Işık, insan o gözlerde boğulabilir ve bunu yaparken mutlu olabilir. Utanarak boğazını temizledi. “Tar Valon’da koyun var mı? Benim tek bildiğim koyun gütmek ve tütün yetiştirmektir.”
“İnanıyorum ki,” dedi Moiraine, “sizin için Tar Valon’da yapacak şeyler bulabilirim. Hepiniz için. Belki koyun gütmek değil, ama ilgi çekici bulabileceğiniz şeyler.”
“İşte,” dedi Egwene konu kapanmış gibi. “Buldum. Aes Sedai olduğum zaman seni Muhafızım yapacağım. Muhafız olmak hoşuna giderdi, değil mi? Benim Muhafızım.” Kızın sesi kendinden emin çıkıyordu, ama Rand, gözlerindeki soruyu gördü. Kız bir yanıt istiyordu, ona ihtiyacı vardı.
“Muhafızın olmak hoşuma gider,” dedi Rand. Kız ve sen birbiriniz için değilsiniz. Min bunu bana neden söyledi?
Karanlık tüm ağırlığı ile çöktü ve herkes yorgundu. Loial, devrilip uyumaya hazırlanan ilk kişi oldu, ve diğerleri de onu takip etti. Kimse yastık olarak kullanmak dışında battaniyelerini almamıştı. Moiraine lambaların gazının içine, Afet’in kokusunu tepeden uzaklaştıran bir şey koymuştu, ama sıcaklığı hiçbir şey azaltamıyordu. Ay; dalgalanan, titrek bir ışık veriyordu, ama gecenin sıcaklığına bakılırsa, güneş zirvesinde olabilirdi.
Aes Sedai bir kulaç ötesinde uzanmış, rüyalarını korurken bile, Rand için uyumak imkansızdı. Onu uyanık tutan havanın yoğunluğu idi. Loial’ın yumuşak horultuları Perrin’inkileri boğan gökgürültüsü gibiydi, ama bitkinliğin diğerlerini altetmesini engellemedi. Muhafız hâlâ uyanıktı, kılıcını dizlerine uzatmış, geceyi izleyerek oturuyordu. Rand şaşkınlık içinde Nynaeve’in de uyanık olduğunu gördü.
Hikmet uzun süre sessizce Lan’i izledi, sonra bir kupaya çay doldurdu ve ona götürdü. Adam bir teşekkür mırıldanarak uzandığı zaman kupayı hemen bırakmadı. “Bir kral olacağını anlamalıydım,” dedi sessizce. Gözlerini Muhafız’ın yüzüne dikmişti, ama sesi hafifçe titrıyordu.
Lan de bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. Rand Muhafız’ın yüzünün yumuşadığını düşündü. “Ben kral değilim, Nynaeve. Yalnızca bir adamım. Bir çiftçinin tarlası kadar bile malı olmayan bir adam.”
Nynaeve’in sesi titremeyi bıraktı. “Bazı kadınlar toprak ya da altın istemez. Yalnızca adamı ister.”
“Ve ondan bu kadar az şeyi kabul etmesini isteyecek adam o kadına layık değildir. Sen olağanüstü bir kadınsın, gündoğumu kadar güzel, bir savaşçı kadar vahşisin. Sen dişi bir aslansın, Hikmet.”
“Bir Hikmet nadiren evlenir.” Durup, güç toplarmış gibi derin bir nefes aldı. “Ama Tar Valon’a gidersem, Hikmet’ten farklı bir şey olabilirim.”
“Aes Sedailer de Hikmetler gibi nadiren evlenir. Parlaklığı ile onu solgun gösterecek bu kadar güçlü bir eşe pek az erkek tahammül edebilir.”
“Bazı erkekler yeterince güçlüdür. Ben öyle birini tanıyorum.” Kuşku duyulabilirmiş gibi, bakışları kimi kastettiğini açıkça ifade etti.
“Benim, kılıcımdan ve kazanamayacağım, ama mücadele etmeyi asla bırakamayacağım bir savaştan başka hiçbir şeyim yok.”
“Sana buna aldırmadığımı söyledim. Işık, çoktan uygun görülenden çok konuşturdun beni. Sana sormama sebep olarak beni utandıracak mısın?”
“Seni asla utandırmam.” Bir okşama gibi nazik ses tonu Rand’ın kulaklarına tuhaf geldi, ama Nynaeve’in gözlerinin parlamasına sebep oldu. “Seçeceğin adamdan nefret edeceğim, çünkü o ben olmayacağım. Ve seni güldürürse onu seveceğim. Hiçbir kadın çeyiz olarak bir dulun karalarını hak etmez, hele sen hiç.” Dokunmadığı kupayı yere bıraktı ve ayağa kalktı. “Atları kontrol etmeliyim.”
Nynaeve o gittikten sonra orada, diz çökmüş halde kaldı.
Rand uykusu gelse de, gelmese de gözlerini kapattı. Hikmet’in ağlarken seyredilmekten hoşlanacağını sanmıyordu.
