Выбрать главу

“İnandığımı söylemedim,” diye itiraz etti Mat. “Yalnızca dinledim. Nynaeve de duydu ve hem koruyucunun hem de benim derilerimizi canlı canlı yüzeceğini sandım. Adam –koruyucu– bir sürü insanın inandığını, ama bunu açıklamaya korktuklarını söyledi. Aes Sedailerden ya da Işığın Evlatları’ndan korkuyorlarmış. Nynaeve, alev aldıktan sonra adam başka bir şey söylemedi. Nynaeve adamın anlattıklarını tüccara söyledi ve tüccar koruyucunun onunla yaptığı son yolculuk olduğunu söyledi.”

“İyi olmuş,” dedi Perrin. “Ejder bizi kurtaracakmış! Bana Coplin konuşması gibi geldi.”

“Ejder’in bizi kurtarmasını istememize sebep olacak kadar büyük nasıl bir ihtiyaç içinde olabiliriz ki?” diye düşündü Rand. “Karanlık Varlık’tan yardım istemekten bir farkı yok.”

“Adam söylemedi,” diye yanıt verdi Mat huzursuzca. “Ve yeni bir Efsaneler Çağı’ndan da bahsetmedi. Ejder’in gelişi ile dünyanın paramparça olacağını söyledi.”

“Bu bizi kesinlikle kurtanr,” dedi Perrin kuru kuru. “Yeni bir Kırılış.”

“Yak beni!” diye hırladı Mat. “Ben yalnızca koruyucunun söylediklerini anlatıyorum.”

Perrin başını iki yana salladı. “Umarım Aes Sedailer ve bu Ejder, sahte ya da değil, neredeyseler orada kalırlar. Belki böylece, İki Nehir sorundan uzak kalır.”

“Onların gerçekten Karanlıkdostları olduklarını mı düşünüyorsun?” Mat düşünceli düşünceli kaşlarını çatmıştı.

“Kim?” diye sordu Rand.

“Aes Sedailer.”

Rand Perrin’e baktı. Perrin omuzlarını silkti. “Hikayeler,” diye başladı yavaşça, ama Mat sözünü kesti.

“Hikayelerin hepsi Karanlık Varlık’a hizmet ettiklerini söylemiyor, Rand.”

“Işık, Mat,” dedi Rand, “Kırılış’a onlar sebep oldu. Başka ne istiyorsun?”

“Sanırım.” Mat içini çekti, fakat sonra yine sırıtmaya başladı. “İhtiyar Bili Congar var olmadıklarını söylüyor Aes Sedai, Karadostlar. Onların yalnızca hikaye olduklarını söylüyor. Karanlık Varlık’a da inanmadığını söylüyor.”

Perrin hıhladı. “Bir Congar’dan Coplin konuşması. Başka ne bekliyorsun?”

“İhtiyar Bili Karanlık Varlık’ın ismini telaffuz etti. İddiaya girerim bunu bilmiyorsundur.”

“Işık!” diye soludu Rand.

Mat’in sırıtması genişledi. “Geçen bahardı, tarlalarına fidekesen tırtılı girmesinden hemen önceydi. Başka kimsenin tarlasına girmeyen tırtıldan bahsediyorum. Evindeki herkes sarılık geçirmeden önce. Onun söylediğini duydum. İnanmadığını söylüyor, ama artık ne zaman Karanlık Varlık’ın ismini telaffuz etmesini istesem, bana bir şey fırlatıyor.”

“Bunu yapacak kadar aptalsın, değil mi, Matrim Cauthon?” Nynaeve al’Meara aralarına girdi. Omzunun üzerine çektiği siyah örgüsü öfkeden neredeyse diken diken olmuştu. Rand ayağa kalktı. İnce ve Mat’in omzundan daha uzun boylu olmayan Hikmet, o anda hepsinden uzun görünüyordu ve genç ve güzel olmasının da bir önemi yoktu. “Bili Congar hakkında böyle bir şeyden kuşkulanıyordum, ama en azından senin onu böyle bir şey yapmaya zorlamayacak kadar sağduyu sahibi olduğunu düşünüyordum. Evlenecek kadar büyüdün, Matrim Cauthon, ama gerçekte hâlâ annenin önlüğüne asılıyor olmalıydın. Karanlık Varlık’ın ismini şimdi de sen telaffuz edersin herhalde.”

“Hayır, Hikmet,” diye itiraz etti Mat, orada olmaktansa başka herhangi bir yerde olmayı tercih edermiş gibi görünerek. “İhtiyar Bil idi –yani Congar Efendi demek istiyorum, ben değildim! Kan ve küller, ben…”

“Diline dikkat et, Matrim!”

