“Savlarında haklı bir taraf var,” dedi Pevara.
Tıpkı bir kraliçe gibi, diye düşündü Androl, elinde olmadan kadının duruşundan etkilenerek.
“Ama mutlaka dışarıya bilgi yollamamız gerek,” diye devam etti Pevara. “Topyekun saldırı akıllıca olmayabilir, ama hepimiz teker teker ele geçene kadar burada oturmak…
“Birilerini göndermek akıllıca olur sanırım,” dedi Emarin. “Lord Ejder’i uyarmamız gerek.”
“Lord Ejder,” dedi Canler hıhlayarak. Duvarın dibinde bir tabureye oturdu. “O bizi terk etti Emarin. Onun için hiçbir önemimiz yok. Bu…”
“Yenidendoğan Ejder dünyayı omuzlarında taşıyor Canler,” dedi Androl usulca, Canler’in sözünü keserek. “Bizi neden burada bıraktığını bilmiyorum, ama kendi başımızın çaresine bakabileceğimizi düşündüğü için olduğunu varsaymayı tercih ederim.” Androl deri kayışları yokladı, sonra ayağa kalktı. “Bu bizim kendimizi kanıtlama zamanımız; Kara Kule’nin testi. Bizi kendimizden olanlara karşı korumaları için Aes Sedailere koşarsak, kendimizi onların yetkesine bırakmış oluruz. Eğer Lord Ejder’e koşarsak, o gittikten sonra bir hiç oluruz.”
“Artık Taim’le uzlaşmamız imkansız,” dedi Emarin. “Onun ne yaptığını hepimiz biliyoruz.”
Androl, Pevara’ya bakmadı. Neler olup bittiği konusundaki tahminlerini anlatmıştı ve duygularını kontrol altında tutmak konusunda senelerce eğitim almış olmasına rağmen, konuşurken sesine sızan korkuyu baştıramamıştı. Dehşet verici bir tören içinde bir araya gelmiş on üç Myrddraal ve on üç yönlendiren, yönlendirme yeteneğine sahip herkesi Gölge’ye döndürebilirdi. Kendisi istemese bile. “Onun yaptığı şey düpedüz şer,” dedi Pevara. “Bu artık bir önderi takip eden adamlarla bir başka önderi takip eden adamlar arasında bir bölünmüşlük değil. Bu Karanlık Varlık’ın işi Androl. Kara Kule, Gölge’ye düştü. Bunu kabul etmek zorundasın.”
“Kara Kule bir düş,’ dedi Androl, onunla göz göze gelerek. “Yönlendirebilen erkekler için bir sığınak, kendimize ait, artık korkmamıza, kaçmamıza, nefret edilmemize gerek olmayan bir yer. Bunu Taim’in ellerine bırakmayacağım. Bırakmayacağım.”
Oda, pencerelere vuran yağmurun sesi dışında suskunlaştı. Emarin başını salladı. Canler ayağa kalktı ve Androl’ün kolunu tuttu.
“Haklısın,” dedi Canler. “Işık kavursun beni, haklısın Androl. Ama ne yapabiliriz? Zayıfız, sayıca azınlıktayız.”
“Emarin,” dedi Androl, “Knoks İsyanı’nı duydun mu hiç?”
“Duydum. Murandy dışında bile olay olmuştu.”
“Lanet Murandyliler,” dedi Canler tükürürcesine. “Sırtındaki ceketi çalarlar ve ayakkabılarını da vermezsen dayak atarlar.”
Emarin tek kaşını kaldırdı.
“Knoks, Lugard’ın epey dışındaydı Canler,” dedi Androl. “Oradaki insanların Andorlulara benzediğini görürdün bence. İsyan… ah, on sene kadar önce oldu.”
“Bir grup çiftçi lordlarını devirdi,” dedi Emarin. “Anlatılanlara bakarak, bunu hak etmişti – Desartin korkunç bir insandı, özellikle de astlarına karşı. Bir grup askeri vardı, Lugard dışındaki en büyük askeri güç, ve kendi küçük krallığını kurmayı planlıyordu. Kral’ın bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu.”
“Desartin’i devirdiler mi?” diye sordu Canler.
