Выбрать главу

“Bir Karanlıkdostu mu?” dedi Rand gönülsüzce. Karanlıkdostları isimlerimizi biliyorsa…

“Aklını Karanlıkdostları ile bozmuşsun, delikanlı. Evet, varlar, ama sırf Beyazcübbeler insanları ayağa kaldırdı diye şehrin onlarla dolu olması gerekmiyor. Bu aptallar şimdi de ne söylenti başlattılar, biliyor musun? ‘Tuhaf şekiller.’ Buna inanabiliyor musun? Geceleyin şehrin dışında dolanan tuhaf şekiller.” Hancı, karnını hoplata hoplata güldü.

Rand’ın canı gülmek istemiyordu. Hyam Kinch tuhaf şekillerden bahsetmişti ve orada bir Soluk olduğu kesindi. “Ne tür şekiller?”

“Ne tür mü? Ne tür olduğunu bilmiyorum. Tuhaf şekiller. Muhtelemen Trolloclar. Gölge-adamlar. On beş metre boyunda geri dönmüş Lews Therin Kardeşkatili. Kafalarında bir fikir varken insanların ne tür şekiller hayal edeceğini düşünüyorsun? Bu senin endişelenmeni gerektirecek bir şey değil.” Gill Efendi onu bir süre süzdü. “Dışarı mı çıkıyorsun? Eh, ben, bugün bile, canımın dışarı çıkmayı çektiğini söyleyemem, ama burada benden başka kalan kimse yok. Ya arkadaşın?”

“Mat kendini iyi hissetmiyor. Belki daha sonra.”

“Eh, öyle olsun. Kendine dikkat et. Bugün bile iyi Kraliçe’nin adamları orada sayıca az olacak, Işık bunun olduğunu gördüğüm günü yaksın. En iyisi yan yoldan çık. Sokağın karşısında o lanet hainlerden ikisi oturmuş, kapımı izliyor. Işık adına, nerede durduğumu biliyorlar!”

Rand başını çıkardı ve iki yana baktıktan sonra yan yola kaydı. Gill Efendi’nin tuttuğu iri bir adam yan yolun başında bekliyor, mızrağına yaslanmış, görünüşte ilgisizce gelip geçenleri izliyordu. Bunun yalnızca görünüşte olduğunu Rand biliyordu. Adam –adı Lamgwin’di– o ağır kapaklı gözleriyle her şeyi görüyordu ve iriliğine rağmen bir kedi gibi hareket edebiliyordu. Aynı zamanda Kraliçe Morgase’in ete ve kemiğe bürünmüş Işık, ya da ona yakın bir şey olduğuna inanıyordu. Kraliçenin Takdisi’nin çevresinde dağılmış, ona benzer bir düzine adam vardı.

Rand yan yolun ağzına geldiğinde Lamgwin’in kulağı seyirdi, ama ilgisiz bakışlarını sokaktan ayırmadı. Rand adamın gelişini duyduğunu biliyordu.

“Bugün arkanı kolla, adamım.” Lamgwin’in sesi bir tavada takırdayan çakıltaşları gibi çıkmıştı. “Sorun başladığı zaman burada lazım olacaksın. Sırtında bir hançerle yatarken işe yaramazsın.”

Rand, iriyarı adama baktı, ama şaşkınlığını belli etmedi. Kılıcını hep gözden uzak tutmaya çalışıyordu, ama Gill Efendi’nin adamları savaşmayı bildiğini ilk kez varsaymıyordu. Lamgwin ona bakmadı. Adamın işi hanı korumaktı ve o da bunu yapıyordu.

Kılıcını pelerininin altına biraz daha iten Rand kalabalığa karıştı. Hancının bahsettiği iki adamı gördü. Kalabalığı görebilmek için sokağın karşısında ters çevirdikleri iki fıçıya çıkmışlardı. Rand yan yoldan çıktığını fark ettiklerini sanmıyordu. Hangi tarafı tuttuklarını saklamıyorlardı. Yalnızca kılıçlarını kırmızı kumaşla sarmakla kalmamış, kollarına beyaz kolluklar, şapkalarına beyaz rozetler takmışlardı.

Rand Caemlyn’e geldikten sonra kısa sürede kılıcı kırmızı kumaşla sarmanın, kırmızı kolluk ya da rozet takmanın Kraliçe Morgase’i desteklemek anlamına geldiğini öğrenmişti. Beyaz, yolunda gitmeyen her şeyin suçunu Kraliçe’ye, onun Aes Sedailer ve Tar Valon’la ilişkisine atmak demekti. Hava durumu, çıkmayan ekinler. Hattâ belki sahte Ejder çıkmasının suçunu.

