Выбрать главу

Rand içini çekti. “Eğer yapacaksak, şimdi yapsak iyi olur. Bugün yarından daha yüksek sesle kahkaha atmayacak.”

“Belki,” dedi Perrin, Mat’e yan yan bakarak, “onu gören başkalarını bulmaya çalışmalıyız. Bu gece köydeki herkesi göreceğiz.” Mat’in kaşları iyice çatıldı, ama yine de bir şey söylemedi. Hepsi Perrin’in Mat’den daha güvenilir tanıklar bulmaları gerektiğini kastettiğini anlamıştı. “Yarın daha yüksek sesle gülmeyecek,” diye ekledi Perrin, Rand tereddüt edince. “Ve ona gittiğimizde yanımızda başka binlerinin olmasını tercih ederim köyün yarısı birden de olabilir.”

Rand yavaşça başını salladı. Şimdiden, Al’Vere Usta’nın kahkahasını duyabiliyordu. Daha çok tanık fena olmazdı. Eğer üçü de adamı görmüşlerse, başkalarının da görmüş olması gerekirdi. Görmüş olmalıydılar. “O halde yarın. Siz ikiniz bu gece öğrenebildiğinizi öğrenin, yarın Belediye Başkanı’na gideriz. Ondan sonra…” İkisi sessizce ona baktılar, siyah pelerinli adamı başka kimse görmemişse ne olacağı sorusunu kimse sormadı. Ama soru gözlerinde açıktı ve Rand’ın bir yanıtı yoktu. Derin derin iç çekti. “Artık gitmeliyim. Babam bir deliğe düşüp kaldığımı sanacak.”

Vedalaşmalar eşliğinde, yüksek tekerlekli arabanın millerine dayalı durduğu ahır avlusuna yürüdü.

Ahır, yüksek tepeli, saz damlı uzun, dar bir binaydı. Zeminleri saman kaplı bölmeler, yalnızca iki yandaki açık kapıların aydınlattığı loş binanın iki yanını dolduruyordu. Çerçinin atları sekiz bölmede yulaflarını çiğniyorlardı. Al’Vere Efendi’nin dev Dhurranları, çiftçilerin kendi atlarının başa çıkamayacağı kadar çok yükü olduğu zaman kiraladığı atlar altı bölme işgal ediyordu, ama bunların dışında yalnızca üç bölme daha doluydu. Rand atlarla binicilerini kolaylıkla eşleyebileceğini düşündü. Yüksek, geniş göğüslü, siyah aygır, Lan’in olmalıydı. Yay gibi bir boynu olan, bölmesinde dururken bile dans eden bir kız kadar çevik adımlar atan zarif, beyaz kısrak ancak Moiraine’e ait olabilirdi. Ve tanımadığı üçüncü at, tozlu kahverengi, tahta göğüslü, sıska, iğdiş edilmiş hayvan Thom Merrilin’e mükemmel uyuyordu.

Tam, ahırın arka tarafında durmuş, Bela’nın ipini tutuyor, alçak sesle Hu ve Tad ile konuşuyordu. Rand ahırda iki adım atmadan babası ahır uşaklarına başını salladı, Bela’yı dışarı çıkardı ve yolunun üzerindeki Rand’ı geçerken toparladı.

Tüylü kısrağın koşumlarını sessizlik içinde taktılar. Tam, öyle derin düşüncelere dalmıştı ki, Rand dilini tuttu. Belediye Başkanı bir kenara, babasını bile siyah pelerinli atlı konusunda ikna etmeye can atmıyordu. Yarın, Mat ve diğerleri adamı gören başkalarını bulduktan sonra yeterince zamanı olacaktı. Başkalarını bulurlarsa.

Araba sarsılarak hareket ettiğinde Rand arkadan yayını ve sadağını aldı, arabanın yanında koşar adım yürürken beceriksizce sadağı kemerine taktı. Köyün son evlerine ulaştıklarında bir ok taktı, yarı kaldırarak, yarı çekerek taşımaya başladı. Çoğu yapraksız ağaçlardan başka görecek bir şey yoktu, ama yine de omuzları gerildi. Önceden hazır tutmazsa, yayı kaldıracak zamanı olmayabilirdi.

Yaydaki gerginliği uzun zaman sürdüremeyeceğini biliyordu. Yayı kendisi yapmıştı ve o yörede onu sonuna kadar gerebilen birkaç kişiden biri Tam’di. Çevresine bakınarak aklını kara atlıdan uzaklaştıracak bir şey aradı. Ormanın ortasında, pelerinleri rüzgarla dalgalanırken, bu kolay bir şey değildi.

“Baba,” dedi sonunda. “Kurul’un neden Padan Fain’i sorguladığını anlamadım.” Bir çabayla gözlerini ağaçlardan ayırdı ve Bela’nın sırtından Tam’e baktı. “Bana öyle geliyor ki, vardığınız kararı oracıkta verebilirdiniz. Belediye Başkanı İki Nehir’de Aes Sedai ve sahte Ejder olabileceğinden bahsederek herkesi korkudan deliye döndürdü.”

