

mizer: (Fr. Misere) Zavallılık, yoksulluk.

muahadderat: Örtülü kadınlar, islâm kadınları.

muallim: Öğretmen.

muallime: Bayan öğretmen.

muamelat: Dairelerde evrak üzerinde yapılan işlemler.

muamele: Davranış.

muamma: Anlaşılmayan, bilinmeyen şey.

muavenet: Yardım.

muavin: Yardımcı, yardım eden.

muayyen: Belli, kesin olarak belirlenmiş.

mugayir. Uymaz, aykırı.

muhabbet: Sevgi.

muhacir. Göçmen.

muharebe: Savaşma, iki ordu arasındaki savaş.

muharrir: Yazar.

muhasara: Kuşatma, sarma, çevirme.

muin: Yardım eden, yardımcı.

mukabele: Karşılık verme, karşılık.

mukabiclass="underline" Karşılık, bir şeye karşılık olarak yapılan.

mukadder: Yazgıda var olan, kaçınılmaz.

mukaddes: Kutsal.

mukaşser: Metinde, bir kadın, içi, yüzü, gözü açılmış anlamında kullanılmış.

mukavele: Sözleşme.

muktedir: Bir şeyi yapmaya, başarmaya gücü yeten.