Выбрать главу

“Kalkabilirsiniz,” dedi Morgase, Elayne’in itaat edileceğine dair özgüvenini yüz kat taşıyan gür, sıcak bir sesle.

Rand diğerleri ile birlikte ayağa kalktı.

“Anne…” diye başladı Elayne, ama Morgase sözünü kesti.

“Görünüşe göre ağaçlara tırmanıyorsun, kızım.” Elayne, elbisesinden bir ağaç kabuğu aldı ve koyacak yer bulamayınca yumruk yaptığı elinde tuttu. “Aslında,” diye devam etti Morgase sakinlik içinde, “aksine emir vermeme rağmen bu Logain’i görmeye çalışmışsın gibi görünüyor. Gawyn, senden daha iyisini beklerdim, Yalnızca kız kardeşine itaat etmeyi değil, aynı zamanda felaketleri önlemek için ona karşı bir denge oluşturmayı öğrenmelisin.” Kraliçe’nin gözleri yanındaki iri adama kaydı, sonra çabucak kaçtı. Bryne fark etmemiş gibi kıpırtısız kalmıştı, ama Rand o gözlerin her şeyi fark ettiğini düşündü. “Öyle ki, bu ilk Prens in görevlerinden olan Andor’un ordularını yönetmek gibidir. Belki de eğitimin yoğunlaştırılırsa kız kardeşinin başını belaya sokması için daha az zamanın kalır. General Kumandan’dan kuzey yolculuğu sırasında yapacak şey bulamamana karşı önlem almasını rica edeceğim.”

Gawyn itiraz edecek gibi ayak değiştirdi, sonra başını eğdi. “Emredersin, anne.”

Elayne yüzünü buruşturdu. “Anne, Gawyn yanımda olmazsa başımı belaya sokmamı engelleyemez. Odalarını terk etmesinin tek sebebi bu. Anne, Logain’e yalnızca bakmanın zararı olmaz kuşkusuz. Şehirde neredeyse herkes ona bizden daha yakındı.”

“Şehirdeki herkes Kız-veliaht değil.” Kraliçe’nin sesi keskindi. “Bu Logain’i yakından gördüm ve tehlikeli, çocuğum. Kafese kapatılmış, her an yanında nöbet tutan Aes Sedailer var, ama yine de bir kurt kadar tehlikeli. Keşke Caemlyn’in yakınına bile getirilmeseydi.”

“Tar Valon’da icabına bakacaklar.” Taburedeki kadın konuşurken gözlerini örgüsünden kaldırmamıştı. “Önemli olan insanların Işık’ın bir kez daha Karanlık’ı mağlup ettiğini görmesi. Ve senin de bu zaferin tarafı olduğunu görmeleri, Morgase.”

Morgase elini önemsemezce salladı. “Ben yine de Caemlyn’e yaklaşmamasını dilerdim. Elayne, ne düşündüğünü biliyorum.”

“Anne,” diye itiraz etti Elayne, “gerçekten de sana itaat etmek istiyorum. Gerçekten.”

“Öyle mi?” diye sordu Morgase sahte bir şaşkınlık ile, sonra güldü. “Evet, gerçekten de görev bilir bir kız olmaya çalışıyorsun. Ama devamlı benim sınırlarımı sınıyorsun. Eh, ben de anneme aynısını yaptım. Tahta çıktığında bu mizaç işine yarayacak, ama henüz Kraliçe değilsin, çocuğum. Bana itaatsizlik ettin ve Logain’i gördün. Bu kadarıyla yetin. Kuzey yolculuğunda onun yüz adım yakınına bırakılmayacaksınız, ne sen, ne de Gawyn. Tar Valon’daki derslerinin ne kadar zor olacağını bilmeseydim, itaat ettiğinden emin olmak için yanında Lini’yi gönderirdim. En azından o gerektiğince davranmanı sağlıyor gibi.”

Elayne asık suratla başını eğdi.

Tahtın arkasındaki kadın ilmekleri saymaya dalmış gibi görünüyordu. “Bir hafta sonra,” dedi aniden, “eve, annene dönmek istiyor olacaksın. Bir ay sonra Gezginlerle kaçmak istiyor olacaksın. Ama kardeşlerim seni inanmayandan uzak tutacak. Bu tür şeyler senin için değil, henüz değil.” Aniden taburesinin üzerinde dönüp dikkatle Elayne’e baktı, tüm sakinliği, sanki daha önce hiç var olmamış gibi kaybolmuştu. “İçinde Andor’un bugüne dek gördüğü, herhangi bir ülkenin bin yıldır görmediği en büyük Kraliçe olma potansiyeli var. Gücün varsa, seni bunun için şekillendireceğiz.”

Rand ona bakakaldı. Bu Elaida olmalıydı, Aes Sedai. Aniden, hangi Ajah’tan olursa olsun, ondan yardım istemek için buraya gelmediğine memnun oldu. Moiraine’inkinden çok daha yoğun bir sertlik yayıyordu. Rand bazen Moiraine’in kadife kaplı çelik gibi olduğunu düşünmüştü; Elaida’da kadife yalnızca bir yanılsama idi.