Rand, Caemlyn politikasına karışmak istemiyordu. Ama artık çok geçti. Yalnızca çoktan seçimini yapmış olması yüzünden değil –kazayla yapmıştı, ama yapmıştı işte. Şehirde öyle bir hava vardı ki, tarafsız kalmak olanaksızdı. Yabancılar bile rozetler, kolluklar, kılıç sargıları kullanıyordu ve kırmızıdan çok beyaz vardı. Belki bazıları bu fikirde değildi, ama evlerinden çok uzaktaydılar ve Caemlyn’de eğilim buydu. Kraliçe’yi destekleyenler kendilerini korumak için gruplar halinde geziyorlardı. O da dışarı çıkarlarsa.

Ama bugün farklıydı. En azından görünürde, Bugün Caemlyn Işık’ın Gölge’ye karşı zaferini kutluyordu. Bugün sahte Ejder, Tar Valon’a götürülmeden önce Kraliçe’nin önünde teşhir edilmek üzere şehre getiriliyordu.

Kimse işin bu kısmından bahsetmiyordu. Elbette Tek Güç’ü kullanabilen bir adamla, Aes Sedailerden başka kimse başedemiyordu, ama kimse bundan bahsetmek istemiyordu. Işık Gölge’yi altetmişti ve Andor’un askerleri savaşın ön saflarındaydı. Bugün için önemli olan tek şey buydu. Bugün için, başka her şey unutulabilirdi.

Rand, bunun doğru olup olmadığını merak etti. Kalabalık şarkı söyleyerek, flamalar sallayarak, kahkahalar atarak koşuyordu, ama kırmızı sergileyen adamlar on, yirmi kişilik gruplar halinde dolaşıyordu ve yanlarında kadın ya da çocuk yoktu. Rand Kraliçe’ye sadakatini sergileyen her adama karşılık en az on beyazlı adam olduğunu düşündü. Beyaz kumaşın daha ucuz olmuş olmasını diledi ve bunu ilk kez yapmıyordu. Ama beyaz renkle ortaya çıksaydım Gill Efendi yardım eder miydi?

Kalabalık o kadar yoğundu ki, ittirip kaktırmalar kaçınılmazdı. Beyazcübbeler bile bugün kalabalıktaki küçük açıklıklarından mahrum kalmışlardı. Rand, kalabalığın onu İç Şehir’e taşımasına izin verirken, tüm düşmanlıkların dizginlenmediğini fark etti. Birisinin üç Işığın Evlatlarından birine tosladığını, adamın düşmekten kendini zor kurtardığını gördü. Beyazcübbe dengesini kurduktan sonra adama öfkeyle küfretmeye başladığında bir başka adam bilinçli olarak yaklaşıp omuzlamıştı. Sorun daha ileri gitmeden Beyazcübbe’nin arkadaşları onu kenara, bir kapı aralığına sığınabilecekleri bir yere çekmişti. Üçü normal, dik bakışları ile inanmazlık dolu bakışlar arasında kararsız kalmış gibi görünmüştü. Kalabalık, hiç kimse bir şey fark etmemiş gibi akmaya devam etmişti, belki de kimse bir şey fark etmemişti.

İki gün önce kimse böyle bir şey yapmaya cesaret edemezdi. Dahası, Rand Beyazcübbe’ye toslayan adamların şapkalarında beyaz rozetler taşıdığını fark etmişti. Kraliçe ile Aes Sedai danışmanına karşı olanların Beyazcübbelere destek verdiği varsayılıyordu, ama fark etmiyordu. İnsanlar daha önce hiç akıllarına gelmeyen şeyler yapıyordu. Bugün bir Beyazcübbe’yi iteklemek. Belki yarın bir Kraliçe’yi tahttan indirmek. Rand aniden yakınında kırmızılı birkaç adam daha olmasını diledi; beyaz rozetliler ve kolluklular tarafından ittirilip kaktırılırken birden kendini çok yalnız hissetmişti.

Beyazcübbeler onlara baktığını fark ettiler ve meydan okurcasına karşılık verdiler. Rand şarkı söyleyen bir grubun onu alıp götürmesine izin verdi ve şarkılarına katıldı.

“Aslan ileri, Aslan ileri, Beyaz Aslan meydana indi. Gölge’ye meydan okuyarak kükredi. Aslan ileri, İleri, muzaffer Andor.”

Sahte Ejder’i Caemlyn’e getirecek yol iyi biliniyordu. O sokaklar Kraliçenin Askerleri’nden katı sıralarla ve kırmızı ceketli, mızraklı askerlerle açık tutuluyordu, ama halk omuz omuza kenarlara, hattâ pencerelere ve çatılara yığılmıştı. Rand Saraya yaklaşmaya çalışarak İç Şehir’de kendine yol açtı. Logain Kraliçe’nin huzurunda sergilenirken görebileceğini düşünmüştü. Sahte Ejder’i ve ve Kraliçe’yi birlikte görmek… bu köydeyken asla hayal etmediği bir şeydi.