“İnsanlar tuhaftır, Rand. En iyileri bile öyledir. Haral Luhhan’ı düşün. Luhhan Usta güçlü ve cesur bir adamdır, ama hayvan kesimi izlemeye bile dayanamaz. Bembeyaz olur.”

“Bunun ne ilgisi var ki? Luhhan Usta’nın kan görmeye dayanamadığını herkes bilir ve Coplinler ile Congarlar dışında kimse buna aldırmaz.”

“Yalnızca şu, evlat. İnsanlar her zaman tahmin ettiğin gibi düşünüp hareket etmezler. Oradaki insanlar… dolu ekinlerini çamura gömse, rüzgar yöredeki tüm çatıları uçursa, kurtlar sürülerinin yarısını kapsa, kollarını sıvarlar ve baştan başlarlar. Homurdanırlar, ama bunu yaparken zaman harcamazlar. Ama onlara Aes Sedailerden, Ghealdan’daki sahte Ejder’den bahset, kısa süre sonra Ghealdan’ın Gölgeler Ormanı’nın diğer yanında, o kadar da uzakta olmadığını, Tar Valon’dan Ghealdan’a çizdiğin düz bir çizginin doğuda, o kadar da uzağımızdan geçmeyeceğini düşünmeye başlarlar. Sanki Aes Sedailer kırlardan geçmek yerine Caemlyn ve Lugard yollarını kullanmayı tercih etmeyeceklermiş gibi! Yarın sabaha kadar köyün yarısı savaşın tepemize çökmek üzere olduğundan emin olurdu. Fikirlerini değiştirmek haftalarımızı alırdı. Ne güzel bir Bel Tine olurdu ama. Bu yüzden onlar fikir yürütemeden Bran onlara uygun bir fikir verdi.

“Kurul’un sorunu değerlendirdiğini gördüler ve şimdiye dek ne karar aldığımızı öğrenmişlerdir. Bizi, olayları herkesten daha iyi değerlendirebildiğimize güvendikleri için Köy Kurulu’na seçtiler. Fikirlerimize güveniyorlar. Cenn’inkilere bile, sanırım bu bizler için çok iyi şeyler ifade etmiyor. Her durumda, endişelenecek bir şey olmadığını duyacaklar ve buna inanacaklar. Aynı sonuca kendileri de ulaşamayacaklarından, ya da zaman içinde ulaşmayacaklarından değil, ama bu şekilde, Festival’in mahvolmaması sağlandı ve kimse büyük ihtimalle olmayacak bir şey için haftalarca endişelenmek zorunda kalmayacak. Her şeye rağmen olursa bile… eh, devriyeler elimizden geleni yapmamız için bizi önceden uyaracak. Ama gerçekten de buna varacağına inanmıyorum.”

Rand yanaklarını şişirdi. Görünüşe göre, Kurul’da olmak düşündüğünden daha karmaşıktı. Araba Taşocağı Yolu üzerinde yuvarlanmaya devam etti.

“Perrin dışında herhangi biri o tuhaf atlıyı görmüş mü?” diye sordu Tam.

“Mat görmüş, ama…” Rand gözlerini kırpıştırdı, sonra Bela’nın sırtının üzerinden babasına baktı. “Bana inanıyor musun? Geri dönmeliyim. Onlara söylemeliyim.” Köye koşmak için dönerken Tam’in bağırması onu durdurdu.

“Yavaş, evlat, yavaş! Sence konuşmak için boşuna mı bu kadar bekledim?”

Rand gönülsüzce, Bela’nın ardından gıcırdayarak ilerleyen arabanın yanında kaldı. “Fikrini değiştirmene ne sebep oldu? Neden diğerlerine söyleyemiyorum?”

“Kısa süre sonra öğrenecekler. En azından Perrin öğrenecek. Mat’ten emin değilim. Çiftliklere olabildiğince çabuk haber ulaştırılmalı, ama bir saat sonra Emond Meydanı’nda çevrede Festival’e davet etmek istemeyeceğin türden bir yabancının dolandığını bilmeyen on altı yaşından büyük kimse kalmayacaktır; en azından yeterince sorumluluk sahibi olabilecek kimse. Gençleri korkutacak böyle bir şey olmadan da kış yeterince kötüydü.”

“Festival mi?” dedi Rand. “Eğer onu görseydin, on beş kilometreden yakına gelmesini istemezdin. Belki yüz elli kilometre.”

“Belki,” dedi Tam sakin sakin. “Yalnızca Ghealdan’daki sorunlardan kaçan bir mülteci olabilir, ya da daha büyük olasılıkla burada Baerlon ya da Taren Salı’ndan daha kolay iş yapabileceğini düşünen bir hırsız. Öyle olsa bile, buralardaki kimse çalınmasına aldırmayacak kadar çok şey sahibi değil. Adam savaştan kaçmaya çalışıyorsa… eh, insanları korkutmanın bahanesi olmaz. Nöbetçiler atlarına bindikten sonra, ya adamı bulacak, ya da korkutup kaçıracaklardır.”