“Geride kalırsan, Muhafız,” dedi Loial kararlılıkla, “hayatının geri kalanını Yollarda geçirirsin. Ogierce okuyabilsen bile, yanlarında bir Ogier kılavuz olmadan ilk Adadan geriye çıkış yolunu bulan bir insanı ne duydum, ne okudum. Ogierce okuyabiliyor musun?”
Lan başını yine iki yana salladı ve Moiraine, “Bizi rahatsız etmediği sürece biz de onu rahatsız etmeyeceğiz. Zamanımız yok. Hiç yok,” dedi.
Bir sonraki Adaya giden Köprü’de ilerliyorlardı. “Son Kılavuzu doğru hatırlıyorsam buradan Tar Valon’a giden bir yol var. En fazla yarım günlük bir yolculuk. Mafal Dadaranell yolu kadar uzun değil. Eminim…”
Loial lambalarının ışığı Kılavuza ulaştığında sustu. Taşın üstünde, derin, keskiyle çizilmiş keskin, köşeli yaralar açılmıştı. Lan, tetikte olduğunu artık gizlemiyordu. Eyerinde rahat rahat dik oturuyordu, ama Rand aniden Muhafız’ın çevresindeki her şeyi hissedebildiği, hattâ diğerlerinin nefesini algılayabildiği izlenimine kapıldı. Lan aygırını Kılavuzun çevresinde dolaştırdı, dışa açılan bir spiral çizmeye başladı. Saldırıya ya da saldırmaya hazır gibi at sürüyordu.
“Bu çok şeyi açıklıyor,” dedi Moiraine yumuşak sesle, “ve beni korkutuyor. Çok korkutuyor. Tahmin etmeliydim. Leke, çürüme. Tahmin etmeliydim.”
“Neyi tahmin etmeliydin?” diye sordu Nynaeve. Aynı anda Loial konuştu, “Bu da ne? Bunu kim yaptı? Böyle bir şeyi daha önce ne duydum, ne de işittim.”
Aes Sedai sakin bir biçimde ona döndü. “Trolloclar.” Kadın, diğerlerinin korku dolu inlemelerini duymazdan geldi. “Ya da Soluklar. Bunlar Trolloc rünleri. Trolloclar Yollara girmenin bir yöntemini keşfetmişler. İki Nehir’e görülmeden bu şekilde gelebilmiş olmalılar; Manetheren’deki Yolkapısını kullanarak. Afet’te en az bir Yolkapısı var.” Lan’e bir bakış fırlattıktan sonra devam etti; Muhafız uzaklaşmıştı, yalnızca lambasının solgun ışığı görülebiliyordu. “Manetheren yok edildi, ama bir Yolkapısını neredeyse hiçbir şey yok edemez. Soluklar bu şekilde Afet’ten Andor’a kadar bütün ulusları ayağa kaldırmadan Caemlyn çevresinde küçük bir ordu toplamış olabilirler.” Durdu, düşünceli düşünceli dudaklarına dokundu. “Ama henüz tüm yolları biliyor olamazlar, aksi halde bizim kullandığımız kapıdan Caemlyn’e akıyor olurlardı. Evet.”
Rand ürperdi. Yolkapısından girip karanlıkta bekleyen, yarı hayvan yüzleri çarpılarak öldürmek için, hattâ daha kötüsünü yapmak için karanlıktan fırlayan yüzlerce, belki binlerce Trolloc bulmak.
“Yolları kolayca kullanamıyorlar,” diye seslendi Lan. Lambası artık yirmi kulaçtan uzak olamazdı, ama ışığı Kılavuzun çevresinde toplananlara çok uzak gelen solgun, puslu bir toptu. Moiraine ona yaklaştı. Rand Muhafız’ın ne bulduğunu görünce, midesinin boş olmasını diledi.
Köprülerden birinin dibinde Trollocların donmuş şekilleri dikiliyordu. Çengelli baltalarını ve tırpan gibi kılıçlarını çevrelerinde savururken yakalanmışlardı. Gri ve taşlar gibi delik deşik, dev bedenler şişmiş, kabarcıklanmış zemine yarı gömülmüşlerdi. Kabarcıkların bazıları patlamış, korku ile sonsuza dek dişlerini gösterecek daha fazla hayvansı yüz ortaya çıkarmıştı. Rand arkasında birinin kustuğunu duydu ve her kimse, ona katılmamak için yutkundu. Trolloclar için bile ölmek için korkunç bir yoldu.
Trollocların bir, iki metre ötesinde köprü sona eriyordu. Yol tabelası bin parçaya bölünmüş, yerde yatıyordu.
Loial, Trollocları gözleyerek, hayata dönebilirlermiş gibi çekinerek atından indi. Telaşla tabeladan kalanları inceledi, taşa kakılmış metal yazıları okudu, sonra eyerine tırmandı. “Buradan Tar Valon’a giden ilk köprü buydu,” dedi.
Mat, elinin tersiyle ağzını siliyordu. Trolloclara bakmamaya çalışıyordu. Egwene yüzünü ellerinin arkasına gizlemişti. Rand atını Bela’ya yaklaştırdı ve kızın omzuna dokundu. Egwene döndü ve titreyerek ona sarıldı. Rand da titremek istiyordu; kızın sarılması titrememesini sağlayan tek şeydi.
