Moiraine, yemeğini yerken onları inceledi. Sonunda tabağını bir kenara bıraktı ve bir peçete ile dudaklarını temizledi. “Sizi neşelendirecek bir şey söyleyebilirim. Thom Merrilin’in öldüğünü sanmıyorum.”
Rand keskin gözlerle ona baktı. “Ama… Soluk…”
“Mat bana Beyazköprü’de olanları anlattı,” dedi Aes Sedai. “Oradaki insanlar Âşıktan bahsettiler, ama ölmesi hakkında hiçbir şey söylemediler. Bir âşık öldürülseydi söylerlerdi sanırım. Beyazköprü bir Âşığın küçük bir şey olacağı kadar büyük değil. Ve Thom, siz üçünüzün çevresinde dokunan Desen’in bir parçası. Henüz kesilip atılmayacak kadar önemli bir parçası olduğuna inanıyorum.”
Çok önemli mi? diye düşündü Rand. Moiraine nasıl bilebilir…? “Min. Thom hakkında bir şey mi gördü?”
“Çok şey gördü,” dedi Moiraine. “Hepiniz hakkında. Keşke gördüklerinin yarısını anlayabilseydim, ama o bile anlamıyor. Eski sınırlar kalkıyor. Ama Min’in yaptığı şey yeni de olsa eski de, gerçeği görüyor. Kaderleriniz birbirine bağlı. Thom Merrilin’inki de.”
Nynaeve, önemsemezce burnunu çekti ve kendine bir kupa çay doldurdu.
“Herhangi birimiz hakkında nasıl bir şey görebildi, anlamıyorum,” dedi Mat sırıtarak. “Hatırladığım kadarıyla, zamanının çoğunu Rand a bakarak harcamıştı.”
Egwene bir kaşını kaldırdı. “Ah, öyle mi? Bana bunu söylememiştin, Moiraine Sedai.”
Rand kıza baktı. Kız ona bakmıyordu, ama ses tonunu dikkatle ifadesiz tutmuştu. “Onunla bir kez konuştum,” dedi. “Oğlan gibi giyiniyor ve saçları benimki kadar kısa.”
“Onunla konuştun. Bir kez.” Egwene yavaşça başını salladı. Rand’a bakmadan kupasını dudaklarına götürdü.
“Min yalnızca Baerlon’daki handa çalışan birisiydi,” dedi Perrin. “Aram gibi değil.”
Egwene boğulur gibi oldu. “Çay çok sıcak,” diye mırıldandı.
“Aram kim?” diye sordu Rand. Perrin gülümsedi. Eski günlerde Mat’in haylazlık yaptığı zaman gülümsemesine çok benziyordu. Kupasının arkasına saklandı.
“Gezginlerden biri,” dedi Egwene kayıtsızca, ama yanaklarında kırmızı benekler çiçeklenmişti.
“Gezginlerden biri,” dedi Perrin uysallıkla. “Dans ediyor. Bir kuş gibi. Böyle dememiş miydin, Egwene? Bir kuşla birlikte uçmak gibi olduğunu söylememiş miydin?”
Egwene dikkatle kupasını yere koydu. “Başka yorgun olan var mı, bilmiyorum, ama ben yatıyorum.”
Kız battaniyelerine sarınırken Perrin uzanıp Rand’ın kaburgalarını dürtükledi ve göz kırptı. Rand kendini ona sırıtırken buldu. Yak beni, ilk kez üste çıktım. Keşke kadınlar hakkında Perrin kadar çok şey bilseydim.
“Belki, Rand,” dedi Mat sinsi sinsi, “Egwene’e Çiftçi Grinwell’in kızı Else’den bahsetmelisin.” Egwene başını kaldırıp önce Mat’e, sona Rand’a baktı.
Rand telaşla ayağa kalkıp battaniyelerini aldı. “Uyuma fikri kulağa güzel geliyor.”
Bunun üzerine tüm Emond Meydanı sakinleri battaniyelerini aramaya başladılar. Loial da öyle. Moiraine çayını içerek oturdu. Lan de öyle. Muhafız uyumaya niyeti ya da ihtiyacı varmış gibi görünmüyordu.
Uyumaya hazırlansalar da, kimse diğerlerinden çok uzaklaşmak istemiyordu. Ocağın çevresinde battaniye kaplı, neredeyse birbirine dokunan tümseklerden küçük bir çember yaptılar.
“Rand,” diye fısıldadı Mat. “Min’le aranda bir şey var mıydı? Ona bakmadım bile. Güzeldi, ama neredeyse Nynaeve kadar yaşlı olmalı.”
“Ya bu Else?” diye ekledi Perrin, öbür yanından. “Güzel mi?”
“Kan ve küller,” diye mırıldandı Rand, “bir kızla konuşamayacak mıyım? Siz ikiniz Egwene kadar kötüsünüz.”