“Zalimliğinden bıkmış basit erkekler ve kadınlar tarafından devrildi,” dedi Androl. “Sonunda, eskiden onun için savaşan pek çok paralı asker de bizim tarafımıza geçti. Desartin çok güçlü görünüyordu, ama içten çürümüş olması düşüşüne yol açtı. Burası kötü görünüyor, ama Taim’in adamlarının büyük kısmı ona sadık değil. Onun gibi adamlar başkalarının içinde sadakat duyguları uyandırmaz. Onlar yaltakçı toplar, gücünü ya da servetini paylaşmayı uman adamlar. Onu devirmenin yolunu bulabiliriz ve bulacağız da.”
Diğerleri başlarını salladılar, ama Pevara dudaklarını büzerek onu izlemekle yetindi. Androl aptal gibi hissetti; diğerlerinin onun gibi birini değil, Emarin gibi seçkin ya da Nalaam gibi güçlü birini dikkate almaları gerektiğini düşünüyordu.
Göz ucuyla, masanın altındaki gölgelerin uzadığını, ona doğru süründüğünü gördü. Dişlerini sıktı. Bu kadar çok kişinin yanındayken onu ele geçirmeye cesaret edemezlerdi, değil mi? Gölgeler onu yutacaksa, yalnız kalmış, uyumaya çalıştığı bir zamana kadar beklerlerdi.
Geceler onu dehşete düşürüyordu.
Artık saidin tutmazken de geliyorlar, diye düşündü. Yak beni, Kaynak temizlendi! Artık aklımı yitirmemem gerekiyordu!
Karanlık çekilene, dehşet dinene kadar taburenin oturağına tutundu. Sıradışı ölçüde neşeli görünen Canler içecek bir şeyler getireceğini söyledi. Mutfağa yollandı, ama kimsenin yalnız başına dışarı çıkmaması gerekiyordu, bu yüzden duraksadı.
“Bir içki benim de hoşuma giderdi sanırım,” dedi Pevara içini çekerek. Mutfağa giden Canler’e katıldı.
Androl işine devam etmek üzere oturdu. O bunu yaparken, Emarin bir tabure çekti ve yanına oturdu. Bunu kayıtsızca, yalnızca rahat edeceği ve pencereden dışarıyı görebileceği bir yer ararmış gibi yaptı.
Ama Emarin amaçsızca hareket eden biri değildi. “Knok İsyanı’nda savaştın,” dedi usulca.
“Ben öyle mi dedim?” Androl deri üzerinde çalışmaya başladı.
“Paralı askerler taraf değiştirdiğinde, sizinle savaştıklarını söyledin. İsyancılardan bahsederken ‘biz’ sözcüğünü kullandın.”
Androl duraksadı. Yak beni. Gerçekten de dilime hakim olmam lazım. Eğer Emarin fark etmişse, Pevara da fark etmiş olmalıydı.
“Yalnızca oradan geçiyordum,” dedi Androl. “Beklenmedik bir şeye karıştım.”
“Garip ve karmaşık bir geçmişin var dostum,” dedi Emarin. “Geçmişin hakkında ne kadar çok bilgi edinirsem o kadar meraklanıyorum.”
“İlginç bir geçmişi olan tek kişi ben değilim,” dedi Androl usulca. “Penaloan Evi’nden Lord Algarin.”
Emarin gözleri irileşerek geriledi. “Nereden biliyorsun?”
“Fanshir’de Tear soyağaçlarını içeren bir kitap var,” dedi Androl. Fanshir, Kule’ye gelmeden önce alim olan bir Asha’man’dı. “Kitapta ilginç bir dipnot vardı. Tarihinde, adı ağza alınmayacak türden bir sorunu olan adamlar barındıran bir ev. Bu adamların sonuncusu birkaç düzine sene önce evine utanç getirmiş.”
“Anlıyorum. Eh, asil bir adam olmam o kadar da büyük bir sürpriz değildir sanırım.”
“Aes Sedailerle deneyimi olan biri,” diye devam etti Androl. “Aes Sedailerin ailesine yaptıklarına rağmen –ya da belki bu yüzden– onlara saygı gösteren bir adam. Hem de bunu yapan Tearlı bir asil. Senin çiftçi diyeceğin türden birinin emrinde çalışmaya aldırmayan, bir şehrin asilerine duygudaşlıkla yaklaşan biri. Söylemek zorundayım dostum, bu hemşerilerin arasında öne çıkan bir yaklaşım değildir. Rahatlıkla, senin de ilginç bir geçmişin olduğunu tahmin edebilirim.”
Emarin gülümsedi. “Kabul ediyorum. Evler Oyunu’nda çok başarılı olurdun Androl.”
“Ben öyle demezdim,” dedi Androl, yüzünü buruşturarak. “En son denediğimde neredeyse…” Durdu.