Выбрать главу

Moghedien gülümsedi. Bir başkasının acı çekmesini izlemek ona iyi geliyordu. Bunlar hayali insanlar olabilirdi, ama Yüce Efendi’yi hayal kırıklığına uğratan insanlar olmaları da mümkündü.

Platformun yanında bir başka kapıyol açıldı ve tanımadığı bir kadın kapıyoldan geçti. Yaratığın ürkütücü ölçüde nahoş yüz hatları vardı. Burnu hem gaga hem patates gibiydi. Soluk gözleri simetrik değildi. Üzerinde sarı ipekten, kaliteli olmaya çalışan, ama kadının çirkinliğini vurgulamaktan başka işe yaramayan bir elbise vardı.

Moghedien alayla güldü ve sandalyesine döndü. Moridin neden görüşmelerine bir yabancıyı çağırmıştı? Bu kadın yönlendirebiliyordu; bu Çağ‘da kendine Aes Sedai denen işe yaramaz kadınlardan biri olmalıydı.

Gerçi, diye düşündü Moghedien, yerine oturarak, güçlü bir kadın. Moghedien Aes Sedailer arasında bu kadar yetenekli biri olduğunu nasıl fark etmemişti? Kaynakları o sefil hafıfetek Nynaeve’i hemen ayırt etmiş, ama bu kocakarıyı gözden kaçırmıştı, öyle mi?

“Tanışmamızı istediğin kişi bu mu?” dedi Demandred, dudak bükerek.

“Hayır,” dedi Moridin dalgın daldın. “Hessalam’la daha önce tanışmıştınız.”

Hessalam? Kadim Lisan’da adı… ‘affedilmez’ anlamına geliyordu, Kadın Moghedien’in gözlerine gururla baktı. Duruşunda tanıdık bir şeyler vardı.

“İlgilenmem gereken işler var Moridin,” dedi kadın. “Umarım önemli bir gerekçen…”

Moghedien’in nefesi kesildi. O ses tonu…

“Benimle böyle konuşamazsın,” diye araya girdi Moridin yumuşak bir sesle, ama kadına dönmeden. “Hiçbirimizle bu şekilde konuşamazsın. Şu anda, Moghedien bile senden daha iltimaslı konumda.”

“Graendal?” diye sordu Moghedien dehşet içinde.

“O ismi kullanma!” dedi Moridin, hızla ona dönerek. Yanan suyun alevi harlandı. “O ismi kullanma hakkı elinden alındı.”

Graendal –Hessalam– Moghedien’e bir daha bakmadan oturdu. Evet, kadının hali ve tavrı doğruydu. Bu gerçekten oydu.

Moghedien neredeyse zevkten gülecekti. Graendal öteden beri Moghedien’in görünüşünü sopa olarak kullanmıştı. Eh, artık farklı türden bir sopa olacaktı. Ne kadar da kusursuz! Kadın içten içe kıvranıyor olmalıydı. Böyle bir cezayı hak etmek için ne yapmıştı acaba? Graendal’ın statüsü –yetkesi, hakkındaki mitler– güzelliğiyle bağlantılıydı. Şimdi ne olacaktı? Artık gözde olarak, yaşayan en çirkin insanları, kendi çirkinliğiyle yarışabilecek kişileri mi aramaya başlayacaktı?

Moghedien bu sefer güldü. Sessiz bir kahkaha, ama Graendal işitti. Kadın, okyanusun bir parçasını tutuşturabilecek bir bakış fırlattı.

Moghedien, kendine daha çok güvenerek, sakin bakışlarla karşılık verdi. Cour’souvra’yı okşama dürtüsüne direndi. Ne yaparsan yap Graendal, diye düşündü. Artık dengiz. Bakalım bu yarışı kim önde bitirecek.

Daha güçlü bir rüzgar esti ve çevrelerinde dalgalar belirmeye başladı, ama platformun kendisi hâlâ kıpırtısızdı. Moridin ateşin sönmesine izin verdi ve yakında dalgalar kabardı. Moghedien o dalgaların içinde, gölgeden farksız bedenler seçebiliyordu. Bazıları ölüydü. Diğerleri yüzeye çıkmak için çabalıyorlardı, zincirleri hareket ediyordu, ama açık havaya yaklaştıklarında, bir şey onları geri çekiyordu.

“Sayımız pek az kaldı,” dedi Moridin. “Biz dördümüz ve en fazla cezalandırılan kişiden başka kimse kalmadı. Tanım gereği, bu bizi en güçlü kişiler yapıyor.”

Bazılarımız öyle, diye düşündü Moghedien. Birimiz al’Thor tarafından öldürüldü Moridin, ve geri dönmek için Yüce Efendi’nin müdahalesi gerekti. Moridin neden başarısızlığı için cezalandırılmamıştı? Eh, Yüce Efendi’de fazla adalet aramamak en iyisiydi.

