Выбрать главу

“Ve sıcak banyo da, umarım, Fitch Efendi,” dedi Moiraine ve Egwene hararetle yankıladı, “Ah, evet.”

“Banyo mu?” dedi hancı. “Baerlon’daki en iyileri ve en sıcakları. Gelin. Geyik ve Aslan’a hoşgeldiniz. Baerlon’a hoşgeldiniz.”

14

GEYİK VE ASLAN

Hanın içi, dışarıya taşan seslerin gösterdiği kadar, hattâ bundan da fazla hareketliydi. Emond Meydanı’ndan gelen grup, Fitch Efendi’yi arka kapıdan içeri takip etti, kısa süre sonra devamlı çevrelerinde akan, uzun önlüklü, yemek tabaklarını ve içki tepsilerini yükseğe kaldıran adam ve kadınların arasından kendilerine yol açmaya başladılar. Taşıyıcılar birinin yoluna çıktıklarında özürler mırıldanıyor, ama asla adımlarını yavaşlatmıyorlardı. Adamlardan biri Fitch Efendi’den telaşlı emirler aldı ve koşarak uzaklaştı.

“Korkarım han neredeyse dolu,” dedi hancı Moiraine’e. “Neredeyse çatıya kadar. Kasabadaki bütün hanlar böyle. Böyle bir kıştan sonra… eh, yollar, dağlardan inmelerine yetecek kadar açılır açılmaz buraya aktılar –evet, sözcük bu– madenciler ve kalaycılar buraya aktılar. Hepsi korkunç hikayeler anlatıyordu. Kurtlar ve daha kötüleri. İnsanların bütün kış kapalı kaldığında anlattığı türden hikayeler. Orada kimsenin kaldığını sanmıyorum, burada o kadar çok insan var ki. Ama hiç korkmayın. Biraz kalabalık olabilir, ama siz ve Andra Efendi için elimden geleni yapacağım. Dostlarınız için de elbette.” Merakla bir iki kez Rand’a ve diğerlerine baktı; Thom dışında hepsinin kıyafeti köylü olduklarını gösteriyordu ve Thom’un âşık pelerini, onu “Alys Hanım” ve “Andra Efendi” için tuhaf bir yol arkadaşı kılıyordu. “Elimden geleni yapacağım, bundan emin olabilirsiniz.”

Rand, çevresindeki koşuşturmaya baktı ve ezilmemek için dikkat etmeye çalıştı, ama yardımcılardan hiçbiri böyle bir tehlike yaşamıyor gibiydi. Al’Vere Efendi ve karısının, zaman zaman kızlarından biraz yardım alarak Badeçay Hanı’nı nasıl idare ettiklerini düşündü.

Mat ve Perrin, boyunlarını ilgiyle salona doğru uzattılar. Koridorun uzak ucundaki geniş kapı her açıldığında o taraftan kahkaha dalgaları, şarkılar, neşeli bağırışlar geliyordu. Muhafız, haberleri dinlemekten bahsederek yaylı kapıda yok oldu ve eğlence seslerinin içine karıştı.

Rand onu takip etmek istedi, ama banyo yapmayı daha çok istiyordu. O sırada insanlar ve kahkahalar çok hoşuna giderdi, ama ortak oda varlığını temizlendikten sonra daha çok takdir edecekti. Mat ve Perrin’in de böyle hissettiği açıktı. Mat gizli gizli kaşınıyordu.

“Fitch Efendi,” dedi Moiraine. “Baerlon’da Işığın Evlatları olduğunu anlıyorum. Sorun çıkma olasılığı var mı?”

“Ah, onlar hakkında endişelenmeyin, Alys Hanım. Her zamanki numaralarını yapıyorlar. Kasabada bir Aes Sedai olduğunu iddia ediyorlar.” Moiraine bir kaşını kaldırdı ve hancı tombul ellerini açtı. “Endişelenmeyin. Daha önce de denediler. Baerlon’da Aes Sedai yok ve Vali bunu biliyor. Beyazcübbeler bir Aes Sedai ya da Aes Sedai olduğunu iddia ettikleri bir kadın gösterirlerse halk onları kendi duvarları içine alır sanıyorlar. Eh, sanırım bazıları almak isterdi. Bazıları. Ama çoğu insan Beyazcübbelerin neyin peşinde olduğunu biliyor ve Vali’yi destekliyor. Kimse zararsız, yaşlı bir kadının, sırf Çocuklar kargaşa yaratabilsin diye zarar görmesini istemez.”

“Bunu duyduğuma memnun oldum,” dedi Moiraine kuru kuru. Bir elini hancının koluna koydu. “Min hâlâ burada mı? Onunla konuşmak isterim.”

Fitch Efendi’nin yanıtı onları banyolara götürecek hizmetkarların gelmesi üzerine duyulmadı. Moiraine ve Egwene devamlı gülümseyen ve bir kucak dolusu havlu taşıyan tombul bir kadının arkasından kayboldu. Âşık, Rand ve arkadaşları kendilerini zayıf, siyah saçlı, Ara isimli bir adamı izler buldular.

