Vızır Vızır
Softalar, Bektaşi'ye, Tanrı'nın büyüklüğünü öğretmeye çalışıp duruyorlar. Anlatıp, anlatıp, sonunda da diyorlar ki: "Tanrı isterse iğne deliğinden deve bile geçirir!" Bektaşi: "Elbette," diyor. "Nasıl elbette?" diyor softalar. Bektaşi çözüyor düğümü: "Tabii ya! Onun yapamayacağı şey mi var? Canı ister, iğne deliğini büyütür veya canı ister, develeri küçültür, vızır vızır geçirir."
Üzüm suyu
Sultan Abdülmecid bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadaşını ziyarete gitmiş. O dönünceye kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce karşılıklı konuşmaya başlamışlar. "Erenler bağın maşallah çok büyük. Üzümünü ne yapıyorsun?" "Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultanım." "Buradaki üzüm yemekle biter mi?" "Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz!" "Peki ama, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?" "Vallahi Sultanım, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst tarafına karışmak haddimize mi?"
Siz de atın
Hoca, camide içkinin kötülüğünden bahsediyormuş. Cemaat arasında bulunan Bektaşi'nin fena halde canı sıkılmış. Gitmek üzere kalkayım derken, koynundaki şarap şişesi kayıp yere düşmüş. Baba hiç istifini bozmadan şöyle konuşmuş: - "Kör olasıcayı işte kaldırıp attım. Sizde varsa, tam zamanı! Siz de atın!"
Hepsini aldattım
Müthiş bir fırtına patlamıştı. Yolcuların hepsi perişan durumdaydı. Bunların arasında bir de Bektaşi vardı. Baktılar, Bektaşi, Allah'a yalvarıp yakarmaya başlamış: - "Adını bilmediğim bir evliyaya bir koç adıyorum. Yeter ki fırtına dinsin..." Bektaşi'nin yakarması kaptanın tuhafına gitmişti: - "Hayret! Hiç adını bildiğin bir evliya yok mu?" - "Yok olur mu, elbette var!", diye cevap verdi Bektaşi. Var da, hepsini birer kez aldattım..."
Kendisinde olmayanı
Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmiş: - "Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parasi ver!" Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış: - "Rabbim, bana iman ver!" İki duayı da işiten hoca, Bektaşiye: - "Bak, herkes ne istiyor Tanrı'dan, sen rakı parası. Utanmıyor musun?" demiş. Bektaşi usulca: - "Ne yapalım hoca efendi, herkes kendisinde olmayanı ister", demiş.
Büyük işler
Bektaşinin ticarete atılacağı bir dönemde 1 milyara ihtiyacı vardır. Camiye gider ve başlar dua etmeye: - "Allahım bana 1 milyar ticarete atılacağım..." - "Allahım bana 1 milyar ticaret yapacağım..." Hemen yanındaki dilenci: - "Allahım bana 1 milyon ekmek parası..." Bunu duyan Bektaşi hemen çıkarır 1 milyonu verir ve: - "Şimdi defol git, gözüme gözükme, böyle ufak işlerle Allah`ı meşgul etme... Kör müsün burada büyük işlerle uğraşıyoruz..."
Sen ne işe yaradın?
Bektaşi ile Hacı Osmanlı, zamanında ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler "şeytana uyduk kadı efendi", der ve Haci'ya idam cezası verir. Bektaşiye sıra gelir ve der ki "Kadı efendi ben gayri-müslümüm, bana oruç farz değildir." Kadı Bektaşiyi serbest bırakır. Bektaşi kadıya sorar "kadı efendi ben de şehadet getirsem, müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?" Kadı efendi düşünür "gavuru müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacı'yı da affeder. Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hacı şaşırararak Bektaşiye sorar: - "Sen ne biçim adamsin be, bir dinli oluyon bir dinsiz, sende iman yok mu bire münafık?" deyip azarlar. Bektaşi de - "Gavur oldum kendimi, müslüman oldum seni kurtardım be. Peki sen ne işe yaradın?"