“Henüz Tar Valon’a gitmiyor olmamız iyi bir şey,” dedi Moiraine.
Nynaeve hızla Aes Sedai’ye döndü. “Nasıl bu kadar sakin karşılayabilirsin? Aynısı bizim başımıza da gelebilir!”
“Belki,” dedi Moiraine dinginlik içinde ve Nynaeve dişlerini öyle sıktı ki, Rand gıcırdadıklarını duydu. “Ama erkeklerin, Yolları yapan Aes Sedailerin, Karanlık Varlık’ın yaratıkları için tuzaklar kurarak burayı korumaya çalışmış olması daha olası. O zamanlar, Yarı-insanlar ve Trolloclar Afet e sürülmeden önce korktukları bir şey olmalı. Her durumda, burada oyalanamayız ve ileride ya da geride, hangi yolu seçersek seçelim, üzerinde bir tuzak olabilir. Loial, bir sonraki köprüyü biliyor musun?”
“Evet. Evet, Işık’a şükür Kılavuzun o kısmını parçalamamışlar.” Loial ilk defa Moiraine’in söylediği gibi devam etmeye gönüllü göründü. Konuşmayı bitirmeden gri atını harekete geçirmişti bile.
Egwene, iki köprü geçene kadar Rand’ın koluna tutundu. Kız sonunda bir özür dileyerek ve zorla gülerek bıraktığı zaman Rand üzüldü. Yalnızca kızın o şekilde tutunması hoş olduğundan değil. Birisi korumanıza ihtiyaç duyarken cesur olmanın daha kolay olduğunu anlamıştı.
Moiraine onlar için bir tuzak kurulduğuna inanmıyor olabilirdi, ama dilinden düşürmediği acele etme ihtiyacına rağmen öncekinden de yavaş bir hız belirledi, herhangi bir köprüye çıkmadan ya da Adadan ayrılmadan önce hepsini durduruyordu. Aldieb’i öne çıkartıyor, elini uzatarak önündeki havayı yokluyordu ve kadın izin vermeden Loial ya da Lan bile ilerleyemiyordu.
Rand, tuzaklar konusunda Aes Sedai’ye güvenmek zorundaydı, ama çevrelerindeki karanlığa, sanki üç metre ötesini görebiliyormuş gibi bakıyor, kulak kabartıyordu. Trolloclar Yolları kullanabiliyorsa, o zaman onları takip eden şey Karanlık Varlık’ın yaratıklarından biri olabilirdi. Ya da birden fazlası. Lan Yollarda ayırt edemediğini söylemişti. Köprü arkasına köprü geçtiler, öğle yemeklerini at üstünde yediler, sonra daha fazla köprü geçtiler. Rand’ın duyabildiği tek ses eyerlerinin gıcırdaması, atların toynak sesleri ve bazen diğerlerinden birinin öksürmesi ya da kendi kendine mırıldanmasıydı. Daha sonra, karanlığın içinden bir yerden rüzgar sesi geldi. Rand hangi yönden geldiğini ayırt edemiyordu. Başta hayal ettiğini düşündü, ama zamanla emin oldu.
Soğuk bile olsa, yine rüzgarı hissetmek güzel olacak.
Aniden gözlerini kırpıştırdı. “Loial, Yollarda rüzgar olduğunu söylememiştin, değil mi?”
Loial, atını bir sonraki Adaya gelmeden durdurdu ve başını eğip dinledi. Yüzü yavaş yavaş soldu, dudaklarını yaladı. “Machin Shin,” diye fısıldadı boğuk bir sesle. “Kara Rüzgar. Işık bizi aydınlatsın ve korusun. Bu Kara Rüzgar.”
“Kaç köprü kaldı?” diye sordu Moiraine keskin bir sesle. “Loial, kaç köprü kaldı?”
“İki. Sanırım iki”
“Çabuk o zaman,” dedi kadın, Aldieb’i Adaya çıkararak. “Çabuk bul!”
Loial Kılavuzu okurken kendi kendine veya dinleyen herhangi birine doğru mırıldanıyordu. “Çıktıklarında delirmişlerdi, Machin Shin hakkında çığlıklar atıyorlardı. Işık bize yardım et! Aes Sedailerin iyileştirebildikleri bile…” Taşı telaşla taradı, sonra, “Bu taraftan!” diye bağırarak seçtiği köprüye doğru atını dörtnala sürdü.
Bu sefer Moiraine kontrol etmek için durmadı. Diğerlerini atlarını dörtnala kaldırmaları için uyardı. Köprü atlarının altında titriyor, lambaları tepelerinde çılgınca sallanıyordu. Loial bir sonraki Kılavuza göz gezdirdi ve iri atını neredeyse hiç durmadan, bir yarışçı gibi çevirdi. Rüzgarsesi daha yüksek geliyordu. Rand taştaki nal seslerinin üzerinden duyabiliyordu. Arkalarında rüzgar yaklaştı.