Выбрать главу

“Sana eşlik edecekler,” demişti. “Sana hizmet edecekler,” dememişti.

Kahrolası it eniği. Bu iğrenç bir iş olacaktı.

Talmanes kendini kenara attı ve Trolloc’un baltasından kılpayı kurtuldu. Balta kaldırım taşlarını parçalarken yer sarsıldı. Talmanes eğildi ve kılıcını yaratığın buduna sapladı. Yaratıkta boğa burnu vardı; başını arkaya atıp böğürdü.

“Yak beni, nefesin iğrenç kokuyor,” diye hırladı Talmanes, kılıcını kurtarıp gerileyerek. Yaratık tek dizinin üzerine çöktü ve Talmanes onun silah tutan elini biçti.

Talmanes nefes nefese geri sekerken, iki yoldaşı mızraklarını Trolloc’un sırtına sapladılar. Trolloclarla her zaman gruplar halinde savaşmak gerekirdi. Eh, kiminle savaşıyor olursanız olun yanınızda bir ekip isterdiniz, ama cüsseleri ve güçleri hesaba katılınca, Trollocların karşısında ekip daha da önemliydi.

Gecenin içinde, cesetler çöp yığınları gibi birikmişti. Talmanes ışık için şehir kapılarındaki bekçi kulübelerini ateşe vermek zorunda kalmıştı. Kalan yanın düzine kadar bekçi şimdilik Birlik’in yeni askerleri olmuştu.

Trolloclar, siyah bir dalga gibi kapıdan geri çekilmeye başladı. Kapılara saldırırken güçlerini harcamışlardı. Daha doğrusu, kapılara saldırmaya zorlanırken. Bu grubun yanında bir Yarı-insan vardı. Talmanes elini böğründeki yaraya götürdü. Yara ıslaktı.

Bekçi kulübelerindeki yangın dinmeye yüz tutmuştu. Dükkanlardan birkaçının da yakılmasını emretmesi gerekecekti. Bu, yangının yayılma riskini arttırıyordu, ama şehri kaybetmişlerdi zaten. Bundan kaçınmak için sebep yoktu. “Brynt!” diye bağırdı. “Şu ahırı tutuştur!”

Brynt elinde bir meşaleyle koşarak geçerken Sandip yaklaştı. “Dönecekler. Muhtemelen yakında.”

Talmanes başını salladı. Savaşın bittiğini gören kasabalılar ara sokaklardan ve kuytulardan çıkmaya, çekine çekine kapıya ve –muhtemelen– güvenliğe doğru ilerlemeye başlamıştı.

“Burada durup bu kapıyı tutamayız,” dedi Sandip. “Ejderler…”

“Biliyorum. Kaç adam kaybettik?”

“Henüz sayı elimde değil. En az yüz.”

Işık, Mat bunu duyduğunda derimi yüzecek. Mat asker kaybetmekten nefret ediyordu. Adamda, dehasına denk bir yumuşaklık vardı – tuhaf ama ilham verici bir birleşim. “Şehre gelen yollara izci yolla da yaklaşan Gölgedöllerine karşı nöbet tutsunlar. Şu Trolloc leşlerinin bir kısmını kullanarak set çekin; çok işe yararlar. Sen, asker!”

Oradan geçmekte olan bitkin askerlerden biri yerinde dondu. Üzerinde Kraliçe’nin renkleri vardı. “Lordum?”

“Bu şehir kapısının güvenli olduğunu insanlara bildirmemiz lazım. Andorlu köylülerin tanıdığı bir boru sesi var mı? Onları buraya getirecek bir şey?”

“‘Köylüler,’” dedi adam düşünceli düşünceli. Sözcüğü sevmiyormuş gibiydi. Burada, Andor’da pek sık kullanılmıyordu. “Evet, Kraliçe’nin Marşı.”

“Sandip?”

“Borazancılara emir vereceğim Talmanes,” dedi Sandip.

“Güzel.” Talmanes ölen Trolloc’un gömleğini kullanarak kılıcını temizlemek için diz çöktü ve yarası sancıdı. Ciddi değildi. Normal yaralar dikkate alındığında değil. Yalnızca bir sıyrık sayılırdı.

Gömlek o kadar pisti ki, silahını temizlemekte duraksadı, ama Trolloc kanı çelik için kötüydü, bu yüzden yine de sildi. Böğründeki acıyı duymazdan gelerek doğruldu, sonra kapıya, Selfar’ı bağladığı yere doğru yürüdü. Gölgedölleri’ne karşı ata güvenememişti. İyi bir iğdiş attı, ama Sınırboylu eğitimine sahip değildi.