Ahirette de yaşadık
Bektaşi, vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki içenlerin Sırat köprüsünden boyunlarında dünyada içtikleri bütün içki şişeleri asılı olduğu halde geçeceklerini anlatmış. Bektaşi sormuş: - "Hocam, boyna asılan şişeler boş mu olacak dolu mu?" Hoca, incecik köprüden dolu şişelerle geçilirken dengenin kolay sağlanamıyacağını düşünerek: - "Elbette ki dolu olacak", diye yanıt vermiş. - "Hay ağzını öpeyim Hocam, desene ahirette de yaşadık!" demiş.
Bir gün eksik
İki müslüman sohbet ediyorlarmış. Biri diğerine tüm Ramazan boyunca hasta olduğundan yakınmış ve bu nedenle sadece bir gün niyetlenebildiğini, diğer günler ne yazık ki hastalığından ötürü oruç tutamadığını söylemiş. Bektaşi de aralarında... Bir ara dinleyici konumundaki bektaşiye de sormuş, "Erenler, sen kaç gün oruç tuttun?" - "Ben de rahatsızdım, arkadaştan bir gün eksik tutabildim ancak"
Dilenci olmazdın
Dilencinin biri, Bektaşi'ye: "Bir sadaka ver sana dua edeyim." Bektaşi on para verdikten sonra dilenciye dönerek: "Duanı istemem." Dilenci sorar: "Neden?" "Eğer duan kabul olsaydı, sen dilenci olmazdın!"
Niyet
Bektaşi'ye, sahurda sorarlar: "Oruca nasıl niyet etmeli?" Bektaşi, tıka basa yedikten sonra cevap verir: "Dayanırsam tutarım, dayanamazsam yutarım diye niyet edip ağzını çalkalamalı."
Sadaka
Bektaşi'ye dilencinin biri yaklaşarak: "Allah rızası için bir sadaka." Bektaşi: "Allahın burada kelli felli kulları var. Onlara uğramadan doğru bize çatmandaki sebep ne?" Dilenci: "Beyim, sende olsa olsa para var." Bektaşi güler: "Aman ne güzel. Bende iman olmadığını sen, para olmadığını da ben biliyorum."
Bilmem ki ne desem?
Bayramlaşmaya gelen Bektaşi'nin eline bir şeker tutuşturarak onu başından savmaya çalışan konak sahibi, şeker de bedavaya gitmesin diye Bektaşi'ye sorar: "Erenler gece bir rüya gördüm yorumlar mısın?" "Anlat bakalım." Adam anlatmaya başlar: "Geniş bir düzlükteyim. Harman yeri mi desem, bayram yeri mi? Düzlüğün ortasında bir bina. Han mı desem, hamam mı? Bilmem ki ne desem? Bahçesinde geniş bir su. Havuz mu desem, deniz mi desem. Yarabbim ne desem? Başımın üstünde bir kuş sürüsü. Turna mı desem, karga mı desem?" Bahşiş alamayan Bektaşi'nin tepesi atar: "Anlaşıldı, anlaşıldı. Senin başın belaya girecek ama, akşam mı desem, sabah mı desem? Bugün mü desem, yarın mı desem? Bir meteliğe kıyamayan teres, bilmem ki daha ne desem?"
Zina aleti
Kadı, Bektaşiye sorar: "Rakı şişesi taşımaya utanmıyor musun?" Bektaşi: "Ben de zina aleti de var kadı efendi de, kullanmadıktan sonra, o suçu işlemiş olmam ki."
Bir eşek, bir öküz
İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar: "Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?" O da kendini üstün göstermek için "Bırak şunu, eşeğin tekidir", cevabını verir. Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar: "Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?" Bu softa da öteki gibi "Bırak şunu, öküzden farkı yoktur", cevabını verir. Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar: "Bunlar ne erenler?" Bektaşi gülerek cevap verir: "Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?"