Выбрать главу

Rand hayatı boyunca, bu şekilde giyinmiş yalnızca iki kadın görmüştü: Moiraine ve Mat ile onu öldürmeye çalışan Karanlıkdostu kadın. Rand kimin bu giyimle ağaçlara tırmanacağını hayal edemiyordu, ama önemli biri olduğundan emindi. Kızın ona bakma tarzı da bu izlenimi güçlendiriyordu. Kız bahçesine bir yabancının düşmesinden hiç de rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Onda, Rand’ın aklına Nynaeve’i ya da Moiraine’i getiren bir kendine hakimiyet vardı.

Rand başını belaya sokup sokmadığını, kızın onları meşgul edecek başka şeyler varken Kraliçenin Askerleri’ni çağırabilecek biri olup olmadığını merak etmeye o kadar dalmıştı ki, süslü elbisesinin ve azametli tavırlarının ötesine bakıp kızın kendisini görmesi birkaç dakikasını aldı. Kız belki ondan iki, üç yaş daha küçüktü, bir kız için uzun boyluydu ve güzeldi. Yüzü güneş rengi buklelerle kaplı mükemmel bir ovaldi, dudakları dolgun ve kırmızıydı, gözleri Rand’ın inanabileceğinden daha maviydi. Boyu, yüzü ve bedeni ile Egwene’den çok farklıydı, ama aynı ölçüde güzeldi. Rand vicdan azabı duydu, ama kendi kendine, gözlerin görebildiğini inkar etmenin, Egwene’i Caemlyn’e daha hızlı ya da daha büyük güven içinde getiremeyeceğini söyledi.

Ağaçtan tırmanma sesleri geldi ve kabuk parçaları düştü, ardından bir oğlan kızın arkasında yere atladı. Oğlan kızdan bir baş uzundu ve biraz daha büyüktü, ama yüzü ve saçları kızın akrabası olduğunu gösteriyordu. Ceketi ve pelerini kırmızı, beyaz ve altın rengiydi, işlemelerle doluydu ve erkek giysileri olduğu düşünülürse, kızın giysilerinden daha süslüydü. Bu Rand’ın endişesini artırdı. Sıradan bir erkek ancak festival günlerinde böyle giyinirdi, ama yine de bu kadar görkemli olmazdı. Burası sıradan bir halk parkı değildi. Belki askerler izinsiz girenlerle uğraşmayacak kadar meşgul olurlardı.

Oğlan, belindeki hançeri yoklayarak kızın omzunun üzerinden Rand’ı inceledi. Kullanmayı düşündüğünden değil, endişeliyken alışkanlıkla yaptığı bir hareket gibi görünüyordu. Ama tamamen değil. Oğlanda da kızdaki aynı kendine hakimiyet vardı ve ikisi de Rand’a çözülmesi gereken bir bilmece gibi bakıyordu. Rand en azından, kızın, çizmelerinden pelerinine, onun hakkındaki her şeyi sınıflandırıp sakladığı hissine kapıldı.

“Annem öğrenirse başımız beladan kurtulmayacak, Elayne,” dedi oğlan aniden. “Bize odalarımızda kalmamızı söyledi, ama senin Logain’i görmen şarttı, değil mi? Bak şimdi neye bulaştık?”

“Sessiz ol, Gawyn.” Kızın oğlandan daha küçük olduğu açıktı, ama oğlanın itaat edeceğini bilir gibi konuşmuştu. Oğlan daha söyleyecek şeyleri varmış gibi kendisi ile mücadele etti, ama sessizliğini korudu. “Sen iyi misin?” dedi kız aniden.

Kızın kendisi ile konuştuğunu anlamak Rand’ın bir dakikasını aldı. Anladığı zaman, ayağa kalkmaya çalıştı. “İyiyim. Yalnızca…” Sendeledi ve bacakları tutmaz oldu. Hızla yere oturdu. Başı dönüyordu. “Duvara tırmanıp giderim,” diye mırıldandı. Bir kez daha ayağa kalkmaya çalıştı, ama kız elini omzuna koydu ve kalkmasına izin vermedi. Rand’ın başı o kadar dönüyordu ki, bu hafif baskı bile onu yerinde tutmaya yetti.

“Yaralanmışsın.” Kız zerafetle yanında diz çöktü. Parmakları nazikçe başının sol tarafındaki, kanla yapış yapış olmuş saçları araladı. “Düşerken bir dala çarpmış olmalısın. Kafandan başka bir şey kırılmamışsa kendini şanslı saymalısın. Tırmanmak konusunda senin kadar yeteneklisini gördüğümü sanmıyorum, ama düşmek konusunda o kadar iyi değilsin.”

