Yedi gün sonra, Fal Dara’da çanlar hâlâ çalıyordu. İnsanlar Fal Moran’dan dönmüş, askerlerin kutlamalarına katılmıştı. Rand’ın durduğu uzun balkonda, bağırışlar ve şarkılar çanların sesine kanşıyordu. Balkon Agelmar’ın yeşil ve çiçeklenen özel bahçesine bakıyordu, ama Rand onlara dikkat etmiyordu. Gökyüzünde yükselen güneşe rağmen Shienar Rand’ın alışık olmadığı kadar serindi, ama o balıkçıl işaretli kılıcını sallarken, onun çıplak göğsünde ve omuzlarında ter damlacıkları asılı duruyordu. Her hareketi özenli, ama boşluğun içinde yüzdüğü yerden uzaktı. Oradayken bile, Moiraine’in sakladığı sancak görülse kasabada ne kadar neşe olacağını merak ediyordu.
“Güzel, koyun çobanı.” Kollarını göğsünde kavuşturarak korkuluklara yaslanan Muhafız onu eleştiren bakışlarla izliyordu. “İyi gidiyorsun, ama kendini o kadar zorlama. Birkaç haftada kılıç ustası olamazsın.”
Boşluk iğne batırılmış sabun köpüğü gibi yok oldu. “Kılıç ustası olmak umrumda değil.”
“Bu bir kılıç ustasının kılıcı, koyun çobanı.”
“Ben yalnızca babamın benimle gurur duymasını istiyorum.” Eli kabzanın kaba derisini kavradı. Ben yalnızca Tam ’in babam olmasını istiyorum. “Zaten benim birkaç haftam yok.”
“Demek fikrini değiştirmedin.”
“Sen olsan değiştirir miydin?” Lan’in ifadesi değişmedi; yüzündeki sert çizgiler, asla değişemezmiş gibi görünüyordu. “Beni durdurmaya çalışmayacak mısın? Ya da Moiraine Sedai?”
“Dilediğin zaman gidebilirsin, koyun çobanı, ya da Desen’in senin için dokuduğu şekilde.” Muhafız doğruldu. “Seni yalnız bırakacağım.”
Rand, Lan’in gitmesini izlemek için döndü ve Egwene’i orada bekler buldu.
“Ne konuda fikrini değiştirmedin, Rand?”
Rand aniden üşüdüğünü hissederek gömleğini ve ceketini aldı. “Ben gidiyorum, Egwene.”
“Nereye?”
“Bir yere. Bilmiyorum.” Rand onunla göz göze gelmek istemiyordu, ama kendini ona bakmaktan alamıyordu. Kız, omuzlarına dökülen saçlarını kırmızı yabançiçekleriyle bezemişti. Koyu mavi, kenarlarına Shienaranlıların yaptığı gibi beyaz çiçeklerden ince bir kenar süsü işlenmiş pelerinine sıkı sıkı sarınmıştı ve çiçekler yüzüne kadar yükseliyordu. Yanakları da çiçekler kadar beyazdı; gözleri o kadar iri ve siyah görünüyordu ki! “Uzağa.”
“Moiraine Sedai’nin çekip gitmenden hoşlanacağını sanmıyorum. Yaptığın… yaptığın şeylerden sonra ödülü hak ediyorsun.”
“Moiraine hayatta olup olmadığıma bile aldırmıyor. Onun istediğini yaptım ve her şey bitti. Ona gittiğim zaman benimle konuşmuyor bile. Ona yakın durmaya çalıştığımdan değil, ama benden uzak duruyor. Gitmeme aldırmayacaktır ve onun aldırıp aldırmadığına da ben aldırmıyorum.”
“Moiraine hâlâ tam olarak iyileşmedi, Rand.” Kız tereddüt etti. “Ben eğitimim için Tar Valon’a gitmeliyim. Nynaeve de geliyor. Ve Mat’in onu hançere bağlayan şey yüzünden Şifa görmesi gerekiyor. Perrin ise önce Tar Valon’u görüp, sonra… her nereye gidecekse oraya gitmek istiyor. Sen de bizimle gelebilirsin.”
“Ve beni ehlileştirmek isteyecek, Moiraine’den başka bir Aes Sedai’nin beni bulmasını bekleyeyim, öyle mi?” Sesi kabaydı, neredeyse alaycıydı; bunu değiştiremiyordu. “İstediğin bu mu?”
“Hayır.”
Rand, yanıt vermeden önce tereddüt etmediği için ona ne kadar minnettar olduğunu asla söyleyemeyecekti.
“Rand, korkuyorsun…” Yalnızdılar, ama kız çevresine bakındı ve sesini alçalttı. “Moiraine Sedai Gerçek Kaynak’a dokunmak zorunda olmadığını söylüyor. Saidine dokunmazsan, Güç’ü kullanmaya çalışmazsan, güvende olursun.”
“Ah, bir daha asla dokunmam. Elimi kesseler olmaz.” Ya kendimi durduramazsam? Onu kullanmaya hiç çalışmadım, Göz’de bile. Ya duramazsam?
