Adamların elleri başlıkları geri itti ve Rand’ın gözleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Yaşlı adam yaşlıdan da yaşlıydı; yanında Cenn Buie sağlığının zirvesinde bir çocuk gibi görünürdü. Yüzündeki deri bir kafatasının üzerine sıkı sıkı gerilmiş, sonra biraz daha gerilmiş çılgın bir parşömen gibiydi. Kabuk kabuk olmuş kafatasının üzerinde, ince, kırılgan saçlar tuhaf yerlerde duruyordu. Kulakları buruşmuş, çok eski deri parçaları gibiydi; gözleri çökmüştü, kafasının içinden, tünellerin öbür ucundan bakar gibi bakıyordu. Ama diğeri daha kötüydü. Onun kafası ve yüzü tamamen siyah deriden gergin bir maske ile kaplıydı ve ön tarafı mükemmel bir yüz biçiminde yapılmıştı, çılgınca, vahşice kahkahalar atan, sonsuza dek donmuş genç bir adamın yüzü. Diğeri yüzünü gösterdiğine göre, o ne saklıyor? Sonra kafasında düşünceler bile dondu, toza dönüştü ve uçup gitti.
“Benim adım Aginor,” dedi yaşlı adam. “Ve o da Balthamel. Artık diliyle konuşmuyor. Çark üç bin yıllık tutsaklık boyunca oldukça ince öğütüyor.” Çökmüş gözleri kemere kaydı; Balthamel içeriye girmek ister gibi maskesinin gözlerini beyaz taştan açıklığa dikerek öne eğildi. “Onsuz onca zaman,” dedi Aginor yumuşak sesle. “Onca zaman.”
“Işık bizi korusun…” diye başladı Loial sesi titreyerek ve Aginor ona baktığı zaman aniden sustu.
“Terkedilmişler,” dedi Mat boğuk bir sesle, “Shayol Ghul’de tutsak edilmiştir…”
“Edilmişti.” Aginor gülümsedi; sararmış dişleri köpek dişi gibi sivri görünüyordu. “Bazılarımız artık tutsak değil. Mühürler zayıflıyor, Aes Sedai. Ishamael gibi bir kez daha dünyada yürüyeceğiz ve kısa zaman sonra kalanımız da gelecek. Tutsaklığım sırasında bu dünyaya çok yakındım, ben ve Balthamel, Çark’ın öğütmesine çok yakın, ama kısa süre sonra Karanlığın Yüce Efendisi serbest kalacak, bize yeni et verecek ve dünya bir kez daha bizim olacak. Bu sefer bir Lews Therin Kardeşkatili’niz de olmayacak. Sizi kurtaracak bir Sabahın Efendisi olmayacak. Artık aradığımızın kim olduğunu biliyoruz ve artık kalanınıza ihtiyaç yok.”
Lan’in kılıcı kınından öyle hızlı fırladı ki, Rand takip edemedi. Ama Muhafız Moiraine’e ve Nynaeve’e bakarak tereddüt etti. İki kadın birbirlerinden ayrı duruyordu; herhangi biri ile Terkedilmişlerin arasına girmesi, diğerinden uzak kalması anlamına gelecekti. Tereddüt yalnızca bir yürek atımı kadar sürdü, ama Muhafız’ın ayakları hareket ederken Aginor elini kaldırdı. Bu küçümseme dolu bir jestti, bir sineği kovarmış gibi boğum boğum parmakların sallanması. Muhafız dev bir yumruk çarpmış gibi geri geri uçtu. Donuk bir gümleme ile taş kemere çarptı, bir an orada asılı kaldı, sonra kılıcı uzattığı elinin yakınına düştü ve Lan gevşek bir yığın halinde yığılıp kaldı.
“HAYIR!” diye çığlık attı Nynaeve.
“Kıpırdama!” diye emretti Moiraine, ama hiç kimse kıpırdayamadan Hikmet’in hançeri kemerinden çıkmıştı ve şimdi küçük hançerini kaldırmış, Terkedilmişlere doğru koşuyordu.
“Işık seni kör etsin,” diye bağırarak hançerini Aginor’un göğsüne indirdi.
Diğeri yalnız bir engerek gibi hareket etti. Genç kadının darbesi henüz inerken Balthamel’in deri eldivenli eli uzanıp onun yanağını kavradı, parmakları bir yanağına, başparmağı diğerine gömüldü, basınçları ile kan çıkardı, eti solgun çıkıntılar halinde kabarttı. Nynaeve, kırbaçlanmış gibi baştan ayağa sarsıldı. Balthamel onu kaldırırken, deri maske kadının hâlâ titreyen yüzüne bakmak için yaklaştırırken hançeri faydasızca elinden düştü. Ayak parmakları yerin bir ayak üstünde seyirdi; saçlarından çiçekler yağıyordu.
“Etin verdiği zevkleri neredeyse unutmuştum.” Aginor’un dili kuru dudaklarını yaladı, deri üzerinde gezinen taş gibi bir ses çıkardı. “Ama Balthamel çok şey hatırlıyor.” Maskenin kahkahası gittikçe çılgınlaştı, Nynaeve’in ağzından çıkan feryat, genç kadının canlı yüreğinden yırtılan çaresizlik gibi Rand’ın kulaklarını yaktı.