“Ellerin kanlanacak,” dedi Rand, geri çekilerek.

Kız, Rand’ın başını kararlılıkla ulaşabildiği bir yere çekti. “Kıpırdama.” Sesi keskin değildi, ama yine de itaat edilmeyi beklediğini gösteren bir ton vardı. “Işık’a şükür çok kötü görünmüyor.” Pelerininin içindeki ceplerden minik şişeler ve kağıt paketler çıkardı. Bir avuç dolusu sargı bezi ile bitirdi.

Rand şaşkınlık içinde çıkanlara baktı. Bu bir Hikmet’in taşımasını bekleyeceği türden bir koleksiyondu, bu kız gibi giyinmiş birinin değil. Kızın elleri kanlanmıştı, ama bundan rahatsız olmuşa benzemiyordu.

“Bana su mataranı ver, Gawyn,” dedi kız. “Bunu temizlemeliyim.”

Gawyn isimli oğlan kemerindeki deri matarayı çözdü ve kıza uzattı, sonra kollarını dizlerine dolayarak rahatça Rand’ın ayak ucunda çöküp oturdu. Elayne alışık ellerle işine devam etti. Rand, kız kafasındaki kesiği temizlerken soğuk su canını acıtınca irkilmedi, ama kız bir eliyle, yine çekilmeye çalışıp işi berbat etmesini beklermiş gibi kafasını tutmuştu. Ardından, şişelerden birinden alıp sürdüğü merhem acısını dindirme konusunda neredeyse Nynaeve’in hazırladıkları kadar iyiydi.

Kız çalışırken Gawyn sakin sakin gülümsedi. Sanki o da Rand’ın irkilmesini, hattâ kaçmasını bekliyordu. “Hep sokak kedileri, kanadı kırık kuşlar buluyor. Üzerinde çalıştığı ilk insan sensin.” Tereddüt etti, sonra ekledi. “Alınma. Sana sokak çocuğu demek istemedim.” Bu bir özür değildi, yalnızca gerçeklerin ifadesi idi.

Alınmadım,” dedi Rand katı katı. Ama çift sanki Rand ürkek bir atmış gibi davranıyordu.

“Ne yaptığını biliyor,” dedi Gawyn. “En iyi öğretmenlerin elinde yetişti. Bu yüzden korkma, iyi ellerdesin.”

Elayne şakağına sargıyı bastırdı ve kemerinden ipek, mavi, krem ve altın rengi bir eşarp çıkardı. Bu, Emond Meydanındaki herhangi bir kız için kıymetli bir festival süsü olurdu. Elayne, sargı bezini yerinde tutmak için eşarbı beceriyle Rand’ın başına dolamaya başladı.

“Bunu kullanamazsın,” diye itiraz etti Rand.

Kız, eşarbı sarmaya devam etti. “Sana kıpırdama dedim,” dedi sakin sakin.

Rand Gawyn’e baktı. “Herkesin hep söylediklerini yapmasını mı bekler?”

Genç adamın yüzünden bir şaşkınlık dalgası geçti ve ağzı dalga geçercesine gerildi. “Çoğunlukla evet. Ve çoğunlukla da dedikleri yapılır.”

“Şunu tut,” dedi Elayne. “Ben bağlarken elini oraya koy… Kız ellerini görünce çığlık attı. “Bunu düşerken yapmış olamazsın. Tırmanmaman gereken yere tırmanırken yapmış olman daha olası.” Düğümü bitirdikten sonra, ne kadar az su kaldığı hakkında mırıldanarak Rand’ın avuçlarını önünde açtırdı. Su elindeki çizikleri yaktı, ama kızın dokunuşu şaşırtıcı ölçüde nazikti. “Bu sefer kıpırdama.”

Merhem şişesi yine ortaya çıktı. Kız ince bir merhem tabakasını çiziklerin üzerine yaydı. Tüm dikkatini merhemi yedirirken Rand’ın canını yakmamaya vermişti. Kız kesilen yerlere merhem sürerken Rand’ın avuçlarına bir serinlik yayıldı.

“Çoğunlukla, o ne derse tam olarak onu yaparlar,” diye devam etti Gawyn, kızın başının üzerinden sevgiyle sırıtarak. “Çoğu insan. Annem değil, elbette. Elaida da değil. Hele Lini hiç değil. Lini dadısıydı. Daha küçükken incir çaldığın için seni sopalayan birine emir veremezsin. Bir de o kadar küçük değilken.” Elayne başını, ona tehlikeli bir bakış fırlatacak kadar kaldırdı. Delikanlı boğazını temizledi ve dikkatle yüz ifadesini kontrol altına aldı, sonra devam etti. “Ve Gareth, elbette. Kimse Gareth’a emir veremez.”