Selfar’a biner, atı batıya doğru çevirir, şehir kapısından çıkarak daha önce gördüğü paralı askerlere doğru sürerken adamlarının hiçbiri onu sorgulamadı. Talmanes paralı askerlerin şehre yaklaştığını gördüğünde şaşırmadı. Bir kış gecesinde nasıl ateş üşümüş yolcuları kendine çekerse, savaş da savaşçıları kendine çekerdi.

Savaşa katılmamışlardı. Talmanes yaklaşırken, kiralık kılıçlardan küçük bir grup tarafından karşılandı: kalın kollu ve –muhtemelen– kıt akıllı altı adam. Onu ve Birlik’i tanıyorlardı. Mat bugünlerde çok ünlüydü ve onunla ilişkisinden dolayı Birlik de ünlü olmuştu. Talmanes’in giysilerindeki Trolloc kanı lekelerini ve böğründeki sargıyı fark etmiş olmalıydılar.

O yara şu anda tuhaf bir biçimde yanmaya başlamıştı. Talmanes Selfar’ı dizginledi, sonra sabırla heybeleri yokladı. Buraya bir yere tütün saklamıştım…

“Ee?” diye sordu paralı askerlerden biri. Önderlerini seçmek kolaydı; en iyi zırh ondaydı. Genellikle bir adam böyle bir grubun önderliğine, hayatta kalmayı başararak gelirdi.

Talmanes heybeden en iyi ikinci piposunu çıkardı. Şu tütün neredeydi? En iyi piposunu asla savaşa götürmezdi. Babası bunun kötü şans getireceğini söylerdi.

Ah, diye düşündü, tütün kesesini çıkararak. Piposuna biraz tütün koydu, sonra bir parça çıra çıkardı ve uzanarak tetikte bir paralı askerin taşıdığı meşaleye tuttu.

“Para almazsak savaşmayız,” dedi grubun önderi. Tıknaz ve şaşırtıcı ölçüde temiz bir adamdı, ama sakalına biraz şekil verse fena olmazdı.

Talmanes piposunu yaktı ve duman üfledi. Arkasında borular çalınmaya başladı. Kraliçe’nin Marşı güzel bir ezgiydi. Borulara bağırışlar eşlik ediyordu. Talmanes arkasına baktı. Ana caddede Trolloclar vardı; bu sefer daha büyük bir grup.

Arbaletçiler saf tuttu ve Talmanes’in duyamadığı bir emre uyarak atış yapmaya başladı.

“Para olmazsa…” diye başladı adam yine.

“Bunun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu Talmanes usulca, piposunu ağzından çıkarmadan. “Bu sonun başlangıcı. Bu, ulusların düşüşü ve insanlığın birleşmesi. Bu Son Savaş, seni lanet aptal.”

Adamlar huzursuzca kıpırdandı.

“Sen… sen Kraliçe adına mı konuşuyorsun?” dedi önderleri, bir şeyler kurtarmaya çalışarak. “Ben yalnızca adamlarıma iyi bakıldığından emin olmak istiyorum.”

“Savaşırsanız,” dedi Talmanes, “size büyük bir ödül vaat ediyorum.”

Adam bekledi.

“Nefes almaya devam edeceğinize söz veriyorum,” dedi Talmanes, piposundan bir nefes daha alarak.

“Bu bir tehdit mi Cairhienli?”

Talmanes duman üfledi, sonra eyerinde eğildi ve yüzünü önderinkine yaklaştırdı. “Bu gece bir Myrddraal öldürdüm Andorlu,” dedi usulca. “Thakan’dar kılıcıyla yaraladı beni ve yara karardı. Bu, kılıcın zehri içimi kavurmadan ve bir insanın ölebileceği en acı verici şekilde ölmeden önce, en iyi ihtimalle birkaç saatim var demek. Bu yüzden, dostum, sana kaybedecek hiçbir şeyin olmadığını söylediğimde bana güvenmeni öneririm.”

Adam gözlerini kırptı.

“İki seçeneğin var,” dedi Talmanes, atını çevirip, adamlarla yüksek sesle konuşarak. “Bizim gibi savaşabilir, bu dünyanın yeni günler görmesine yardım edebilirsiniz ve belki bu işin sonunda birkaç kuruş da kazanabilirsiniz. Buna söz veremem. Diğer seçeneğiniz de burada oturmak, insanların katledilmesini seyretmek ve kendi kendinize, parasız çalışmayacağınızı söylemek. Şanslıysanız ve geri kalanımız dünyayı sizsiz kurtarabilirse, korkak boyunlarınıza ilmek geçirilene kadar nefes alabilirsiniz.”

Sessizlik. Arkalarındaki karanlıkta borular çalınıyordu.

Kiralık kılıçların şefi yoldaşlarına baktı. Adamlar hep birden başlarını salladılar.

“Gidin şu kapıyı tutmalarına yardım edin,” dedi Talmanes. “Ben diğer paralı asker grubunu da ikna edip yardıma yollarım.”