“Hikmet’in söyleyeceği gibi,” diye payladı Mat alayla, “diline hakim ol. Eh, bu konudan bahsetmeyeceksen, ben biraz uyuyacağım.”
“Güzel,” diye homurdandı Rand. “Bu söylediğin ilk akıllıca şey.”
Ama uyku çabuk gelmedi. Rand nasıl yatarsa yatsın taş sertti ve battaniyesinin altında çukurları hissedebiliyordu. Yollardan, dünyayı kıran adamlar tarafından yapılan, Karanlık Varlık tarafından lekelenen Yollardan başka bir yerde olduğunu hayal etmenin yolu yoktu. Gözlerinin önüne kırık köprü ve altında hiçbir şey olmaması gelip duruyordu.
Bir yana döndüğü zaman Mat’in kendisine baktığını gördü; aslında bakışları dalmıştı. Çevrelerindeki karanlığı hatırladıkları zaman şakalaşmalar unutulmuştu. Rand diğer yana döndü ve Perrin’in gözleri de açıktı. Perrin’in yüzünde Mat’inkinden daha az korku vardı, ama ellerini göğsüne koymuş, endişeyle başparmaklarını birbirine vuruyordu.
Moiraine çevrelerinde dolaştı, her birinin başında diz çöküp eğildi ve alçak sesle konuştu. Rand, kadının Perrin’e ne dediğini duyamadı, ama delikanlının başparmaklarını durdurdu. Yüzü neredeyse yüzüne dokunarak Rand’ın üzerine eğildiğinde alçak, rahatlatıcı bir sesle şöyle dedi, “Burada bile kaderin seni koruyor. Karanlık Varlık bile Desen’i tamamen değiştiremez. Ben yakınındayken güvendesin. Rüyaların güvende. Şimdilik, bir süre için, onlar da güvende.”
Kadın, Mat’in yanına giderken Rand kısa bir süre için kadının bu kadar basit olduğunu mu düşündüğünü merak etti. Güvende olduğunu söyleyecekti ve Rand buna inanacaktı. Ama bir şekilde kendini güvende hissediyordu –en azından biraz önce olduğundan daha güvende. Bunu düşünerek uykuya daldı ve rüya görmedi.
Onları Lan uyandırdı. Rand Muhafız’ın uyuyup uymadığını merak etti; yorgun görünmüyordu, sert taşın üzerinde birkaç saat yatanlar kadar bile değil. Moiraine çay yapacak kadar durmalarına izin verdi, ama kişi başına birer kupa içebildiler. Kahvaltılarını atlarının üzerinde ettiler. Loial ve Muhafız yol gösteriyordu. Yemek öncekilerle aynıydı, ekmek, et ve peynir. Rand ekmek, et ve peynirden bıkmanın kolay olacağını düşündü.
Son kırıntılar da parmaklardan yalandıktan kısa süre sonra Lan sessizce, “Bizi takip eden biri var,” dedi. “Ya da bir şey.” Bir köprünün ortasındaydılar ve köprünün iki ucu da görünmüyordu.
Kimse onu durduramadan Mat sadağından bir ok çekti ve arkalarındaki karanlığa salıverdi.
“Bunu yapmamam gerektiğini biliyordum,” diye mırıldandı Loial. “Asla yurt dışında Aes Sedailerle iş yapma.”
Lan Mat bir ok daha takamadan yayını aşağı ittirdi. “Kes şunu, seni köylü aptal. Kim olduğunu anlamanın yolu yok.”
“Güvenli oldukları tek yer orasıdır,” diye devam etti Ogier.
“Böyle bir yerde kötü bir şeyden başka ne olur ki?” diye sordu Mat.
“İhtiyarlar da böyle der ve onları dinlemeliydim.”
“Örneğin biz,” dedi Muhafız kuru kuru.
“Belki bir başka yolcu,” dedi Egwene umutla. “Belki bir Ogier.”
“Ogierlerin akılları Yolları kullanmayacak kadar başlarındadır,” diye hırladı Loial. “Loial dışında hepsi. Onun hiç aklı yoktur. İhtiyar Haman böyle derdi ve doğru.”
“Ne hissediyorsun, Lan?” diye sordu Moiraine. “Karanlık Varlık’a hizmet eden bir şey mi?”
Muhafız başını yavaşça iki yana salladı. “Bilmiyorum,” dedi, sanki bu onu şaşırtmış gibi. “Ayırt edemiyorum. Belki Yollar ve leke yüzündendir. Hepsi tamamen yanlış geliyor. Ama her kim ya da ne ise, bizi yakalamaya çalışmıyor. Son Adada neredeyse bize yetişecekti, ama yetişmemek için köprüde geriye kaçtı. Ama geride kalırsam onu şaşırtabilirim ve kim ya da ne olduğunu öğrenebilirim.”