49
KARANLIK VARLIK HAREKETLENİYOR
Rand, şafakta irkilerek uyandı; asık suratlı güneş Afet’in ağaç tepelerinde gönülsüzce yükselirken gözkapaklarını iğnelemişti. Bu kadar erken saatte bile, sıcaklık, harap olmuş arazinin üzerini ağır bir battaniye gibi kaplamıştı. Rand başını battaniye rulosuna yaslayarak sırt üstü yattı ve gökyüzüne baktı. Hâlâ maviydi. Burada bile, en azından gökyüzüne dokunulmamıştı.
Uyuduğunu fark edince şaşırdı. Bir an kulak misafiri olduğu bir konuşmanın solgun anıları gördüğü bir rüyaymış gibi geldi. Sonra Nynaeve’in kırmızı gözlerini gördü; anlaşılan kadın uyumamıştı. Lan’in yüzü her zamankinden de sertti; sanki maskesini yine takmış, bir daha çıkarmamaya kararlı gibiydi.
Egwene, endişeli bir ifade ile gidip Hikmet’in yanında diz çöktü. Rand ne konuştuklarını duyamıyordu. Egwene konuştu ve Nynaeve başını iki yana salladı. Egwene bir şey daha söyledi ve Hikmet önemsemezce elini salladı. Egwene yanından ayrılmak yerine başını daha da yaklaştırdı ve iki kadın birkaç dakika boyunca alçak sesle konuştular. Nynaeve yine başını iki yana salladı, sonra kahkaha atarak Egwene’e sarıldı. Yüz ifadesine bakılırsa kızı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama Egwene ayağa kalktığında öfkeyle Muhafız’a baktı. Lan fark etmiş görünmedi; Nynaeve olduğu yere hiç bakmıyordu.
Rand başını iki yana sallayarak eşyalarını topladı ve ellerini, yüzünü ve dişlerini Lan’in bu tür şeyler için harcanmasına izin verdiği pek az suyla yıkadı. Kadınların bir şekilde erkeklerin aklından geçeni okuyup okumadıklarını düşündü. Bu huzursuz edici bir düşünceydi. Bütün kadınlar Aes Sedai. Kendi kendine Afet’in etkisine kapıldığını söyleyerek ağzını çalkaladı ve atını eyerlemeye seyirtti.
Atların yanına varmadan kampın yok olması biraz rahatsız ediciydi, ama o eyer kolanını sıkılaştırırken tepenin zirvesindeki her şey birden ortaya çıktı. Herkes acele ediyordu.
Yedi Kule, sabah ışığı altında açıkça görülüyordu, uzaktaki dev, kaba tepelere benzeyen yıkıntılar, kaybolan ihtişama işaret ediyordu. Yüz göl pürüzsüz, kırışıksız maviydi. Bu sabah yüzeyi bozan hiçbir şey yoktu. Rand göllere ve yıkık kulelere bakarken tepenin çevresinde yetişen hastalıklı şeyleri neredeyse görmezden gelebiliyordu. Lan, kulelere bakmaktan kaçınmıyor gibiydi, tıpkı Nynaeve’den kaçınmıyor göründüğü gibi, ama bir şekilde yola çıkmaya hazırlanırken hiç bakmıyordu.
Hasır sepetler yük atına bağlandıktan, her iz, çöp, leke yok edildikten, başka herkes atına bindikten sonra Aes Sedai gözlerini kapatarak, nefes bile almıyormuş gibi görünerek tepede durdu. Rand’ın görebildiği kadarıyla hiçbir şey olmadı, ama Nynaeve ve Egwene sıcaklığa rağmen ürperdiler ve kollarını ovalamaya başladılar Egwene’in elleri aniden kollarının üzerinde durdu ve ağzını açıp Hikmet’e baktı. O konuşamadan Nynaeve’de ovalamayı bıraktı ve kıza keskin bir bakış fırlattı. İki kadın bakıştılar ve sonra Egwene sırıtarak başını salladı. Bir an sonra Nynaeve’de gülümsedi, ama onunki gönülsüzdü.
Rand, parmaklarını şimdiden yüzüne çarptığı sudan daha ıslak olan saçlarından geçirdi. O sessiz bakışmada anlaması gereken bir şey olduğundan emindi, ama o tüy kadar hafif sürtünme o yakalayamadan zihninde kaybolmuştu.
“Ne bekliyoruz?” diye sordu Mat. Atkısını kaşlarının üzerine bağlamıştı. Yayına bir ok geçirmiş, eyer topuzuna dayamıştı. Sadağını kolayca ulaşabilmek için kemerinde yakına çekmişti.
Moiraine gözlerini açtı ve tepeden aşağı inmeye başladı. “Dün gece burada yaptığım şeyin kalıntılarını temizlememi. Kalıntılar bir gün içinde kendiliğinden dağılırdı, ama artık kaçınabileceğim hiçbir riske girmeyeceğim. Çok yakındayız ve Gölge burada çok güçlü. Lan?”