“Yine de sayımız çok az.” Moridin elini salladı ve platformun yanında taş bir kapı belirdi. Kapıyol değil, yalnızca bir kapı. Bu Moridin’in düşkırıntısıydı; onu kontrol edebiliyordu. Kapı açıldı ve bir adam kapıdan geçerek platforma geldi.

Siyah saçlı adamda Saldaealı hatları vardı – hafifçe çengel bir burun, çekik gözler. Uzun boylu ve yakışıklıydı, ve Moghedien onu tanıyordu. “O çaylak erkek Aes Sedailerin önderi mi? Ben bu adamı biliyorum, Mazri…”

“Bu isimden vazgeçildi,” dedi Moridin. “Seçildiğimizde her birimizin yaptığı gibi, kimliğimizi ve insanların bize verdiği ismi geride bıraktığımız gibi. Şu andan itibaren, bu adam yalnızca M’Hael olarak bilinecek. Seçilmişlerden biri.”

“Seçilmiş mi?” Hessalam sözcüğü söylerken neredeyse boğulacaktı. “Bu çocuk mu? O…” Sustu.

Birinin Seçilmesine itiraz etmek onlara düşmezdi. Kendi aralarında tartışabilirler, hatta komplo kurabilirlerdi, ama bunu dikkatle yaparlardı. Fakat Yüce Efendi’yi sorgulamak… buna izin yoktu. Asla.

Hessalam başka bir şey söylemedi. Yüce Efendi öyle karar vermese, Moridin bu adama Seçilmiş demeye cesaret edemezdi. İtiraz edilecek bir şey yoktu. Yine de, Moghedien ürperdi. Taim’in… M’Hael’in… güçlü olduğu söyleniyordu, belki de geri kalan onlar kadar güçlü, ama olanca cehaletleriyle, bu Çağ‘dan birini yükseltmek… Bu M’Hael’in onun dengi olacağını düşünmek Moghedien’in gururunu incitiyordu.

“Gözlerinizdeki meydan okumayı görebiliyorum,” dedi Moridin, üçüne bakarak, “ama yalnızca biriniz bunu dile getirmeye kalkacak kadar aptaldı. M’Hael ödülünü kazandı. Aramızdaki çok fazla kişi, henüz zayıf olduğu düşünülürken, al’Thor’la boy ölçüşmeye çalıştı. M’Hael bunun yerine Lews Therin’in güvenini kazandı, sonra silahlarını eğitme görevini üstlendi. O Gölge’nin ülküsü için yeni bir Dehşetlordu nesli yetiştiriyor. Serbest kaldığınızdan beri, siz üçünüz ne işe yaradınız?”

“Hasat ettiğim meyveleri göreceksin,” dedi Demandred alçak sesle. “Sepet sepet, sürü sürü. Koşulumu hatırla yeter: savaş meydanında al’Thor’la ben yüzleşeceğim. Onun kanı benimdir, başka hiç kimsenin değil.” Herkesle teker teker göz göze geldi. En son M’Hael’e baktı. Aralarında bir aşinalık var gibiydi. İkisi daha önce tanışmıştı.

O konuda rakiplerin olacak Demandred, diye düşündü Moghedien. O da al’Thor’u en az senin kadar istiyor.

Demandred son zamanlarda değişiyordu. Eskiden olsa, Lews Therin öldüğü sürece, onu kimin öldürdüğüne aldırmazdı. Demandred’in bunu bizzat yapmakta ısrar etmesinin sebebi neydi acaba?

“Moghedien,” dedi Moridin. “Demandred’in yaklaşan savaş konusunda planları var. Sen ona yardım edeceksin.”

“Ona yardım etmek mi?” dedi Moghedien. “Ben…”

“Konumunu bu kadar çabuk mu unutuyorsun Moghedien?” Moridin’in sesi ipek gibiydi. “Sana söyleneni yapacaksın. Demandred, şu anda doğru düzgün idarecisi olmayan ordularından birine göz kulak olmanı istiyor. Tek bir yakınma duyarsam, şimdiye kadar çektiğin acıların, gerçek ıstırabın yalnızca gölgesi olduğunu görürsün.”

Moghedien’in eli boynundaki cour’souvra’ya gitti. Moridin’in gözlerine bakarken, yetkesinin buharlaşıp gittiğini hissetti. Senden nefret ediyorum, diye düşündü. Bunu bana diğerlerinin önünde yaptığın için daha da fazla nefret ediyorum.

“Son günler yaklaştı,” dedi Moridin, onlara sırtını dönerek. “Bu saatlerde nihai ödüllerinizi kazanacaksınız. Gareziniz varsa geride bırakın. Komplolarınız varsa tamamlayın. Son oyunlarınızı oynayın, çünkü… son geldi.”