Egwene aniden harekete geçti ve Rand kızın Nynaeve’e yardım edeceğini anladı. “Egwene, hayır!” diye bağırdı, ama kız durmadı. Rand’ın eli Nynaeve’in haykırışı ile kılıcına gitmişti, ama onu bıraktı ve kendini Egwene’in üzerine attı. Kız üçüncü adımını atamadan ona çarptı, ikisini birden yere yıktı. Egwene inleyerek altında yere düştü, hemen ayağa kalkmak için kıvranmaya başladı.
Rand, diğerlerinin de harekete geçtiğini fark etti. Perrin baltasını elinde çeviriyor, gözleri altın bir parıltı ile, şiddetle parlıyordu. “Hikmet!” diye uludu Mat. Shadar Logoth’dan gelen hançer elindeydi.
“Hayır!” diye seslendi Rand. “Terkedilmişlerle savaşamazsmız!” Ama onlar işitmemiş gibi, gözlerini Nynaeve ve iki Yalnız’a çevirerek yanından geçtiler.
Aginor kayıtsızca onlara baktı… ve gülümsedi.
Rand tepesindeki havanın bir devin kırbacı gibi şakladığını hissetti. Terkedilmişler ile aralarındaki mesafenin yarısını aşmış olan Mat ve Perrin duvara çarpmış gibi durdular ve geriye sıçrayıp yere devrildiler.
“Güzel,” dedi Aginor. “Sizin için en uygun yer. Bize tapınırken kendinizi gereğince alçaltmayı öğrenirseniz yaşamanıza izin verebilirim.”
Rand telaşla ayağa kalktı. Belki Terkedilmişlerle savaşamazdı –hiçbir sıradan insan yapamazdı bunu– ama önlerinde yaltaklanarak süründüğüne inanmalarına da izin vermeyecekti. Egwene’in kalkmasına yardım etmeye çalıştı, ama kız ellerine vurdu ve tek başına kalkıp öfkeyle elbisesini silkelemeye başladı. Mat ve Perrin de inatla, sendeleyerek doğrulmuşlardı.
“Yaşamak istiyorsanız,” dedi Aginor, “öğreneceksiniz. Artık ihtiyaç duyduğum şeyi bulduğuma göre” –gözleri taş kemere gitti– “size ders vermek için zaman ayırabilirim.”
“Buna izin vermeyeceğim!” Yeşil Adam, kadim bir meşeye çarpan yıldırım sesi gibi bir sesle ağaçların arasında belirdi. “Siz buraya ait değilsiniz!”
Aginor, ona kısa, küçümseme dolu bir bakış fırlattı. “Defol! Senin zamanın geçti, senin türünden olan herkes uzun zaman önce toza döndü. Sana kalan ömrü yaşa ve dikkatimize layık olmadığın için memnun ol.”
“Burası benim mekanım,” dedi Yeşil Adam, “ve burada hiçbir canlı varlığı incitemeyeceksiniz.”
Balthamel Nynaeve’i paçavra gibi kenara fırlattı. Genç kadın gözleri iri iri açılmış, tüm kemikleri enmişcesine gevşek, bir paçavra gibi yere düştü. Bir deri kaplı el kalktı ve Yeşil Adam bedenine dolanmış sarmaşıklardan duman yükselirken kükredi. Ağaçların arasında esen rüzgarda acısı yankınlandı.
Aginor, Yeşil Adam’ın işi bitmiş gibi Rand ve diğerlerine döndü, ama uzun bir adımdan sonra dev, yapraklı kollar Balthamel’e dolandı, onu yükseğe kaldırdı ve kalın sarmaşıklardan bir göğüse bastırarak ezdi. Siyah deri maske öfkeyle kararmış fındık gözlere kahkahalar attı. Balthamel’in kolları yılan gibi kıvrandı, eldivenli elleri koparabilecekmiş gibi Yeşil Adam’ın kafasını kavradı. O ellerin dokunduğu yerden alevler fışkırdı, sarmaşıklar kurudu, yapraklar döküldü. Yeşil Adam, bedenindeki sarmaşıklardan yoğun, siyah bir duman yükselirken bağırdı. Tüm varlığı ağzından fışkıran dumanlarla birlikte uçup gidiyormış gibi kükredi, kükredi.
Balthamel aniden Yeşil Adam’ın kollarında sarsıldı. Yalnız’ın eli onu tutmak yerine ittirmeye çalıştı. Eldivenli ellerden biri savruldu… ve minik bir sarmaşık siyah deriyi delip geçti. Ormanın derin gölgelerinin içinde, ağaçları çevreleyenlere benzer mantarlar kollarını sardı, hiç yoktan fışkırıp tüm boyunu kapladı. Balthamel kıvrandı ve bir kokuşmuşotu filizi maskesini yırttı, likenler köklerini batırdılar, yüzündeki deri maskede minik çatlaklar açtılar, ölümün-kafası mantarları ağzı yırtıp geçtiler.