Rand, Ara’ya Baerlon hakkında sorular sormaya çalıştı, ama adam Rand’ın komik bir aksam olduğu dışında iki çift laf bile etmedi. Sonra banyo odasını görünce Rand’ın kafasındaki tüm düşünceler dağıldı. Bir düzine yüksek, bakır küvet taş döşeli zeminde yuvarlak oluşturacak şekilde sıralanmıştı. Zemin; büyük, taş duvarlı odanın merkezine doğru hafifçe meyilleniyordu. Her küvetin yanındaki taburede katlanmış kalın bir havlu ve iri, sarı bir sabun kalıbı duruyordu. Büyük, siyah su kazanları bir duvarın dibinde, ateşin üzerinde dizilmişti. Karşı duvarda derin bir şöminede yanan kütükler genel sıcaklığa katkıda bulunuyordu.

“Neredeyse Badeçay Hanı kadar iyi,” dedi Perrin sadakatle, gerçeğe pek de bağlı kalmadan.

Thom havlar gibi kahkaha attı ve Mat kıkırdadı. “Yanımızda bilmeden bir Coplin getirmişiz, anlaşılan.”

Ara, bakır küvetlerin dört tanesini doldururken Rand pelerininden sıyrıldı ve giysilerini çıkardı. Diğerleri de küvet seçmek konusunda fazla oyalanmadılar. Giysileri taburelerin üzerine yığılınca, Ara her birine büyük bir kova dolusu sıcak su ve bir kepçe getirdi. Sonra kapının yanındaki tabureye oturdu, kollarını kavuşturup duvara yaslandı, kendi düşüncelerine dalıp gitti.

Sabunlanıp kepçe kepçe suyla bir haftanın kirinden arınırken sohbet etmeye pek az fırsat buldular. Sonra küvetlere uzandılar; Ara suyu öyle bir sıcaklığa getirmişti ki, yavaş yavaş, keyifli iç çekişlerle yerleştiler. Odadaki hava ılıktan sıcak ve buharlıya dönüştü. Uzun süredir gergin olan kasları gevşerken ve kemiklerine yerleştiğine inandıkları soğuk çekilirken, iç çekmeleri dışında ses duyulmadı.

“Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?” diye sordu Ara aniden. İnsanların aksanları hakkında konuşmaya hakkı yokmuş gibi görünüyordu; o ve Fitch Efendi ağızları lapa doluymuş gibi konuşuyorlardı. “Daha çok havlu? Daha çok sıcak su?”

“Hiçbir şey,” dedi Thom yankılı bir sesle. Gözlerini kapattı, elini tembel tembel salladı. “Git ve akşamın tadını çıkar. Daha sonra verdiğin hizmetin karşılığını almanı sağlayacağım.” Küvetinde biraz daha kaykıldı, su, gözleri ve burnu dışında her yerini örtene kadar.

Ara’nın gözleri özlemle, giysilerini ve eşyalarını yığdıkları, küvetlerin yanındaki taburelere gitti. Yaya bir göz attı, ama Rand’ın kılıcını ve Perrin’in baltasını uzun uzun inceledi. “Köylerde de mi sorun var?” dedi aniden. “Irmaklarda, ya da siz ne diyorsanız?”

“İki Nehir,” dedi Mat, her sözcüğü ayrı ayrı telaffuz ederek. “İki Nehir deniyor. Soruna gelince, neden…”

“Hem, ne demek istiyorsun?” diye sordu Rand. “Burada sorun mu var?”

Perrin banyo keyfi ile mırıldandı, “Güzel! Güzel!” Thom biraz doğruldu, gözlerini açtı.

“Burada mı?” Ara hıhladı. “Sorun mu? Madencilerin sabahın köründe yumruk yumruğa kavga etmeleri sorun sayılmaz. Ya da…” Durdu ve bir an onları süzdü. “Ghealdan’da olan türden sorunları kastetmiştim,” dedi sonunda. “Hayır, sanmam. Aşağı köylerde koyundan başka bir şey yok, değil mi? Alınmayın. Yalnızca sessiz olduğunu kastetmiştim. Yine de, tuhaf bir kış oldu. Dağlarda tuhaf şeyler. Saldaea’da Trolloclar olduğunu duydum. Ama orası Sınırboyları’nda, değil mi?” Ağzı hâlâ açık, sözlerini bitirdi, sonra bu kadar çok şey söylemesine şaşmış gibi ağzını kapattı.

Rand Trolloc sözcüğünü duyunca gerildi ve banyo lifini başının üzerinde sıkarak bunu saklamaya çalıştı. Adam konuşmaya devam ederken gevşedi, ama herkes ağzını kapalı tutmayı başaramadı.

“Trolloclar mı?” dedi Mat. Rand ona su sıçrattı, ama Mat sırıtarak yüzünü sildi. “Sana Trollocları anlatayım.”

Thom, küvetine girdiğinden beri ilk kez konuştu. “Neden anlatmamayı denemiyorsun? Kendi hikayelerimi senden dinlemekten bıktım.”