“Yeter, Elaida,” dedi Morgase, huzursuzca kaşlarını çatarak. “Yeterinden fazlasını dinledi. Çark dilediği gibi dokur.” Bir an kızını izleyerek sessiz kaldı. “Şimdi, bir de bu genç adam sorunu var” –gözlerini Elayne’in yüzünden ayırmadan Rand’a işaret etti– “ve nasıl ve neden buraya geldiği, neden kardeşine onun konuğun olduğunu söylediğin sorunu.”

“Konuşabilir miyim, anne?” Morgase onaylayarak başını sallayınca, Elayne Rand’ın yamaçtaki duvara tırmanmasından başlayarak olayları basitçe anlattı. Rand, yaptığı şeyin masumca olduğunu söyle yerek bitireceğini sanmıştı, ama bunun yerine şöyle dedi, “Anne, sık sık halkımızı, en düşüğünden en yükseğine kadar tanımam gerektiğini söylersin, ama ne zaman içlerinden biri ile karşılaşsam, yanımda en az yirmi kişi oluyor. Bu şartlar altında nasıl gerçek bir şey öğrenebilirim? Bu genç adamla konuşurken İki Nehir halkı hakkında, ne tür insanlar oldukları hakkında kitaplardan öğrenebileceğimden daha fazlasını öğrendim. Bu kadar uzağa gelmesi ve şehre yeni gelen onca kişi korkudan beyaz kuşanırken kırmızı kuşanması, nasıl biri olduğu hakkında birşeyler anlatıyor. Anne, yalvarırım sadık bir kuluna, bana hükmettiğin insanlar hakkında birşeyler öğreten birine kötü davranma.”

“İki Nehir’den sadık bir kul.” Morgase içini çekti. “Çocuğum, o kitaplara daha fazla önem vermelisin. İki Nehir altı nesildir vergi tahsildarı, yedi nesildir Kraliçenin Askerleri’ni görmedi. Alem’in parçası olduklarını bile pek sık düşünmediklerini sanıyorum.” Rand, İki Nehir’in Andor Alemi’nin parçası olduğunu duyduğunda nasıl şaşırdığını hatırlayarak rahatsız bir biçimde omuz silkti. Kraliçe onu gördü ve hüzünle kızına gülümsedi. “Gördün mü, çocuğum?”

Rand. Elaida’nın örgüsünü bırakmış, kendisini incelemekte olduğunu fark etti. Kadın taburesinden kalktı ve yavaş yavaş yükseltinin önüne çıkarak önünde durdu. “İki Nehirli mi?” dedi. Bir elini Rand’ın başına uzattı; Rand dokunuşundan kaçındı ve kadın elini indirdi. “O kızıl saçlarla ve gri gözlerle mi? İki Nehirliler koyu renk saçlı ve gözlüdür ve nadiren bu kadar uzun boylu olurlar.” Eli uzanıp ceketinin yenini itti, güneşin o kadar sık uğramadığı yerdeki açık renk deriyi açığa çıkardı. “Ne de böyle ten rengine.”

Rand, kendini yumruklarını sıkmaktan zor alıkoydu. “Emond Meydanı’nda doğdum,” dedi katı katı. “Annem yabancıydı; gözlerimi ondan aldım. Babam Tam al’Thor’dur, benim gibi bir çiftçi ve çoban.”

Elaida, bakışlarını yüzünden ayırmadan yavaşça başını salladı. Rand, midesindeki ekşi duyguları saklayan bir ölçülülükle bakışlarına karşılık verdi. Kadın, bakışlarındaki dengeyi fark etti. Gözlerini delikanlının gözlerinden ayırmadan elini yavaşça uzattı. Rand bu sefer irkilmemeye karar verdi.

Kadın Rand’a değil, kılıcına dokundu, eli en tepedeki kabzayı kavradı. Parmakları sıkılaştı, gözleri şaşkınlık ile iri iri açıldı. “İki Nehirli bir çoban,” dedi yumuşak ve herkesin duymasını istediği bir fısıltı ile, “ve balıkçıl damgalı bir kılıç.”

Son birkaç sözcük, odada, Karanlık Varlık’ı ilan etmiş gibi bir tepki yarattı. Deri ve metal Rand’ın arkasından gıcırdadı, çizmeler mermer döşemelerin üzerinde sürtündü. Rand gözucuyla Tallanvor ile diğer askerlerin, ellerini kılıçlarına götürerek, çekmeye, yüzlerine bakılırsa ölmeye hazırlanarak yer kazanmak için gerilediğini gördü. Gareth Bryne iki hızlı adımda yükseltinin önüne, Rand ile Kraliçe’nin arasına geçti. Gawyn bile yüzünde endişeli bir bakış ile, elini hançerine götürerek Elayne’in önüne geçti. Elayne onu ilk defa görüyormuş gibi bakıyordu. Morgase’in ifadesi değişmedi, ama elleri tahtının yaldızlı kollarını kavradı.