“Eve gidecek misin, Rand? Baban seni görmek için deli oluyordur. Mat’in babası bile artık onu görmek için deli oluyordur. Ben gelecek sene Emond Meydanı’na geleceğim. En azından kısa bir süre için.”
Rand, avucunu kılıcının kabzasına sürttü, bronz balıkçılı hissetti. Babam. Evim. Işık, onları görmeyi nasıl da istiyorum… “Eve gitmeyeceğim.” Kendimi engelleyemediğini anlarda, inciteceğim insanların olmadığı bir yere. Yalnız kalacağım bir yere. Aniden balkona kar yağmış gibi üşüdü. “Uzağa gidiyorum, ama eve değil.” Egwene, Egwene, neden onlardan biri olmak zorundaydın? Rand kollarını kıza doladı, saçlarına fısıldadı. “Eve asla dönmeyeceğim.”
Agelmar’ın özel bahçesinde, beyaz çiçeklerle bezenmiş gür bir çardağın altında, Moiraine yattığı yerde kıpırdandı. Mührün parçaları hâlâ kucağındaydı ve zaman zaman saçlarına taktığı küçük mücevher, parmaklarından sarkan altın zincirin ucunda dönüyordu. Taştaki solgun, mavi parıltı söndü ve kadının dudaklarına bir gülümseme dokundu. Taşın kendisinde güç yoktu, ama henüz küçük bir kızken, Cairhien’in Kraliyet Sarayı’nda Tek Güç’ü kullanmayı öğrenirken yaptığı ilk şey, işitilemeyecek kadar uzakta olduklarını düşünen insanlara kulak misafiri olmaktı.
“Kehanetler gerçekleşecek,” diye fısıldadı Aes Sedai. “Ejder yeniden doğdu.”
SÖZLÜK
BU SÖZLÜKTEKİ TARİHLER ÜZERİNE BİR NOT. Toma Takvimi (Toma dur Ahmid tarafından düzenlenmiştir) son erkek Aes Sedai’nin ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra benimsenmiş ve Dünyanın Kırılışı’ndan Sonraki (KS) senelerin kaydedilmesinde kullanılmıştır. Trolloc Savaşları esnasında pek çok kayıt yok edilmiştir, öyle ki Savaşlar’ın sona ermesi ile eski sisteme göre hangi yılda bulunulduğu üzerine tartışmalar çıkmıştır. Gazarlı Tiam tarafından, Trolloc tehdidinden kurtulunmasını kutlamaya dayalı, her yılı Özgür Yıl (ÖY) sayan yeni bir takvim önerilmiştir. Gazar takvimi, Savaş’tan sonraki yirmi yıl iyinde geniş kabul görmüştür. Şahinkanadı Artur, kendi imparatorluğunun kuruluşuna dayalı (KS, Kuruluştan Sonra) yeni bir takvim yaratmaya çalışmıştır, fakat bu artık yalnızca tarihçiler tarafından bilinen ve atıfta bulunulan bir takvimdir. Yüzyıl Savaşları’nın yarattığı geniş çaplı yıkım, ölüm ve karmaşadan sonra, Deniz Halkı’ndan bir alim olan Uren din Jubai Süzülen Martı tarafından dördüncü bir takvim düzenlenmiş ve Tarabonlu Panarch Farede tarafından yürürlüğe konulmuştur. Şu anda, Yüzyıl Savaşları’nın gelişigüzel olarak belirlenmiş bitiş yılından başlayan ve Yeni Çağ’ın (YÇ) yıllarını kaydeden Farede Takvimi geçerlidir.
Adan, Heran (Aydan, Heran): Baerlon Valisi.
Aes Sedai (Ayes Seday): Tek Güç’ü kullanan kişiler. Delilik Çağı’ndan bu yana, hayatta kalan yegane Aes Sedailerin tümü kadındır. Yaygın olarak güvensizlik duyulan ve korkulan, hattâ nefret edilen Aes Sedailerin, genellikle ulusların işlerine karıştığı düşünülür. Aynı zamanda, bu tür bağlantıların gizli tutulması gereken ülkelerde bile, Aes Sedai danışman bulundurmayan pek az hükümdar vardır. Saygı ifade eden bir ünvan olarak kullanılır, örn: Sheriam Aes Sedai. Bkz. Ajah; Amyrlin Makamı.
Afet: Bkz. Büyük Afet.
Agelmar; Jagad Evi’nden Lord Agelmar (Agelmar; Cagad): Fal Dara Lordu. İşareti, koşan üç kızıl tilkidir.
Aieclass="underline" Aiel Kıraçları’nın halkı. Sert ve zorludurlar. Öldürmeden önce yüzlerine peye takarlar. Vahşi davrananlar için kullanılan “kara peyeli Aiel gibi davranmak” deyimi buradan yıkmıştır. Silahlan varken ya da çıplak ellerinden başka hiçbirşeyleri yokken ölümcül savaşçılardır, ama asla kılıçlara dokunmazlar. Gaydacıları onları savaşa dans şarkıları ile götürür ve savaşı “Dans” olarak adlandırırlar.