Nynaeve’in öfkeli bakışları ona dikilmemiş olsa da Rand doğruldu. Perrin de aynı ölçüde utanmış görünüyordu. Daha sonra içlerinden biri kendilerinden o kadar da büyük olmayan bir kadından fırça yemekten şikayet edecekti –Nynaeve’in paylamalarından sonra birisi hep şikayet ederdi, ama asla onun işitebileceği bir yerde değil– ama yaşlan arasında fark yüz yüzeyken hep yeterinden de fazla gelirdi. Özellikle de öfkeliyken. Elindeki sopanın bir ucu kalın, diğer ucu dal kadar inceydi, ve aptalca davrandığını düşündüğü herkese, yaşına ya da konumuna bakmadan sopasını savurması mümkündü –başına, ellerine ya da bacaklarına.

Hikmet, dikkatini öyle çekmişti ki, Rand başta yalnız olmadığını fark edemedi. Hatasını fark ettiğinde, Nynaeve daha sonra ne derse desin, ya da ne yaparsa yapsın, gitmeyi düşünmeye başladı.

Hikmet’in birkaç adım arkasında Egwene durmuş, dikkatle izliyordu. Nynaeve ile aynı boydaydı ve aynı koyu renklere sahipti. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, ağzı onaylamazlıkla gerilmiş, Nynaeve’in ruh halinin bir yansıması gibiydi. Yumuşak, gri pelerininin başlığı yüzünü gölgeliyordu ve iri, kahverengi gözlerinde bu sefer kahkahalar yoktu.

Adalet olsa, diye düşündü Rand, kızdan iki yaş büyük olmak ona avantaj sağlamalıydı, ama öyle değildi. Rand’ın dili, köylü kızlarla konuşurken bile asla yeterince çevik olmazdı, ama ne zaman Egwene gözlerini iri iri açarak, dikkatinin her gramı üzerindeymiş gibi ona baksa, Rand bir türlü sözcüklerin istediği gibi çıkmasını sağlayamıyordu. Belki Nynaeve sözünü bitirir bitirmez uzaklaşmayı başarabilirdi. Ama nedenini bilemese de, gitmeyeceğini biliyordu.

“Ay çarpmasına uğramış kuzu gibi bakmayı bitirdiysen, Rand al’Thor,” dedi Nynaeve, “sizin gibi üç buzağı irisinin bile ağzına almaması gerektiğini bildiği bir şeyden neden bahsettiğinizi bana söyleyebilirsin belki.”

Rand irkildi ve gözlerini Egwene’den ayırdı; Hikmet konuşmaya başladığında kızın yüzüne huzursuz edici bir gülümseme yerleşmişti. Nynaeve’in sesi iğneliydi, ama yüzünde çok bilmiş bir gülümsemenin başlangıcı vardı –ta ki Mat yüksek sesle gülene kadar. Hikmet’in gülümsemesi hemen yok oldu ve Mat’e fırlattığı bakış, kahkahasını boğuk bir yutkunmaya çevirdi.

“Ee, Rand?” dedi Nynaeve.

Rand gözucuyla Egwene’in hâlâ gülümsediğini gördü. Bu kadar komik olan ne? “Bundan bahsetmemiz doğaldı, Hikmet,” dedi telaşla. “Çerçi –Padan Fain… ah… Fain Efendi –Ghealdan’daki sahte Ejder, savaş ve Aes Sedailer hakkında haberler getirdi. Kurul, haberlerin, onunla konuşmalarını gerektirecek kadar önemli olduğunu düşündü. Başka neden bahsedebilirdik ki?”

Nynaeve başını iki yana salladı. “Demek bu yüzden Çerçi’nin arabası terk edilmiş duruyor. İnsanların karşılamaya koştuğunu duydum, ama ateşi düşmeden Ayellin Hanım’ın yanından ayrılamadım. Kurul, Çerçi’yi Ghealdan’da olanlar hakkında sorguluyor, öyle mi? Onları tanıyorsam, tamamen yanlış soruları soruyorlardır ve doğru sorular akıllarına bile gelmiyordur. Faydalı birşeyler öğrenmek Kadın Kurulu’na kalacak.” Pelerinini sıkıca omuzlarına geçirerek hanın kapısında kayboldu.

Egwene, Hikmet’i takip etmedi. Han kapısı Nynaeve’in arkasından kapandığında genç kız gelip Rand’ın önünde durdu. Yüzündeki kızgınlık yok olmuştu, ama bakışları Rand’ı huzursuz ediyordu. Gözlerini arkadaşlarına çevirdi, ama onlar geniş geniş sırıtarak gittiler ve onu yalnız bıraktılar.

“Mat’in aptallıklarına seni de karıştırmasına izin vermemelisin, Rand,” dedi Egwene, Hikmet in kendisi kadar büyük bir ağırbaşlılıkla. Sonra aniden kıkırdadı. “Cenn Buie on yaşındayken seni ve Mat’i elma ağaçlarının tepesinde yakaladığından beri seni böyle görmemiştim.”

Rand ayak değiştirdi ve arkadaşlarına bir bakış fırlattı. Fazla uzakta değildiler, Mat konuşurken heyecanlı hareketler yapıyordu.