Выбрать главу

Vali Şehzade Şemsettin Efendi hazretlerinin reisliği altında yola çıkmış olan heyetin nihayet üç gün sonra Saripınarda bulunacağını salondaki kalabalığa müjdeledi ve şöyle devam etti:

— Yalnız bir mesele var. Buraya geldikten sonra Sarıpı-narm uğradığı felâkete ait haberlerin İstanbula, yanlış demeyim de, biraz mübalâğa ile aksettirildiğini gördüm ve ahalinin, zannedildiği kadar zarar görmemiş olmasına tabiî çok sevindim. Fakat buna mukabil beni epeyce düşündüren bir cihet de vardır ki, bilhassa bunun için sizleri böyle gece vakti rahatsız ettim. Bizim ilk heyecan ile verdiğimiz biraz mübalâğalı haber İstanbul gazetelerinde birkaç misli büyüdü, Onlar da mazurdur. Bir memleket parçasının velev ki, pek büyük olmıyan bir felâketine karşı kim duygusuz kalabilir? Derken mesele memleket hudutları içinde kalmıyarak Avrupaya da yayıldı ve en uzak memleketlerde insanî akisler uyandırdı. Tan, Taymis gibi gazetelerin bizim için yazdıkları yazıların tercümelerini siz de elbette gazetelerde okuyorsunuzdur. Nihayet Sarıpmar için bü¬yük para yardımları oldu. Yani demek istiyorum ki, Sarıpına-rm esasen pek derin olmiyan yarası, aradan geçen zaman içinde büsbütün iltiyam bularak âdeta görünmez bir hale gelmiştir. Korkunç bir harabe göreceğiz zanneden heyet, kendini mesut ve şirin bir kasaba içinde bulunca şüphesiz ki, sevinecektir. Fakat dilimin ucuna gelen kelimeyi ne saklıyayım, bizi bir parça sahtekâr vaziyetinde görmemesi mümkün müdür? Kendi aramızda neyse ne, fakat ilk defa bir kasabamızı ziyarete gelen Avrupalı gazetecilerin gazetelerine çekecekleri telgrafları düşünerek şimdiden terliyorum. Nihayet şunu da düşünmek lâzım ki, zatı şahanenin lütfen ve mürüvveten teselli buyurdukları bir felâket gayri vaki bir felâket olamamak zaruretindedir. Bilmem anlatabiliyor muyum? Kasabanın ileri gelenlerisiniz. Binaenaleyh heyete karşı nasıl bir hattı hareket ihtiyar edeceğimizi burada başbaşa düşünmeli ve kararlaştırmalıyız fikrindeyim. Şimdi sizleri dinliyorum.

Salonda derin ve korkunç bir sükût. Nihayet en arkadan bir ses, oturacak yer bulamadığı için kapıya yaslanarak ayakta duran mühendis Deli Kâzımın sesi yükseldi:

— Müsaade buyurursanız düşündüklerimi arzedeyim vali beyefendi hazretleri...

— Buyurun.

Deli Kâzım, salonu dolduran sandalyeler arasından yavaş yavaş ön sıraya doğru yürüyerek ve ellerile işaretler yaparak söylemiye başladı:

— Çok doğru olarak işaret buyurduğunuz gibi memleket hudutlarını aşarak medenî dünyaya akseden ve Sarıpmar halkını selâmı şahane ile taltif kılan bir felâket gayri vaki olamaz. Hattâ kanaati âcizanemce mübalâğalı dahi olamaz. Sarıpınann yarısı, hattâ dörtte üçü, haraptır. Çatılar yıkılmamışsa da çatlamış, çarpılmıştır. En göz önünde binaları alalım. Hükümet konağının hali malûm. Mekteplerde yüzlerce masumun hayatı her an tehlike içindedir. Kendini sigorta ettirmeden ve eşi dostu, ile helâllaşmadan birçok dairelere, adliye ve şer'iye mahkemelerine vesaireye ayak atmak caiz değildir. Böyle bir kasabaya zelzelezede denmezse nereye denebilir? Sarıpmar için büyük para yardımları olduğundan bahis buyurdunuz. Felâketimizin büyüklüğüne göre bu ianeler dişimizin kovuğuna bile gitmez. Ben devlet mühendisiyim. Emredin, yarından tezi yok size hayat tehlikesinden dolayı derhal boşaltılması lâzım gelen yüzlerce binanın listesini, raporunu vereyim. Ve Allaha karşı da, fenne karşı da yüzümün kara çıkmıyacağmdan emin olarak altına kalıbımı basayım. Sarıpınarlılardan bir kısmı bu sözleri Deli Kâzımın yeni v« yersiz bir zevzekliği sanarak sıkılıyorlar, homurdanıyorlardı. Fakat vali onun dilinin altındakini anlamıştı. Masanın önüne kadar gelmiş olan Deli Kâzımın elini tutarak:

— Yetişir mühendis bey, dedi. Kalıp basmalar falan bir tarafa bırakırsak sözünün bazı doğru tarafları yok değil, Kaida seninle şu meseleyi bir kere başbaşa konuşalım.

XXXI. Ya devlet başa, ya kuzgim leşe

Ertesi sabah valinin reisliğinde yeni bir komite kurulmuştu. Birçok büyük memurdan başka, kasabanın belli başlı eşrafını, avukatlarını, parlak gençlerini toplıyan bir komite. Vazifeleri, Şehzade Şemsettin Efendi ile beraber gelecek heyeti ağırlamak ve zelzeleden zarar gören bina ve insanları göstermekti.

Heyet kasabada kaldığı müddetçe komita azalarından başka hiçbir kimsenin misafirlere yaklaşmalarına asla meydan ve-rilmiyeeekti,

ingiliz gazetecilerle konuşmıya, vaktile bir, iki sene Tarsus Kolejinde okuanuş olan eczacı Ohanes memur edilmiş, Fransız gazetecileri için Çopur Resmîye telgraf çekilmişti.

Belediyede sık sık yaptığı toplantılarda komite azasına bir rejisör gibi vazifelerini prova ettiren vali, Kâzımla yalnız kaldığı zaman heyecanla ellerini uğuştuararak:

— Ne yapalım, diyordu, Sarıpınarın şeref ve menfaati bunu icap ettiriyor. Bakalım netice ne olacak? Ya devlet başa, ya kuzgun leşe...

îşin büyük yükü Deli Kâzımın üzerindeydi. Valinin itimadı onu bir garip diktatör haline getirmişti. Görünecek yerlerdeki bazı binalarım derhal yıkılması lüzumuna dair raporlar veriyor ve formalitelerin tamamlanmasını beklemeden, peşinde taşıdığı kazmalı, kürekli birçok adamlarla icraata geçiyordu.

Fakir mahallelerdeki bazı bahçeli evlere karşı da başka bir politika kullandı. Bunlar için yalnız sakat ve oturulmaz raporu veriyor, içindekileri bir kısım eşyaları ve kap kacaklarile beraber bahçeye, çadır ve çardak altına çıkarıyordu.